Medeniyetler geçidi Ağrı

Köy kokusuna, toprak neşesine ve Anadolu’nun bağrında yüzyıllardır varlığını koruyan şehirlerimize maalesef hep yabancı kaldık. Bu sayımızda da ülkemizin doğusunda yer alan küçük ama kendine has güzellik ve özellikleri olan Ağrı’ya kelimelerle yolculuk etmeye gayret edeceğiz. Adını içinde bulunduğu Ağrı Dağı’ndan alan şehir, 1927 yılında il olmuştur. Yüksek ve alabildiğine geniş bir yayla üzerinde yer alan Ağrı, doğal güzelliklerin yanı sıra pek çok tarihi ve kültürel varlığa da sahiptir. Türkiye’nin İran sınırında bulunan bu ilimiz, yüzyıllar boyunca farklı uygarlıklara da ev sahipliği yapmıştır.

 

Ağrı’da görmenizi tavsiye ettiğimiz yerler şöyle:

İshak Paşa Sarayı: İstanbul Topkapı Sarayı’ndan sonra son devirde yapılmış sarayların en ünlüsüdür. Doğubeyazıt İlçesi’nin 5 km. doğusunda, bir dağın yamacındaki tepe üzerine kurulan Saray, Osmanlı İmparatorluğu’nun Lale Devrindeki son büyük anıt yapısıdır. 18. yüzyıl. Osmanlı mimarisinin en belirgin ve seçkin örneklerinden olduğu kadar, sanat tarihi yönünden de değeri büyüktür. İshak Paşa Sarayı, diğer saraylardan yapı itibariyle çok fazla farklı değil ama dünyanın ilk kalorifer tesisatının döşendiği bir yapı olması hasebiyle de önemlidir. Bazı kaynaklara göre sarayın yapımını Doğubeyazıt sancak beyi Çolak Abdi Paşa 1685’te başlatmış ve sonra oğlu İshak Paşa devam etmiş, son olarak da İshak Paşa’nın oğlu Mehmet Paşa da 1784’te tamamlamıştır. Bu duruma göre sarayın yapımı doksan dokuz yıl sürmüştür. İshak Paşa Sarayı mimari planının yanı sıra taş işçiliği ve duvar süslemeleri bakımından da çok önemli bir eserdir. Ne var  ki,  1877-1878  Osmanlı-Rus   Savaşı’nda Ruslar burasını karargâh  olarak  kullanmış ve saraya ait değerli eşyaları da beraberlerinde götürmüşlerdir. Nitekim sarayın 13×6,5 m. ölçüsündeki çelik kabartmalı, altın kaplamalı kapısı bugün maalesef Moskova Müzesindedir.

rwer345

Ahmed-i Hani (Ehmed-i Xani) Türbesi: Yine Doğubeyazıt’ta İshak paşa sarayının hemen  üst  tarafında  olan  bu  türbe  bölgede en fazla ziyaret edilen yerler arasında yer alıyor. Ahmed-i Hani 17. yüzyılda yaşamış Kürt edip, şair, tarihçi ve mutasavvıf bir şahsiyettir. Yaşadığı yörede zaman zaman şeyh olarak kabul edilmiş, halk arasında Hani Baba adıyla da anılmıştır. Ayrıca, molla (Molla Ahmed) olarak da tanınmaktadır. Meşhur Kürtçe manzum eser olan Mem ve Zîn eserinin de sahibi olan Ahmed-i Hani, burada İyiliği, doğruluğu, suçsuzluğu, zayıflığı ve çaresizliği Mem ve Zîn’in şahsında; kötülüğü, dalkavukluğu, fitneciliği ve ikiyüzlülüğü de Bekir karakterinde somutlaştırarak gözler önüne sermiştir. Ayrıca Bediüzzaman Hazretleri 14-15 yaşlarında iken, bir ara Doğubeyazıt’a giderek bir süre orada kalmıştır. Gündüzleri medresede kalır, gecelerini ise Hani’nin türbesinde geçirirdi. Gündüzleri bile girilmeye korkulan türbede gecelerini geçirmesi, halkın dikkatinden kaçmamıştır. Bundan dolayı halk arasında Bediüzzaman için, “Ahmed-i Hani Hazretlerinin feyzine mazhar olmuştur” denmeye başlandı. (Tarihçe-i Hayat, s. 32)

 

Ağrı dağı: 5137 metre yüksekliğiyle Türkiye’nin ve Avrupa’nın en büyük dağı. 4000 metreye kadar bazalt daha sonra sonraki yükseklikte andezit lavlarından oluşarak volkanik bir dağ özellikleri gösterir.  Ağrı Dağı iki zirveden oluşur. Bunlar 5.137 metrelik (Büyük Ağrı) ile

3.898 metrelik (Küçük Ağrı). Dağın doruğunda bir örtü buzulu vardır ve bu Türkiye’nin en büyük buzulunu oluşturmaktadır.

 

Meteor Çukuru: Dünyanın en büyük ikinci meteor çukuru bu şehrimizde yer almaktadır. Bu muhteşem ve eşsiz oluşum Ağrı’da görecekleriniz arasında mutlaka yer almalı. 1892 yılında bu noktaya bir göktaşı düşmesi sonucu oluşmuştur.

Bunların yanında yine Diyadin Kaplıcaları, Meya Mağaraları, Keşişin Bahçesi, Avnik Kalesi, Balık Gölü, Hz. Nuh’un gemisinin izi gibi görülmeye değer.

2345

Ağrı’ya gidildiğinde tadına bakılacak yemekler:

Abdigor Köftesi: İlin en tanınmış yemeği Abdigor Köftesi’dir. Bu köfte, içli köfteye benzer. Yörenin en lezzetli yemeğidir. Yağsız, sinirsiz, kemiksiz sığır eti, çok az miktarda soğan, bir adet yumurta ve baharatlardan yapılır. Hazırlanması taze et, bir tokmak ile taş üzerinde merhem şeklini alıncaya kadar dövülür. Hamur haline gelen et, soğan ve su katılarak elle çırpılır. Çırpıldıktan sonra bir saat dinlendirilen köfteler pilav üzerine konularak servis yapılır.

 

Halise: Kabuğu alınmış buğday ve Tavşan etinin tandırda kiremit kaplarda saatlerce tuz katmadan kaynatılıp hazır hale getirildikten sonra üzerine yağ ve tuz katmak suretiyle yemeye hazır hale getirilen muhteşem bir yemek.

 

Gosteberg Et: Tereyağı, soğan, salça ve aynı addaki ot harmanlanıp hayvan postuna doldurulur ve nemli toprağa gömüldükten sonra üzerinde ateş yakılarak pişirilir ki, buna buğulama da denir.

 

Beyaz Bal: Türkiye’nin en güzel çiçek balı Ağrı’da elde ediliyor. Bin bir renk ve çeşitli kokulardaki yayla çiçeklerinden elde edilen bembeyaz bal ayrı bir tadı ve lezzeti var.

Ağrı’nın tarihi, doğal güzellikleri ve kültürel boyutu görülmeye, bilinmeye ve araştırılmaya değer bir zenginlikte. Bir yaylada yer alan Ağrı, ismini yanında heybetle görünen dağdan almaktadır. Ağrı ili, yazın dağcılık ve doğa yürüyüşüne, kış mevsiminde kayak sporuna elverişli parkurlara sahip efsanevi dağı ile doğunun turizm merkezleri arasındadır.

Kuzeyden Kars ve Iğdır, Batıdan Erzurum ve Muş güneyden Bitlis ve Van, doğudan ise

İran sınırı ile çevrili olan Ağrı ilk çağlardan beri yerleşik bir kültüre sahip olmuştur.

 

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*