Nur’un serbestiyetinin serencâmı

Sevgili Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatı’nın, mü’minlerin ve tüm insanlığın imdadına gönderilmiş; Kur’an-ı Kerim’in bu asra bakan bir manevî bir mucizesi olduğunu belirtmektedir.

Bu sebeple, onun için Risale-i Nur Külliyatı’nın serbestçe neşredilmesi her şeyden önceliklidir. Bu yüzden her vesile ile Risale-i Nur Külliyatının tam serbestiyetinin sağlanmasını arzu etmiştir.

Risale-i Nur Külliyatı tam serbestiyetinin sağlandığına olan inançla, 10’u aşkın yayınevi tarafından neşrediliyordu. Bu serbestiyet zemininin, Risale-i Nur Külliyatı’nın asliyetini, orjinalliğini ortadan kaldırmayı netice verecek bir şekilde kullanılması, Risale-i Nur Külliyatı’nın sadeleştirilmek suretiyle tahrif edilmesi, bütün nur talebelerinde derin bir teessüre, üzüntüye yol açtı. Sadeleştirmeyi gerçekleştiren yayınevinin, bütün samimî rica ve ikazlara  rağmen, sadeleştirme fiilinde ısrar etmesi, bazı menfî emellerin tatbiki için uygun bir zemin hazırladı.

Bu zeminde güya sadeleştirmenin önüne geçmek amacıyla, Risale-i Nur Külliyatı’nın neşir hakkının kime veya kimlere ait olduğunun belirsiz olduğu iddia edilerek, yayınevlerine Risale-i Nur Külliyatı’na dahil eserler için bandrol verilmemeye başlandı. Yeni Asya Neşriyat olarak, basımı tamamlanan “Vesvese Risalesi” için bandrol talebimizin reddedilmesi ile Nur’un neşrine bandrol engeli konulduğunu öğrendik.

12 Eylül ve 28 Şubat dönemlerinde bile serbestçe neşredilen Külliyat’ın neşri bu dönemde engellendi. Bizleri asıl üzen husus; muhterem ağabeyleri aldatan bazı kişiler Risale-i Nur’un neşri hususunda aziz üstadımızın vasiyeti ile yetkilendirilmiş, vazifelendirilmiş ağabeyler adına Risale-i Nur Külliyatı’nın neşir haklarının kendilerine ait olduğunu beyanla dava ikame ettiklerinden bahisle, ikame olunan dava sebebiyle yayınevlerine bandrol verilmemesi için Kültür Bakanlığı’na müracaatta bulunmalarıydı.

158

Bu konuda aldığımız ders açıktı

Yeni Asya Cemaati’nin bu konuda Risale-i Nur’dan aldığı ders açıktı; “Risale-i Nur’un neşir hakkı bütün Nur Talebeleri’nindir” Aziz Üstadımızın vasiyeti ile bazı talebelerine Nur’un neşri hususunda vazife tevdi etmiş olması, bu kanaatimizi  cerh eden değil, aksine teyid eden bir husustu. Risale-i Nur inhisar altına alınmamalıydı. Bu sebeple hukukî sürece dahil olmak adına Kültür Bakanlığı’na açıldığı ve bandrol engeline dayanak teşkil eden dava ile ilgili bilgi talep olundu. Ancak bakanlık bu bilgiyi adeta bir devlet sırrı gibi saklamak niyetindeydi. Başka kaynaklardan da bu bilgiye ulaşılamayınca, Risale-i Nur Külliyatı’nın neşir haklarının inhisar altına alınmaması için gerekli hukukî süreç başlatıldı. Ankara’da Kültür Bakanlığı’nın da dâhil edildiği Asliye Hukuk ve Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nde iki ayrı dava açıldı. Bakanlık, mahkemelerin ısrarlı taleplerine rağmen açılan dava hakkında bilgi vermekten kaçındı. Yeni Asya Gazetesi’nin “Mahkemeyi de Dinlemiyorlar” manşeti üzerine bakanlık muhterem ağabeyler adına mirasçılık belgesi verilmesi talebiyle Gebze Sulh Hukuk Mahkemesi’nde dava açıldığı bilgisini mahkemeye iletmek zorunda kaldı.

Bu bilgi üzerine rahmetli Zübeyir Gündüzalp tarafından kurulan ve ilk kez yayınevi ismi ile Risale neşreden Yeni Asya adına Gebze’de ki davaya müdahil olduk. Yeni Asya’nın kuruluş gayesi Risale-i Nur Külliyatı’nın neşredilmesidir ve hiç kimse onu bu gayesine hizmet etmekten alıkoyamaz. Kültür Bakanlığı bu arada Nur Cemaatleri ve yayınevleri ile toplantılar düzenliyor, ancak ısrarla Yeni Asya Nur Cemaati ve Yeni Asya Neşriyat, anlaşılmaz bir biçimde bu toplantılara çağrılmıyordu. Gebze Sulh Hukuk Mahkemesi nezdinde ikame olunan ve gizli tutulan davaya müdahil olmamız, Risalelerin gizlice inhisar altına alınması planını akim bırakmıştı. Bu planın akim kalması  birilerinin daha dehşetli bir planı devreye sokmasına fırsat verdi.  Edinilen bilgiye göre Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda yapılacak bir değişiklik ile Risale-i Nur Külliyatı’nın bütün haklarının devletleştirilmesi planlanmaktaydı.  Ulaşılan taslak ile eser sahibi hayatta iken bile müsadere yetkisinin Bakanlar Kurulu’na verilmek istendiğini,  kamuya mal edilen eserin akıbeti ile ilgili bir düzenlemeye yer verilmediğini, kamuya mal edilen eserin neşri ile ilgili bir açıklık olmadığını gördük.

Milli Eğitim Komisyonu Başkanlarından Hatay Milletvekili Sayın Nurettin Tokdemir’in  tavassutu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Sayın Recai Berber ile telefonla konuştuk, Kendisine etraflıca yapılması istenen düzenlemenin ne denli suiistimale açık olduğunu izah ettik. Lütfettiler ve bizi makamlarında dinlemek üzere davet ettiler.

Yönetim Kurulu Başkan Vekilimiz Hüseyin Özdemir, Kazım Güleçyüz, Cevher İlhan, Mehmet Kara, bir hukuk profesörü ve Nurettin Tokdemir’den müteşekkil bir heyetle Plan ve Bütçe Komisyonu’nu ziyaret ettik.

Sayın başkan ve vekiline yapılmak istenen düzenlemenin anayasaya açıkça bir şekilde aykırı olduğunu, AİHM’in  pek çok içtihadı ile tenakuz teşkil ettiğini, bandrol engelinin aşılması için Risalelerin devletleştirilmesine ihtiyaç bulunmadığını, bunun meseleyi bir çıkmaza sokabileceğini, Kültür Bakanlığı’nın Risale yayıncılarını bir araya getirmesinin, bir çalıştay tertiplenmesinin elzem olacağını ifade ettik. Görüşme sırasında Komisyon Başkan Vekili Isparta milletvekili Süreyya Bilgiç odadan çıktı. Geri döndüğünde “Biz Risale-i Nur Külliyatı’nın herkes tarafından basılmasını istemiyoruz” dedi. Bizler Risale-i Nur Külliyatı’nın kimler tarafından basılmasının siyasî bir tercihle belirlenmesinin mümkün olamayacağını, buna itiraz edeceğimizi, böyle bir düzenlemenin hukuken yok hükmünde olacağını belirttik.

Bu konuda kanunî bir düzenleme yapılmasına ısrarlı olunacak ise Avrupa Birliği Öksüz Eserler Direktifi’nin esas alınmasını, kamuya mal edilmeden öksüz eserler statüsündeki eserlerin aslına uygun olmak kaydı ile bütün yayınevleri tarafından basılabileceğine dair bir düzenlemenin maksada hizmet edeceğini, hem bandrol engelinin bu şekilde aşılacağını hem de sadeleştirmenin önüne geçileceğini ifade ettik. Bize tekraren “Biz herkesin basmasını istemiyoruz” cevabını verdiler. Ancak, taslak öneride kamuya mal edilen eserin basım mecburiyetinin olmadığını, hiç değilse ‘kamuya mal edilen eserin topluma ulaştırılacak şekilde basımı mecburiyeti getirilsin’ önerimizin dikkate alınacağını belirttiler. Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki görüşmeden, siyasal iktidarın Nur Talebeleri’ni denetim altına almak niyetiyle Risale-i Nur Külliyatı’nı devlet tekeline almakta kararlı olduğunu gördük. Bunun üzerine mecliste grubu bulunan diğer siyasî parti yetkililerinin ziyaret edilmesi ve Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda yapılması planlanan değişiklikle ilgili kendilerine bilgi sunulması kararına varıldı. Bu karar muvacehesinde Akif Hamzaçebi, Bülent Kuşoğlu, Rıza Türmen, Hasip Kaplan  ve Yusuf Halaçoğlu ile görüşülerek fikir ve düşünce hürriyetinin ciddi bir tehdit altında olduğu hususunda bilgi verilerek değişikliğe karşı çıkılması önerisinde bulunduk.

157

Devlet Tekeli’nin kapsamı

Ancak bütün engellemelere rağmen AKP iktidarı Risale-i Nur Külliyatı’nın malî ve manevî hakları olmak üzere bütün haklarını kamuya mal etmeye, devletleştirmeye imkân veren kanunî düzenlemeyi meclisten geçirdi. FSEK’nin bütünü ile değiştirilen  47. maddesi ile Bakanlar Kurulu’na “memleket kültürü için önemi haiz görülen eserler üzerindeki hakları,  kamuya mal etme, kamulaştırma, müsadere etme” yetkisi verildi.

Bu düzenleme  devlet tekeline alınan eserler için herhangi bir güvence, himaye getirmemekte idi. Devlet bu düzenleme ile dilediği esere hiçbir şart aranmaksızın el koyma, müsadere etme yetkisini elde etmişti. Bu düzenlemenin öncelikle Risale-i Nur Külliyatı’nın devlet tekeline alınması amacı ile kullanılacağı AKP  tarafından deklere edilmiş, kanun meş’um 12 Eylül günü Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmıştı.  Kanunun Resmi Gazete’de yayınlanmasından sonra konuyu Anayasa Mahkemesi’ne götürme yetkisine sahip Ana Muhalefet Partisi tarafından, Torba Kanun’daki pek çok düzenleme ile birlikte FSEK 47. maddede yapılan düzenlemenin de iptali için Anayasa Mahkemesi’ne müracaat edildi. Bu düzenlemenin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edileceğine muhakkak gözüyle bakılıyordu. Çünkü hiçbir demokratik ülkede bu düzenlemenin emsali bulunmamaktaydı. Devlet tekeline imkân veren düzenlemenin iptal edilmesinin beklendiği süreçte 26.11.2014 tarihinde Risale-i Nur’un  devlet tekeline alınmasına ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na verilmesine dair Bakanlar Kurulu Kararnamesi Resmi Gazete’de yayınlandı.  Bakanlar Kurulu Kararnamesi’ne karşı süratle gerekli hazırlıkları yaparak Danıştay 10. Dairesi nezdinde yürütmenin durdurulması talepli olarak iptal davası açtık.

Bu düzenleme ile Risale-i Nurların neşredilmesi, basılması, radyo ve televizyon programlarında okunması, gazete ve dergilerde iktibas yapılarak yayınlanması, Nur’un şerh ve izahına dair eserlerin yayınlanması, yabancı dillere tercüme edilmesi, Hizmet Rehberi, Beyanat ve Tenvirler gibi derleme eserlerin hazırlanması, Risale-i Nur Külliyatı ve Bediüzzaman Said Nursî adına panel, sempozyum, kongre gibi kamuya açık programlar yapılması, filmler çekilmesi, tiyatro ve temsiller sergilenmesi, sanal ortamlarda paylaşılması ve benzeri gibi akla gelebilecek her alanda kullanım yetkisi devlet tekeline alındı.

FSEK eski 47. maddesi belirli şartların mevcudiyeti halinde sadece malî hakların kamuya mal edilmesine izin vermişken, yapılan değişiklik ile esere ilişkin bütün hakların kamuya mal edilmesi kabul edilmiştir. Bu düzenleme ile manevî haklar da kamuya mal edilerek siyasal iktidarların eser üzerinde diledikleri gibi tasarrufta bulunabilmesinin önünü açılmıştır. Yapılan bu düzenleme ile Bakanlar Kurulu yukarıda sayılan manevî ve malî hakları uhdesine almış, bu düzenleme ile devlet Risaleler üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunma, dilediğince tahrifat yapma yetkisine kavuşmuştur.

155

Temsiliyetimiz ve niyetimiz

Bediüzzaman Said Nursî tarafından telif olunmuş eserler ile Bediüzzaman’ın vird edindiği bazı evrad ve ezkar ile namaz tesbihatına dair hakların Bakanlar Kurulu tarafından, kamuya mal edilmesi ile bu eserler üzerindeki hakların Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından kullanılmasına ilişkin karar sonrası, Diyanet İşleri Başkanı Sayın Mehmet Görmez’in nazik daveti üzerine 03.12.2014 tarihinde Sayın Görmez başkanlığında Risale-i Nur Külliyatı neşreden yayınevlerinin temsilcileri ile Ankara’da bir araya geldik. Yeni Asya Neşriyatı temsilen toplantıya Sayın Abdullah Eraçıkbaş ile birlikte iştirak etmiştik.

Söz alarak;

Risale-i Nur Külliyatı’nın Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından resmî bir şekilde neşredilmesinin Aziz Üstadımızın da arzusu olduğunu, eserlerin bir kısmının veya tamamının Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından neşredilmesini bütün Nur Talebeleri’nin memnuniyetle karşıladığını, Diyanet Camiası’nın Nurlarla buluşmasının son derece memnuniyet verici olduğunu, bunu hamd ve dua ile karşıladığımızı;

Ancak,  Bediüzzaman Said Nursî’nin, eserlerinin Diyanet İşleri Başkanlığı  tarafından resmen neşredilmesi arzusunda olmakla birlikte, asla ve kat’a, Kur’ân’ın malı olan, ümmetin malı olan Risale-i Nur’un devlet kontrolü altına alınmasını arzu etmemiş olduğunu, buna dair eserlerinde en küçük bir îmanın dahi yer almadığını, aksine devletleştirme işlemini cerh edecek  pek çok beyanının olduğunu, Nur’un devletleştirilmesine dayanak kılınan Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 47. maddesinde yer alan “kamuya mal etme” düzenlemesinin,  bu hükümetler döneminde hazırlanan Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Tasarısı’nda olmadığını, değişiklik öncesi hâli ile bile Anayasa ve AİHM içtihatları ve Avrupa Birliği müktesebatına aykırı olduğu kanaati ile tasarıya alınmadığını;

FSEK’nin 47. maddesinde yer alan düzenlemenin yakın zamanda İstiklal Marşı dışında, bir eser için 63 yılda hiç kullanılmadığını, siyasal iktidarlara fikir ve düşünce hürriyeti alanını dilediklerince kısıtlama yetkisi veren böyle bir düzenlemenin, Risale-i Nur Külliyatı’nın, sun’i bir şekilde gündeme getirilen bandrol engelini aşmak bahanesi ile kanunlaştırılmasının rahatsız edici olduğunu;

Bakanlar Kurulu’nun kararına dayanak teşkil eden kanun maddesinin Anayasaya aykırılığı iddiası ile yürütmeyi durdurma talepli olarak açılmış bir dava varken ve davanın esastan görüşülmesine geçilmişken Bakanlar Kurulu’nun Anayasa Mahkemesi’nin kararını beklemeden Risale-i Nur’u kamulaştırma kararı vermesinin yanlış olduğunu, bu aşamada nihaî bir karar oluşturulmadan önce Anayasa Mahkemesi’nin vereceği kararın beklenmesinin doğru olacağını, ancak çözümün her halükârda Nur Talebeleri tarafından müştereken bulunacağını, bu kâbil toplantıların devam etmesinin faydalı olacağını, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın neşre esas olacak metinlerin tespiti hususunda çalışmalarına devam etmesini, Anayasa Mahkemesi’nin kararı ne yönde olursa olsun, Risale-i Nur’un Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayınlanmasına hukukî bir engel bulunmadığını ve bunun bütün Nur Talebeleri’nin müşterek arzusu olduğunu;

Bakanlar Kurulu Kararı’nın hem Anayasa’ya hem de kanunî düzenlemeye aykırı bulunduğunu, bu sebeple yürütmeyi durdurma talepli olarak Danıştay 10. Dairesi’nde dava ikame ettiğimizi, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Sayın Görmez’e karşı bir su-i zan içerisinde olmadığımızı, Risale-i Nur Külliyatı’nın neşri hususunda siyasî iradenin belirleyici olmasına prensip olarak karşı çıktığımızı, bu düzenlemenin bugün veya yarın başka ellerde engelleyici bir fonksiyon icra edebileceğinin makul düşünen Nur Talebeleri tarafından samimiyetle dile getirildiğini, Nur Talebeleri’nin Risale-i Nur’un neşri yetkisi üzerinden baskı altına alınmak istenebileceğini, Risale-i Nur’a dost olmayan kişi veya guruplar tarafından bu düzenlemenin kolaylıkla menfî bir surette kullanılabileceğini;

Kültür Bakanlığı’nın bugün burada olduğu gibi meselenin bütün taraflarını bir araya getirerek bir çözüm arayışına girmek yerine, temsil yetkisi sınırlı, dar bir kadro ile meseleyi konuştuğunu, dışlayıcı bir anlayışı benimsediğini, bu sebeple niyetleri meşkûk bir iki kişinin basına yansıyan beyan ve açıklamalarının rahatsızlık verdiğini, Nur’un neşir yetkisinin kapalı kapılar ardında bir pazarlık konusu yapılmasının hatalı olduğunu, oluşan hassasiyetin bu yanlışlıklardan kaynaklandığını;

Risale-i Nurûn neşri meselesine siyasî iradenin müdahil olmasının ilk semeresinin bir yıla yakın bir süredir Nur’un neşrinin yasaklanması şeklinde tezahür ettiğini, Nur’a dost olduğunu iddia eden bir yönetim zamanında bile yapılan ilk müdahalenin neticesinin böyle menfî bir surette tecelli etmesinin tedirginliği artırdığını, bu sebeple de cemaatimizin Nur’un neşri hususunun Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinden Devlet iradesine tabi kılınmasına itirazlarımızı hukukî zeminlerde sürdürmeye kararlı olduğumuzu ifade ettik.

156

6
Saadet Kaynak’tan alınan Muvafakatname

Serbestiyete doğru adım adım

Sn. Görmez, bu sürecin siyasî iradenin kararı ile başlamadığını, muazzez Üstadımızın hayattaki muhterem talebeleri, ağabeylerin ısrarlı arzuları ile başladığını, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Nur’a dost ve müzahir olduğunu, endişelerimizin yerinde olmadığını, en menfî zamanlarda bile Diyanet camiasının Nur’un aleyhine kullanılamadığını, Yeni Asya gazetesini takip ettiğini, okuyucu ve yöneticilerine hususî selamlarını iletmemizi, Danıştay’da açılan davaya ihtiyaç bulunmadığını ifade ederek bu davanın geri çekilmesi arzularını belirttiler.

Söz alan diğer Nur hadimi temsilcilerin bir kısmı Risale-i Nur’un resmen Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından neşredilmesinin Üstadımızın vasiyeti olduğunu, bunu hamd ile karşıladıklarını, vesile olanlara duacı olduklarını, Nur’un neşir hakkının herhangi bir vakfa veya gruba devredilmesine karşı olduklarını belirttiler. Baştan sona edep ve nezaket dairesinde bir toplantı yapıldı. Biz bu kâbil heyetin, Nur’un neşrini gaye-i hayat bilen heyetin teşkili ile düzenli bir şekilde toplanmasının, teşrik-i mesai içerinde olmasının zaruret olduğu kanaatini ifade ettik.  Çünkü hukukî süreç ne şekilde neticelenirse neticelensin, nüsha birliğinin sağlanması, şerh, izah ve tanzim faaliyetlerinde birlikte hareket edilmesini zaruri kılmaktadır.

Anayasa Mahkemesi devlet tekeline dayanak olan 5846 sayılı FSEK’nin 47. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 13., 26. ve 27. maddelerine aykırı olduğunu tespit ile “İPTAL”ine karar verdiği müjdesini aldık. İptal kararı 11.06.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayınlandı.  Ancak iptal kararı bir yıl sonra yürürlüğe girecekti.  Bu müjdeli haber sonrası Danıştay 10. Dairesi’nin yürütmenin durdurulması talebimizi reddettiğini öğrendik. Yılgınlığa yer yoktu. Çünkü Kur’ân’ın malı olan bir eserin zincirlenmesine Kader-i İlahi’nin izin vermeyeceğine inanıyorduk. “Denetimli Nurculuk” Nur Talebeleri’nin kabul edebileceği bir tutum olamazdı. Derhal Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu’na itirazda bulunarak bir kez daha yürütmenin durdurulması talebinde bulunduk.

Muazzez Üstadımızın hayattaki nesebî yakınlarından muhterem Saadet Kaynak ve Seyda Ünlükul ile sürekli irtibat halindeydik. Seyda Ünlükul Beyefendi, bandrol engelinin başladığı günlerde tam bir fedakârlıkla hemen Risale-i Nur Külliyatı’nın neşri hususunda Yeni Asya Neşriyat ile Neşir Sözleşmesi akdetmiş, hiçbir maddî beklenti içerisine girmeden, sözleşmeye “Risale-i Nur’un varidatı, yine Risale-i Nur’undur” kaidesi uyarınca sözleşmeye madde koyuldu. Risale-i Nur’un basılmasından elde edilecek varidat münhasıran Nur’un hizmetine sarf olunacaktı.

Bandrol engelinin başladığı günlerde, Yeni Asya gazetesi yazarlarından rahmetli Halil Uslu Ağabeyimizle birlikte Saadet Kaynak Hanımefendi ile görüşüldüğünde, kendisi, Risale-i Nur’un Kur’ân’ın malı olduğunu, bu eserlerin sahibi gibi hareket ederek bir sözleşme yapmayı doğru bulmadıklarını, zaten kanunî bir düzenleme yapılmasının gündemde olduğunu belirttiler. Biz kendilerine Yeni Asya Cemaati olarak Risale-i Nur Külliyatı’nın neşir hakkının bütün Nur Talebelerine ait olduğu kanaatinde olduğumuzu, Yeni Asya Nur Cemaati olarak Nurları neşir hakkını inhisarımız altına almak gibi bir niyetimizin olmadığını, verilen gayretin bütün Nur Talebeleri namına sarf olunduğu söyledik. Kendileri “Bir tek Yeni Asya Nur Cemaati, neşir hakkı bütün nur talebelerinindir diyor, başkaları sadece kendisi uhdesine almak istiyor” değerlendirmesinde bulundu ve Anayasa Mahkemesi’nin kararını açıklamasından sonra gerekirse her türlü desteği Yeni Asya Nur Cemaatine  vereceğini söylemişlerdi.

Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra Saadet Kaynak Hanımefendi ile Konya’dan Said Çamkerten Beyefendi  aracılığı ile temas kuruldu. Saadet Hanım’ın müsbet cevap vermesi üzerine, Risale-i Nur Külliyatı’nın aslına uygun olarak, sadeleştirmeden, serbestçe  bütün Nur Talebeleri tarafından basılmasının önünü açacak muvafakatnameyi hazırlayarak Said Çamkerten Ağabey ile kendisine ilettik. Evlad-ı Resul, Aziz Üstadımızın ismini koymakla şereflendirdiği, hususî duasına mazhar Saadet Hanım, gönderdiğimiz muvafakatnameyi noterlikte düzenleyerek Yeni Asya Nur Cemaati’ne teslim ettiler. Bu arada Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu itirazımızı yerinde bularak Risale-i Nur’u devlet tekeline alan Bakanlar Kurulu Kararnamesi’nin yürürlüğünü durdurmaya karar verdi. Kültür Bakanlığı bir hukuk devletinde olması gerektiği gibi büyük bir duyarlılık göstererek, kararın Bakanlığa tebliğ edildiği gün Bakanlar Kurulu Kararnamesi’nin uygulanmasını durdurdu.

Bu müjdeli haber üzerine Risale-i Nur Külliyatı’nın aslına uygun olarak, sadeleştirmeden serbestçe basılmasını sağlayacak, Seyda Ünlükul ve kardeşleri ile Saadet Kaynak Hanımefendi’den alınan belgeleri Kültür Bakanlığı’na teslim ettik ve bandrol talebinde bulunduk. Bu arada diğer Nur Cemaatleri’nin bandrol almasını sağlamak üzere Seyda Ünlükul “Neşir Sözleşmeleri” imzaladı. Diyanet İşleri Başkanlığı’nında Risale-i Nur Külliyatı’nı neşretmeye devam etmek üzere sözleşme imzaladığını memnuniyetle öğrendik.

Ve nihayet 28.01.2016 günü, Nur Talebeleri’ni şükür, sevinç ve sürura gark eden, sevinç gözyaşları döktüren müjdeli haber geldi. Risale-i Nur’un serbestçe basılmasının önünde hiçbir engel kalmamış ve bandrol alınmıştı. Allah, cemaatimize Nur’un aslîyetini muhafaza ve serbestçe basılmasını sağlamak gibi büyük bir hizmeti ifa etme imkânı bahşetmişti. Binlerce kez hamdolsun.

Fotoğraflar: Murat Sayan

 

12 3 4

5
Seyda Ünlükul ile yapılan Neşir Sözleşmesi

2 Yorum

  1. Muvafakatnamede geçen şahıs tc kimlik vd bilgileri kaldırmak uygun olur sanırım.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*