Yüreğinin Götürdüğü Yere Git

Selamün aleyküm Keçeli! Yeni yılın ilk ayından hepinize kucak dolusu sevgiler, saygılar. “Hem bil ki, her yeni gün, sana, hem herkese bir yeni âlemin kapısıdır. Herkesin, her günde, şu âlemden bir mahsus âlemi var.” diyor Üstad Bediüzzaman Said Nursî. Her yeni gün dahi böyleyken yeni bir yılda ne kadar çok âlemin kapısı açılıyor bize kim bilir? Doğru kapılara doğru anahtarları yerleştirmek de önemli bir mesele tabiî ki. E her anahtar her kapıyı açmaz neticede değil mi?

İşte bu ay kitaplığımızda hayatımızdaki kilitli olan bazı kapılara anahtar olabilecek bir kitap var: Yüreğinin Götürdüğü Yere Git. Susanna Tamaro’nun kaleminden çıkan kitabımız bir solukta okuyabileceğimiz bir kitap Keçeli. Zihnin biraz yorgunsa, bir şeyler okumak istiyor ama çok da zahmet çekmek istemiyorsan fakat bunun yanında iç muhasebeye de ihtiyacın varsa; bu kitap tam sana göre!

Seksen yaşındaki bir anneannenin uzaklardaki torununa yazdığı ama göndermediği mektuplardan oluşuyor Yüreğinin Götürdüğü Yere Git. Bu mektuplar öyle sıradan hal hatır sorulan mektuplar değil ama. Anneanne torunuyla dertleşirken geçmişe yönelik bir iç muhasebe yapıyor aslında. Annesinin, kendisinin ve kızının hataları arasındaki bağlantıyı öyle güzel anlatıyor ki… Annelerin kız çocuklarıyla iletişim kurarken yapması veya yapmaması gereken şeyleri kendi yaşadıkları üzerinden anlatıyor.

Kitapta ilgimi çeken bir diğer nokta ise şu Keçeli: Bir çocuğunun sorularına verilen cevapların ne kadar önemli olduğu. Bazen bir çocuğun sorusuna sadece geçiştirmek için verdiğimiz cevap, onun hayatında yıkıcı etkiler bırakabiliyor. Çocukken onun bütün düşünce ve hayal dünyasını yıkan cevaplar üzerinden bu konuya oldukça dikkat çekiyor yazar.

Risale-i Nur’da Cennetin varlığı ile çocukların hassas ruhlarının ölümden gelen acıya dayanabileceğinden bahsediliyor. Bu kitabı okurken bunun ne kadar önemli bir dayanak olduğunu tekrar anlamış oldum Keçeli. Ahirete iman olmayınca, evde beslediği bir hayvanın ölümünü kabul etmek ve buna alışmak 6 yaşındaki bir çocuk için oldukça zor bir durum. Oysa Cennetin varlığını bilse ve iman etse her şey ne kadar daha güzel ve kolay olacak…

Yaşlı bir insanın âleminden gençlerin âlemine bir bakış da sunuyor bu kitap. “Ne hissediyor, ne düşünüyor yaşlılar da böyle davranıyor acaba?” sorusuna cevap bulabilirsin satır aralarında Keçeli. Çocuklaşan yaşlılar, aşılmaz bir duvar ören gençler ve bu iki grubun iletişimindeki zorluklar… Belki de bizim hayatımızda o zorlukları aşmaya vesile olacak, kim bilir?

Söylemek istediğim daha çok şey var aslında kitap ile ilgili; Hristiyanlığın bozulan fıtratı, kadere iman, cüz’i/külli irade meselesi ve daha birçok şey. Bazı konularda farkındalık oluşmasına vesile olabilecek mektuplar, tabiî doğru okumayı bilirsek… Daha önce de belirtmiştim ama tekrar etmekte fayda var Keçeli. Bu kitap ve diğer bütün kitapları okurken, Kur’ân ve Risale-i Nur mihengimizden geçirerek okuyalım. Yani okuduklarımızı Kur’an ve Risale-i Nur’a tasdik ettirdikten sonra âlemimize alalım. Yanlış olan noktalar elbette olacaktır, hepsi insan kelâmı sonuçta. İnsanın olduğu yerde hata/yanlış eksik olur mu hiç? “Doğru okumak” derken ne demek istediğimi anlatabilmişimdir umarım.

Çok az da teknik noktalara değinelim. Ben, kitabın Can Yayınları’ndan çıkmış 111. Baskısını okudum. Farklı yayınevlerinden temin etmen mümkün. 150 sayfadan oluşan kitap günlük konuşma diliyle yazılmış. Çevirisi Eren Cendey’e ait olan Yüreğinin Götürdüğü Yere Git, Susanna Tamaro’nun en çok bilinen kitabı olarak karşımıza çıkıyor.

Önümüzdeki ay görüşmek üzere Keçeli, Allahaısmarladım…

Altını çizdiklerim

“ ‘Doktor,’ dedim sonunda, ‘Eskimoları bilir misiniz?’ ‘Tabii bilirim,’ dedi ayağa kalkarken. ‘İşte, bakın ben onlar gibi ölmek istiyorum.’ Bir şey anlamadığını görünce ekledim: ‘Ben beyaz boyalı bir odada, bir yatağa bağlanıp bir yıl daha yaşamaktansa, bostanımdaki kabakların arasına yüzüstü düşmeyi yeğlerim.’ ”

“Çocukluk ve yaşlılık birbirine benzer. Her iki durumda da, değişik nedenlerle, insan oldukça savunmasız olur.”

“Sen de seksen yaşına gelirsen, göreceksin ki insan bu yaşta kendini eylül sonunda bir yaprak gibi hissediyor. Gün ışığı daha kısa sürüyor ve ağaç, besleyici maddeleri yavaş yavaş kendine doğru çekmeye başlıyor. Ağacın gövdesi azotu, klorofili, proteinleri emiyor ve böylece ne yeşillik kalıyor ne canlılık. Hâlâ bir dala takılı kalıyorsun ama artık düşmen an meselesi oluyor. Yakınlardaki yapraklar birbiri ardına düşüyor, sen onların düşüşünü seyrediyorsun, rüzgâr çıkacak korkusu içinde yaşıyorsun. Benim için rüzgâr sendin, senin ergenliğinin o kavgacı canlılığıydı. Sen hiç bunu fark ettin mi bir tanem? İkimiz de aynı ağacın üstünde yaşadık, ama öyle değişik mevsimlerde ki!”

“Akmayan gözyaşları kalpte birikirler, zamanla kabuk tutarlar ve kirecin çamaşır makinesini tıkaması gibi kalbi tıkayıp felç ederler.”

“İç dünyam düzenli değildi, bu yüzden içimde kaynayan karışıklığı dış dünyada görmek beni rahatsız ediyordu.”

“Dört-beş yaşındaydım ve çevreme bakınıp soruyordum: ‘Neden buradayım? Ben nereden geliyorum, çevremde gördüğüm her şey nereden geliyor? Bunların arkasında ne var? Ben yokken de burada mıydılar, her zaman burada olacaklar mı?’ ” (Her çocuğun İslam fıtratı üzerine doğduğunun ispatı olan sorgulamalar değil mi sence de Keçeli?)

“Tanrı’nın olduğu yerde rastlantıya yer yoktur, onu simgeleyen o basit sözcüğe de elbette. Her şey yukarıdan düzenlenmiş, belirlenmiştir. Başına gelen her olay olur, çünkü bir anlamı vardır.”

“Sevgiye tembellik yakışmaz, onu dolu dolu yaşamak için kararlı ve güçlü devinimler gereklidir.”

“Bana öğretilen uygunluk değil, şekilcilikti.”

“Hiçbir çocuk sevgisiz yaşayamaz.”

“Kim bilir neden, en basit gerçeklikler, anlaması en zor olandır.”

“… Ama güçlü olmak için insanın kendini sevmesi gerekir; kendini sevebilmek için de insan, kendini derinlemesine tanımalı, kendi hakkında her şeyi, en gizli, kabullenmesi en zor şeyleri bilmelidir.”

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*