Hz. Fatıma (ra)

“Fatıma Fatımadır…”

Bir sabah ruhum titreyerek uyandım.

Bir el sıyırdı üzerimdekini “Vakit tamamdır, hadi kalk” dedi… Şaşkın bakışlar içindeydim. Mahcuptum, mahkûmdum. Biri: “Bize onu anlat.” dedi. “Kimi?” dedim. “Hz. Fatıma’yı..” dedi..

O iklime çok uzak ruhum. Şimdi olmaz, yapamam.” dedim. Biri, ruhumun içine baktı adeta: “Kalbindekini anlat, yeter.” dedi. “Kalbindeki” deyince durdum. Dünden beri Hz. Fatıma’nın ismi dilimdeydi. Bilmiyorum niye…

Kor bir ateş olup düştü içime. Bilmiyorum niye…

Toprak çekirdeği nasıl sıkarsa, bağrına basarsa. “İçindeki ağacı ver” derse. Onu nasıl isterse.

Ve nasıl özlerse. Öyle isteniyordu şimdi benden de…

Fatıma deyince… Bir dağ belirir hayalimde. Bembeyaz bir dağ. Başı bulutlarla kaplı bir dağ.Çevresi bembeyaz güllerle donanmış bir dağ. Kimsenin çıkamadığı, tırmanamadığı gönül dağı.

Hiç kimsenin o bembeyaz güllerine el değdiremediği bir gönül dağı.Başı önde, hep mahcup ve gözü hep yaşlı gencecik bir ana…

Güzelliğini geçtim. Adını kalbime yazdım. Daha minicikken. Adın o kadar güzeldi ki..
Söylemeye doyamazdım. Doyamadım da. Sana o ismi verene kurban olayım.
Ne haddime senden söz etmek. Hele de seni anlatmak. Ne haddime…
Çaresiz bıraktılar. Kelimelerden bir çiçek yapmamı istediler..
Sana takdim edeceklermiş. “Bu beni aşar” dedim; dinletemedim…
“Olmaz” dediler. Gönlümdekini istediler. “Peki” dedim affına sığınarak. “Peki” dedim.

Haddimi aşarsam, bağışla ne olur…
Seni anamız bildik. Adını çok sevdik. Her ana Fatıma’dır…
Şimdi her çocuk Hasan’dır, Hüseyin’dir. Kader gencecik yaşta ebediyet yurduna aldı seni.

Niye acaba, niye? Anladım, Kerbela’yı görmeyesin diye.
Sorular sorular… Bazan olur ki yağmur gibi yağarlar. O demdir şimdi.
Yıllar yılı hep sordum. Olanı hayra yordum…

Tahammül yurdunun son kalesi sen oldun. Sıkıldığımızda sana koştuk, kapında olduk.
Hayatına komşu olduk. Aradığımızdan fazlasını hep sende bulduk.
Biliyorduk, kapından boş çevirmezdin geleni.
Bir Ramazan akşamı aç bir fakire nasıl verdiysen elindekini. Evindekini. Kalbindekini…
Bizi de hiç mahrum etmedin.

En Sevgili’ye yakın olmanın hürmetine, dilimde adın bir duadır.
Sevgili babacığının söyleyişi ile söylemek isterdim. O (asm) nasıl söylüyorsa, adını öyle söylemek isterdim. Bilmem oluyor mu? Bilmem benziyor mu?
Zerresi de olsa ummandır bana. Şereftir benim için.
Kısa ömrün, o uzun bereketi sendeydi. O (asm) nerede, sen oradaydın..
Gölge gibi sevgili babacığının hep yanındaydın. Siyah örtünün altında yaşadığınız o mutluluk…
Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Sen…
En Sevgili’nin o mübarek duası hürmetine. Bizi de katıver o duanın arasına.

Hasan’ın Hüseyin’in anası kadar bizim de anamızsın.
Bizi de alıver, bizi de katıver o mübarek duanın arasına.
En Sevgilinin yanındaki, o nazik ve nazdar hâlin anısına…
An geçmez ki, senden bir hatıra, bir manzara düşmesin kalbimize. Duran saatimiz seninle çalışır. Fikirler seninle uyanır. Kalbimiz kalb olduğunu seninle anlar. Seninle anlar bile, bize uzun gelir. Yıllar asırlar kadar… Upuzun gelir. Ömrün uzunu bize kaldı da ne oldu. Testimiz kırık, bardağımız çatlak. Dolduramadık tamı tamına.

Ey Fatıma ana!
Ey Fatıma ana…
Yalvar bizim için de Mevlâ’na.
Ey Fatıma ana!
Ey Fatıma ana…

Çöllere çıktığın o kutlu vakitlerde. Duaların kabul olduğu demlerde. O mübarek cuma günlerinde. Güneş batarken ufukta. Bizi de an dualarında. Ne olur bizi de…

Bırakma, unutma bizi de. Şu dünya gurbetinde. Şu dünya çöllerinde.
Ne olur seni sevenlerin arasında bil bizi de. Biz düşen bir yaprağız. Biz çatlak bir bardağız.

Biz kırık bir testiyiz. Sen taşan bir deniz. Hâlâ kuruyan gönül topraklarımızı adınla suluyoruz.
Adınla huzur buluyoruz. Genç kızlığın, kadınlığın ve anneliğin tacı sen oldun.

Ser tacı sen oldun. Gönüllerin ilacı sen oldun.
Ey narin çiçek, dünyada kalıp solmayasın diye. Rabbimden sana erişti bir müjde, bir davetiye.

Ebediyet yurduna. En Sevgilinin yanına. Uçtun gittin. Onsuz kalmak ağır geldi ruhuna.

O (asm) gitti, sen de gittin onun ardından. Şimdi bembeyaz bir dağ gibi duruyorsun karşımızda..
Hayat orada. Ebedî saadet orada. Sizin gittiğiniz yerde.
Ne olur, bizi de alın yanınıza. Bizi de bırakmayın bu yerde. Bu fani dünyada.

Alın yanınıza. Katın aranıza. Ne olur…
O korkulu günde. Sana uzanan o mübarek el bize de uzansın ne olur.
Asırlar ötesinden, seni ve sevdiklerini gönülden sevenlerden biri olarak anar mısın bizi de?

O bahtiyarlar kervanına katar mısın bizi de?
“Yâ Rab! Şu Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın bereketi hürmetine, bize ihsan ettiğin maddî ve mânevî rızkımıza bereket ihsan et!” Allah’ım affeyle, mağfiret eyle. Hz. Peygamberimiz’e (asm) onun âl ve ashabına cennette komşu eyle.

Ya Rab! Hz. Fatıma anamıza Cennette yakın eyle, komşu eyle.
Bu yazımızdan ve dileğimizden onun mübarek ruhunu haberdar eyle.

Ehli Beyt’in mübarek dâvâsını dâvâ, yolunu yol edindiğimizi ne olur haberdar eyle.
Rabbim, Sana sonsuza kadar hamdolsun.
Rızan dairesinde bizi hizmette istihdam eyle.
Şu dünyadan ahirete imanla ve şahadetle göçmeyi nasip eyle.
Âmin…

Hz. Fatıma
O gün
Ağlamaklıydı
Sevgili babacığı
Kulağına bir şeyler dedi
Yüzü gülümsedi birden
Son gözyaşıyla beraber
Dünya da düştü gözünden…

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*