Ev kadını

Geçen ay bahsettiğim kitap hazinesini hatırlarsınız. İşte birazdan tanıtacağım kitabı o hazine içerisinden seçtim. Fahriye Hanım’ın yazdığı, “Ev Kadını” isimli bu kitabın birinci baskısı 1883 yılında yapılmış. Bizim elimizde ise kitabın 1310 hicri1 tarihli ikinci baskısı var.

Yüzlerce yemek tarifinin ve çeşitli tüyoların yer aldığı bu kitabın bazı çekişmeli konularda söz sahibi olacağı bir gerçek. Eğer elinize bir tahta kaşık alıp çorba ya da basit bir puding karıştırdıysanız şunu düşünmüşsünüzdür; acaba hep aynı yöne mi çevirmeliyim, yoksa bir sağa, bir sola çevirsem de olur mu? Kimileri hep aynı yöne çevirmenin yemeği lezzetli yapacağını, kimileri ise bunun sadece bir efsane olduğunu söyler. “Ev Kadını”na gelince, ona göre karıştırılarak pişirilmesi gereken her şey aynı tarafa karıştırılarak pişirilmelidir. “Matbuhat hakkında ihtarat-ı umumiye”2 alt başlıklı ilk kısmın birinci maddesi şu şekilde:

(Bir tarafa karıştırmak) Çevirme ve süt ve şeker, hulasa-i kelam; karıştırılarak tabhı veya halli lazım gelen kaffe-i şeylerin bir tarafa karıştırılması lazım geleceğinden bu kaideye dikkat iktiza eder.”

Ben her zaman “bir tarafa karıştırmak” yanlısı olduğum hâlde3 yüz yıldan eski bir kitapta bu kaideyi okuduktan sonra kanaatim iyice pekişmiş oldu. Bunun yanında kitabı okurken öğrendiğim başkaca yeni şeyler ve doğru yazılışını görünce yanlış kullandığımızı anladığım kelimeler oldu. Mesela kitabın en sonunda sofra düzenlerini gösteren çizimlerde geçen “suvare” kelimesini yeni öğrendim. Birinci anlamı “akşam yemeğinden sonra yapılan eğlenceli toplantı”4 olan suvare, ikinci anlamıyla “akşamdan sonra gösterilen film, sergilenen oyun, konser, eğlence”5 mânâlarına geliyormuş. Bu ikinci mânâdaki “suvare”nin zıt anlamlısı ise “matine” kelimesiymiş. Gündüz gösterimi anlamında. Matine, tabiî ki daha önce duyduğum bir kelimeydi, ama mânâsını ilk defa bu şekilde öğrenmiş oldum.

Bunun dışında kitabın fihristini okurken

خوشاب kelimesi dikkatimi çekti: “hoş-âb”. Hemen şimşekler çaktı tabiî. Bizim hoşaf dediğimiz şey aslında, Farsça hoş ve âb (su) kelimelerinin birleşmesiyle elde edilmiş bir isimmiş demek ki.

Sonra Presika diye bir tatlı keşfettim. Ne tuhaf bir şeymiş o da ya. Asla su katılmamış koyun sütünü kaynatıp, soğuyunca enginar mayasıyla mayalıyorsunuz ve muhallebi kıvamına geliyormuş. Kartlaşmış enginarın çiçeklerini kurutup ondan maya yapmak, sonra bu mayayla koyun sütünden muhallebi yapmak kimin aklına gelir ya hu?

Peki yandaki çizim size neyi çağrıştırıyor? Bunları babama gösterip “Sence bu çizim neyi gösteriyor?” dediğimde, “Yıldız haritası falandır herhalde” cevabını vermişti. Heheh, halbuki dikkatle bakınca çatal, bıçak, kaşıkları fark etmek, başlıkta yazan “Suvare sofrası şekli” yazısını okuyabilmek mümkün.

Burada, akşam yemeğinden sonra kurulan suvare sofrası nasıl hazırlanır, onu öğreniyoruz. Sofra düzeninde kullanılan her şeklin geldiği mânâ sol tarafta açıklanmış. İlk şekil çatal, bıçak, kaşığı gösteriyor. Onun altındaki küçük yuvarlak için “Ekmek tabakları. Derununda peçete olacak” notu düşülmüş. Daha sonra “Şekerleme ve yemişler”, son olarak da “Çerez ve saire” yerleri belirtilmiş.

Daha sonra internetten araştırdığımda Çiya Yayınları’nın 2015 yılında Turgut Kut’un yayına hazırlamasıyla bu eseri tekrardan bastığını gördüm. Eğer ilginizi çektiyse bir bakıverin efendim.

Dipnotlar:
1) 1893 miladi yılı.
2) Yemek pişirmek hakkında genel hatırlatmalar/uyarılar.
3) Buradaki “halde” kelimesi olumsuzluk anlamı katmamaktadır, sadece durum bildirir.
4) Kubbealtı Lügat
5) age.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*