Kıyamete kadar batmayacak güneş: Risale-i Nur

Hayatta gördüğünüz her şeyle mutlaka bir ilk tanışma anınız vardır. Fakat insanlar, belki de hayatta pek çok kez karşılaştıkları bu şeylerle tanıştıkları ilk anları çoğunlukla hatırlamazlar.

Mesela, çok sık gittiğiniz bir restauranta ilk ne zaman gittiğinizi, mahallenizdeki fırından ilk ne zaman ekmek aldığınızı, son taşındığınız semtteki hastanedeki ilk hangi doktora, niçin gittiğinizi, eminim hatırlamayacaksınızdır. Yani; hafıza-i beşer nisyan ile ma’lûldür.

Hafızanızın ilk görüşte sildiği pek çok şey olduğu gibi, ilk defa görüp hiç silmediği anlar da vardır.  Mesela, ilkokula ilk gidilen gün, askere başladığınız ilk gün, eşinizle tanıştığınız ilk gün gibi.

Hafızamın hiç silmediği belki de en önemli anlardan biri, Risale-i Nur’la ilk tanıştığım andır. Üniversite yıllarım. Arıyorum. Neyi aradığımı biliyorum, ama nerede bulabileceğimi bilmiyorum. Dinimi öğrenmek istiyorum. Ama bize o güne kadar öğretilen İslamın şartları, imanın şartları… Tamam kardeşim şartları biliyoruz ve kabul ettik, amenna ve saddakna. Ama İslam bu şartlardan mı ibaret, başka bir şey yok mu? Akıllarımızda birçok soru işareti, nasıl halledeceğiz bu müşkülleri?

16
Fotoğraf: Feyzanur Elif Mutlu

Bir gün bir dergâha gidip; “Bazı müşküllerimiz var, Şeyh Efendi’den bu müşkülleri sual edip cevap almak isteriz” deyince, müridinden, “Kardeşim ben on yıllık müridiyim, daha henüz onunla dinî bir konu konuşmadım” cevabını almamı hiç unutamıyorum. Din bazılarının yaptığı gibi videokasetlerinden, walkmenlerden de öğrenilecek bir şey değildi. Çünkü müşkülünüz var, bu müşkülü videokasetine soramazsınız.

Tam o aralar, bir arkadaşımın evinde Risale-i Nur’la karşılaştım. Bu ilk karşılaşma anını hafızam hiç silmedi. Yalnızca birkaç sayfa okudum, ama bu kitapların hayatımı değiştireceğini o an anlamıştım. Risale-i Nur, Kur’ân-ı Kerîm’in, Bediüzzaman da Peygamber Efendimiz’in (asm) ahir zamandaki hadimleriydiler.

Müşküllerim çok çabuk halloluyor, bilmediklerime de çok hızlı vakıf oluyordum. Çeyrek asırda öğrenemediklerimi, bir sayfada beş dakika içinde öğreniyordum. Risale-i Nur’dan çok şey öğrendim, halen de öğreniyorum ve inşallah mezara kadar da öğreneceğim.

‘Risale-i Nur nedir?’, sorusuna, Risale-i Nur’la iştigal eden herkes farklı pencerelerden cevaplar verebilir. Risale-i Nur, beni de derinden etkilemiştir ve ben de Risale-i Nur’la ilgili farklı pencerelerden onlarca tanım yapabilirim. Ama beni en etkileyen yanlarından biri, modernizm ile İslamiyeti barıştırmasıdır. Modernite ve modern insanın inandığı tek şey var, o da “akıl”. Modernite bize, bir iddian varsa “ispatla”, yani “prove that” diyor. Batıdaki tüm bilim felsefesi, eğitim sistemi bu “prove that“ üzerine kurulu. Her şeyi Allah (c.c) yarattı” diyorsun, “İspatla” diyor; “Cennet, Cehennem var” diyorsun, “İspatla” diyor; “Ahiret var” diyorsun, “İspatla” diyor. Moderniteye göre, ispatlanamayan her şey bir varsayım ve iddiadan öte gitmiyor. Risale-i Nur, tam da bu noktada modern insanın imdadına yetişiyor. Çünkü Risale-Nur bir iddia değil, tam bir ispat külliyatı. Kur’ân-ı Kerîm ile çağımız arasında mükemmel bir köprü kurup; en harika bir tefsir görevi yapıyor.

Bugün Risale-i Nur, “Bunlara akıl yol bulamaz, bunlara ancak iman edilir” denilen en zor müşkülleri bile 2×2=4 eder bedahetinde ispatlaması ile modern zamanlara şunları haykırıyor:

Kıyamete kadar her uhrevî konu “prove that” edilmiş durumda…

Ana fotoğraf: Fatma Nur Gidal

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*