Duygusal fetret dönemi

Kutuplaştırma putlaştırmadır
Rabbimizin katında sözden daha kıymetli bir şey olsaydı, vahiy (söz) yerine o gelirdi. Söz birleştirir. Söz dünya ve ahireti birleştirdiği gibi, tercihlerini dünya veya ahiret yönünde yapanların âlemlerini de birleştirir. Günümüzdeki krizler dünyalıların dünyalarının, dolayısıyla sözlerinin, uhrevîleşmek yerine dünyevîleşmesinden, semavîleşmek yerine arzîleşmesinden kaynaklanıyor. Hayata dünyadan bakıyoruz. Öteki âlemi ıskalıyoruz. Bu bizi içlere, uçlara, nihayet adaletsizliğe sevk ediyor.
Duygusal bir fetret yaşıyoruz. Ferdîleşiyor, şahsîleşiyor, benmerkezli hayata sürükleniyoruz. Fildişi kulelerden hayatı seyredip hükümler veriyoruz. Hayata kıymeti kendimizden menkul renkler, sesler, isimler veriyoruz. Her şeyde belirleyen biz oluyoruz. Kâinat küll, insan onun cüz’ü. Cüz ve cüz’i olmamıza rağmen kendimizi küll (her şey) zannedip her şeye sahip olmaya çalışıyoruz.

Kendi merkezimizden, insanlıktan hızla uzaklaşıyoruz. Ahirete paralel gitmek varken “aykırı” gidiyoruz. Her lafı tersinden anlıyoruz. Mesela “kutup” deyince aklımıza güney ve kuzey kutupları, “kutuplaşma” deyince zıtlaşma geliyor. Gerçekte “kutup” merkez demektir. Merkezde çekim kuvveti vardır. Yerin çekim kuvveti olduğu gibi, göğün de vardır. Yerçekimine tabi olan benmerkezcidir. Gökçekimine tabi olan Geylanîleşir; kutup olur, kutuplaşır. Mıknatıs gibi, ulvî ruhları kendine çeker.
Hayatın merkezi iman ve insandır. Kâinatın merkezinde ağaçtaki çekirdek gibi Hz. Mustafa (asm) vardır. O (asm) âlemlere rahmettir. Yağmur her yere eşit yağar. Yağdıkça ağaçlar artar, ağaçlar artıkça yağmur artar. O (asm) muhabbetten hâsıl olmuştur. Kâinat da aşkla yaratılmıştır.
Muhabbette çekme, husumette itme kuvveti vardır. Enbiya, evliya kutuptur. Dünya ve ahiret âlemlerinin merkezidir. Onlar aşk, cezbe ve istiğrak (kendinden geçme, dünyadan vazgeçme) ile iş görürler. Dünyayı kutuplaştırmazlar, putlaştırmazlar.

14

Kutup olan âlemlere kulûb ve kulp olur
Muhabbet kalbin gıdası, husumet kiridir. Kalbten kiri atan kutup olur. Kutub kalbten doğar. Kutub olan âlemlerin kulûbu (kalb) ve kulpu (sap) olur. Tertemiz kalbleri kendine cezb ve celb eder. Onlara Nur’dan cereyan verir. Zamanın Mustafa’sı, Bedii’si gibi kutub yapar. O halde birbirimizi ötekileştirmenin, ötelemenin, karanlığa sürgün etmenin, güney ve kuzey diye kutuplaştırmanın ne âlemi var.
Kalpteki kir bir zaman sonra kine dönüşür. Husumete lâyık olan husumet, muhabbete lâyık olan muhabbettir. İnsan olan insan nefsine husumet, diğer nüfuslara (nefislere) muhabbet eder. İnsan husumet kiriyle kinlenir. Kinin kını yoktur. Geleni, geçeni doğrar. Kindar, dindar da olsa kendini yalnızlaştırır. Başkasını ötekileştirir, kutuplaştırır. Kutuplara kadar uzağa gider, ulaşamazsınız.
Kutup olan kütüp (kitap) olur. Peygamberimiz âlemin kutbu ve kitabıdır. Kur’ân ve kâinattan sonra Rabbimizi tanıtan 3. aslî kitaptır.

Dünyanın kutbu Kâbe, dünyalıların kutbu kalptir
Dünya ve ahiret güney ve kuzey kutupları gibi zıt değildir. Birbirini tamamlar. Dünyanın merkezi, yani kutbu Kâbe, dünyalıların kutbu kalbtir. Bütün mabetler Kâbe’nin, bütün latifeler kalbin, bütün âlemler Hz. Mustafa’nın (asm) etrafında halelenmiştir. Değil mi ki o (asm) on sekiz bin âlemin Mustafa’sıdır (asm).

Aşk dengeler. Kadın-erkek zıt kutuplar değildir. Kadında cemal, erkekte celal vardır. Birleşince kemal olur. Onların kutbu, hayatlarının merkezi, aşklarının meyvesi çocuktur. Değil mi ki aşk birbirinin gözünün değil, gönlünün içine bakabilmektir. Bir erkeği en çok rahatsız eden refikasının “aykırı” gitmesi, zıtlaşması, kutuplaşmasıdır. Bir kadını en çok rahatsız edense eşinin onu yok saymasıdır. Kendini kutup sanan, karşısındakini yok sayar.
Kutub, deyince Geylanî, Bediüzzaman gibi bütün dünyaya hitap eden huzur ve güven abideleri akla gelmeli. Kutublar hata yapmaz mı? Elbette yapar. “Kambur” lakaplı bir kutup yanlış işler içinde olduğu bilinen birine karşı iyi şeyler yaptığı zannıyla dua etmiştir. 1938 Kasım’ında Kastamonu’da ikamet eden bir başka kutup, Bediüzzaman ile mânâ âleminde görüşünceye kadar bu hâl devam etmiştir. “Diğer kutup” Bediüzzaman, “Kutup Kambur”u ötekileştirmemiş, “Bi de kutub olacak” dememiştir. Demek, insan kutub da olsa hata yapabilir. O halde kutupbaşları ile oynamamak, kutub kalbli insanlarla kutuplaşmamak gerek.

Rabbimizin cemâlî ve celâlî isimleri zahirde zıt kutuplardır. Cemâl-celâl, mümit (öldüren)-muhyi (hayat veren), kabz (daraltan)-bast (genişleten) zıt kutuplardır. Dünya da görünüşte zıtlar âlemidir. Karanlık-aydınlık, hastalık-şifâ, darlık-genişlik zahirde zıttır. Hâlbuki musibet de, nimet de Allah’tan değil midir? Darlık olmasa varlık, musibet olmasa nimet nasıl anlaşılacak?
İnsan bir bütündür. Akıl-kalp, ruh-nefs gibi birbirinin zıddı şeklinde görünen unsurları barındırır. Birini ihmal eden dengini yitirir. Nefs daima kötülüğü emretse de ruh ona eziyet etmek yerine iyiliği tavsiye etmek zorundadır. Nefs olmasa bedenin yükünü kim çeker?
Kutuplaştırma manevî şiddettir. İnsan ille de silahla mı öldürülür? Son yıllarda kendini hayatın merkezi sananların manevî şiddeti yüzünden binlerce dost insan birbirinin hayatından sessizce çıkıp gitmedi mi?

15Öteki değil, öteli olalım
Manevî bütünlüğünü sağlayamayan, kendiyle barışık olmayan, şüphelerini merkezîleştiren iç savaş üretir. Karşısındakinin manevî bütünlüğünü parçalamakla başladığı etkisizleştirme tavrını bedensel bütünlüğünü de yok etmeye çalışmakla sürdürür.

Kutub olacakken kutupbaşı oluyor, ayrıştırıyoruz. Günümüzde kutub olup güzelliklerin merkezi olması gerekenlerin kutupbaşı olup başkalarının maddî ve manevî varlığını tehdit ve tahrip ettiğini üzülerek seyrediyoruz. Cemâlli, merhametli ve adaletli olmasını beklediğimiz insanlardaki celâlli, öfkeli, adaletsiz halleri anlamlandırmakta zorlanıyoruz. Akîl birilerinin çıkıp bu gerginliklere son vermesini bekliyoruz. Maalesef kutub olup orta yolu bulması gerekenlerin kutuplaşmadan beslenir hale geldiğini görüyoruz. Onlar ötekinin sesini duymuyor. “İyiliği emir, kötülüğü nehiy” dengesini kuramıyor. Hâkim olması gerekirken savcılığa/avukatlığa soyunuyor. Farklılıkları derinleştiriyor. Dışlayıcı ve ötekileştirici gerilim politikalarının toplumda yol açtığı derin kırılmalara yeni fay hatları ekliyor. Bu durum kendini kutub sanan kişileri daha da cesaretlendiriyor, keskinleştiriyor. Yunus’un, Mevlana’nın, Hacı Bektaş’ın dili olması gerekenler, aksi söyleyenlerin dilini kesmeye kalkıyor.

İki elimiz, ayağımız, kulağımız, gözümüz var, ama bir tane gönlümüz ve dilimiz var. İki farklı göz ile görsek de gönülde onları tek resme çevirmek, iki farklı şey işitsek de dilde ortak sese dönüştürmek mümkün. O halde öteki olmayalım, öteli olalım. Öteberi ile uğraşmayalım.

Şimdi iki ihtimal var. Ya muhabbeti tercih edip kardeş kutuplar gibi yaşayacağız veya husumete devam edip kutuplaşacağız. Uçsuz bucaksız yalnızlıklar diyarı kutuplarda Eskimolar, kutup ayıları ve penguenler gibi “ensesi kalınlar” yaşar. Senin, benim gibi insanlar için kutuplarda hayat yoktur.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*