Amerika’da bahar

Soğuyan havanın kendini iyiden iyiye hissettirdiği bir sonbahardı. Amerika’ya ilk gelişimdi ve bilinmezliğe gitmenin verdiği bir korku vardı içimde. Ama ne çare alışmak zorundaydım. Uzun bir uçak yolculuğundan sonra nihayet gelmiştim Amerika’ya.

Her yer sararan ağaçlarla doluydu. Yola düşen yaprakların arasından yürümek büyük bir zevkti. Dikkatimi çeken ilk şey, yanımdan geçen insanların bana gülümseyerek ‘merhaba’ demeleriydi. İlk önce afalladım. Bu insanların beni tanımalarına imkân yoktu. Fakat tanımadıkları bir insana neden selam vereceklerdi ki? Üstelik Müslüman olmama aldırış etmeden. Şaşkın gözlerle eşime baktığımda, buradaki insanların hep böyle olduğundan, tanısın tanımasın herkesin birbirine güler yüzle selam verdiğinden bahsetti. Yüzüme gülen her bir göz içimi ısıtırken, bir yandan da mahcubiyet hissettiriyordu. Çünkü bu insanlar farkında olmadan sünnet-i Nebevi’de (asm) olan selamlaşmayı yapıyorlardı. ‘Biz Müslümanlar olarak neden bu sünneti olması gerektiği gibi yaşayamıyoruz” sorusu zihnimde dolaşırken, eşimle olan yürüyüşümüze devam ediyorduk.

Burada her yer yeşil ve mavi. Öyle ki, evler arasına ağaç koymak yerine, ağaçlar arasına şirin mi şirin müstakil evler inşa edilmiş. Kâinatın fıtrî güzelliği genel olarak muhafaza edilmiş. Tabiî bu güzellikler, iman gözlüğüyle baktığınızda Cenab-ı Hakk’ın sanatına olan hayranlığımızın kat kat artmasına vesile oluyor. Burada çok güzel yaratılmış göl ve orman manzaraları sıkça görmeniz mümkün.
Bir gün göl kenarında oturup, manzarayı temaşa ettiğim bir sırada gurbet hüznü çöktü içime. Tam o sırada bir Allah dostunun sözü hatırıma düştü. “Mülk mülkullah, abd abdullah olduktan sonra insan neden gurbet çeksin ki? Her neye Cenab-ı Hak namına bakarsan her yer senindir” kaidesinin sırrınca gurbet, gurbet olmaktan çıktı.

Bu arada, birlikte vakit geçirmeye gayret gösterdiğimiz arkadaşlarımızla görüşmek yalnızlığımızı büyük ölçüde azaltıyor. Burada hangi ırktan olduğunun hiçbir önemi olmadığını gördüm. Bediuzzaman Hazretleri’nin ısrarla vurguladığı ittihad-ı İslam’dır önemli olan. Bu hakikatin önemini burada bir kere daha yaşadım. Müslüman bir Amerikalıyı kardeşiniz gibi bağrınıza basabiliyorsunuz. Cuma namazı, bayram namazları ve iftarlar yabancı Müslümanlarla bir araya gelinmesi için güzel fırsatlar sunuyor.

Geçen Ramazan Ayı’nda Harvard Üniversitesi ve Tufts Üniversitesi’nin iftar yemeğine katılma imkânımız oldu. Orada Pakistanlı, Hindistanlı, Mısırlı, Amerikalı v.b. birçok ülkeden Müslümanlarla tanıştık. Sonradan İslamiyet’i seçen Amerikalı bir genç yaptığı konuşmada derneklerinin hizmetlerinden bahsetti. Müslüman öğrenci derneği olarak liselere ve kiliselere gidip İslamiyet’i anlattıklarını söyledi. Susuz toprağın yağmura kavuşması gibi, susamış ruhların İslamiyet suyuyla sulandıktan sonra, bunu başka insanlara da anlatmaya gayret göstermeleri, bizim üzerimizdeki ülfet toprağını atmak açısından şevk olacaktır inşaallah. Her ne kadar, şu an dünya genelinde İslamofobi artış gösterse de, bizler dinimizi güzel yaşarsak inşaallah insanlar fevc fevc İslam’a akın edeceklerdir.

Ben inanıyorum ki; Amerikalılara İslam’ı doğru anlatırsak, “İslam buysa, buyursun gelsin” diyeceklerdir. Nitekim, Bediuzzaman Hazretleri’nin ifade ettiği, “Avrupa bir İslâm Devletine, Osmanlı Devleti de bir Avrupa devletine hâmiledir. Bir gün gelip doğuracaklardır.” sözü Amerika için de gerçekleşecek inşaallah.

 

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*