Kâinata değişilmeyecek insanlar var

Sağımda berrak bir deniz, solumda haşmetli dağlar…

Ve kıvrım kıvrım yollar… Ne Ege denizi burası,  ne Marmara, ne de Karadeniz… Ve işteee Eğirdir gölündeyiz! Kâfiyeli de oldu bak yaa, şiire mi başlasam ne! Neyse, neyse…

Başta deniz dedim ya hani, ama yalan da söylemedim yani, Üstadımın dediği gibi Barla’nın denizi. Serindir ağacının gölgesiiii… Olmadı ya burası. Tamam, tamam sâfiyeyi kâfiyeye feda etmemek gerek! Anlamadın mı?  O halde sana bir vazife, araştır gel bakalım.

Evet, yine geldik, her seneki gibi elhamdülillah. Burada okuma programının tadı bi başka kardeşim. Her attığın adımda sanki o yıllara gidiyormuşsun gibi. Her attığımda gidiyorum gerçekten. Bi de beraber gidelim istedim.

Peki, Barla’daki hangi döneme gidelim dersin? Üstad’ın ilk kaldığı sekiz yıl mı, yoksa 1950’den sonraki zamana mı gitsek? Immm, bende karar veremedim ki. Neyse biz bi yola çıkalım bakalım, zaman rüzgârı bizi nereye uçurursa oraya gideriz vee gidiyoruuuzzzz… İşte geldik bile. Ve ve veeee… Oooovvv, geldik gelmesine de, eskiden Barla daha mı kuraktı ya? Bi de pek benzemiyo sanki? Neyse biraz ilerleyelim. Evet, işte bir tabela! O da nesi? Burası Emirdağ! Neyse sorun yok, Üstad burda da kalmış, onun zamanına denk gelseydik bari, inşallah öyledir ya.  Gönlümden üstadımı, abileri görmek öyle geçiyor ki, ah bi anlatabilsem derkeeeeen, şurdan Zübeyir Abi’nin geçtiğini gördüm sanki. Üstadımın kâinata değişmem dediği Zübeyir!

Ömrünü hizmete adayan bir ruh. Fena firrisale, fena filüstad, fena fiddava, fana filmeslek; ve daha bir çok isme mazhar bir dava adamı. Üstad Bediüzzaman Said NursÎ’nin, daha üç yaşındayken manevî tasarrufuna aldığı, kendisini kâinata değişmediği, tam bir sadakat timsali Zübeyir Gündüzalp! Hey gidi heyyyy!! Zübeyir Abid’en bahsederken ayrı bir coşuyorum gerçekten.

Şimdi napıyorlar acaba? Yanında da Mehdi Halıcı Abi var. İşte Üstadın huzurundalar. Ellerini öpüyor Zübeyir Abi ve ağlamaya başlıyor, gördün mü? Üstadda da sanki ‘seni bekliyordum’ dercesine bir tavır var, ne kadar ilginç. Ve derse başlıyor Üstad, Zübeyir Abi ağlamaya devam ediyor. Namaz kıldırırken de aynı hâl… Bir dakika, bu ilk karşılaşma değil mi Üstadla Zübeyir abinin? Peki, neden adını sormadı ki? Dur, dur. Bişey diyor Üstad;

“Keçeli, ne diye bu kadar ağlıyorsun, namazın bozulacak.”  Şimdi de bir cübbe giydiriyor Üstad ona. Heyyy bu o meşhur Halid-i Bağdadi’nin cübbesi olmalı! Zübeyir Abi biraz sakinleşiyor sanki.

Üstad, “Kardeşim, ismin nedir?”

“Ziver efendim.”

?!?!? Hııı? Gerçekten mi? Zübeyir değil miydi ya?

Üstad, “Hoş geldin Zübeyir Kardeşim.” Zübeyir Ağabey ısrarla söylüyor baksana, Üstad da ısrarla Zübeyir diyor. Şimdi anlaşıldı olay…

Aaaah ah, Zübeyir Abi olabilmek. O, Üstadın mukaddes ocağındaki hizmetkârıydı. Peygamber Efendimiz (asm), “Ömer yaşadıkça aranızda fitneler olmaz.” buyurmuşlar. Tabiri caizse Zübeyir Ağabey de Said NursÎ’nin ve Nurculuğun Hz. Ömer’i olmuştu. Daha sayfalarca anlatmak istesem anlatırım Zübeyir Abi’yi. Ama sana şunu söliyeyim, Zübeyir Gündüzalp, Bediüzzaman gibi helâket ve felâket asrının sahibi bir zatın terbiyesinde yetişmiş ve tek gayesi Risale-i Nur olan bir dava adamı, sekerat anında bile nesillere ağlayan bir şefkat abidesi! Daha merak ediyorsan bi Zübeyir Gündüzalp kitabını okumanı tavsiye ederim. Unutma, böyle kitaplar ufkunu açacak seyahatlere vesiledir. Başka bir seyahatte birlikte olmak üzere, Allah ile kal…

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*