Kundaktan kefene değişen moda

Her mevsim ve yaşın kendine özgü özellikleri var. Her mevsimin insanda bir karşılığı var. Yaş kaç olursa olsun davranışlarımızı yönlendiren asıl unsur sevme ve sevilme duyguları. Bunlar ait veya sahip olma şeklinde gün yüzüne çıkıyor.

Bedenlerimizi, düne kadar Rabbimizin emaneti olarak görürken, bugün mülkümüz olarak görüyoruz. Estetik ameliyatları oluyor, gözlerimize renkli lensler takıyor, vücudumuzu kremlerle, parfümlerle efsunluyoruz. Beyaz kundakla dünyaya gelip beyaz kefenle göçeceğimizi bile bile rengârenk kıyafetlerle dikkat çekmeye çalışıyoruz. Her şeye sahip olmak istiyoruz, fakat hiçbir şeye ait olmak istemiyoruz. Evrensel ve kudsî değerler yerine duygularımızla, hatta güdülerimizle hareket ediyoruz. Kısıtlamaları kaldıramıyoruz. Öte yandan karşı tarafta bize hâkim olmaya çalışan, bize mülkü muamelesi yapan bir güruh var.

Kadında cemâl, erkekte celâl vardır. Her güzel güzelliğini göstermek ister. Celâl sahibi erkek, sahip olma güdüsüyle cemâle âşıktır. Her güzelliği elde etmek ister. Günümüzde kadınlar erkekteki celâlin, erkekler kadındaki cemâlin esiri. Birbirinin hâkimi sansalar da aslında mahkûmudurlar. Tesettüre riayet etmemek, karşı cinsle ilişkilerde lakaytlık gibi sebeplerle birbirlerine güdüsel olarak yaklaşırken, duygusal olarak uzaklaşıyorlar. Eskiden erkekler eşlerinin mezar taşlarına isim bile yazdırmazken, şimdilerde sosyal medyada eşlerinin fotoğraflarını paylaşıyorlar. Eşe sadakat, yani bağlılık azalıyor, ama bağımlılık artıyor. Eşi üzerinden kendine fiyat (değer diyemem) takdir ediyor.

Eşler birbirinin örtüleridir. En hayırlı eş, eşine kendinden başkasını hayal ettirmeyen, eşinden başkasının ilgisini çekmeyendir. Günümüzde dünyada yer edinme güdüsüyle medeniyet fantezilerini birbirine teşvik eden o kadar çift var ki… Eşinden başka herkesin dikkatini çeken o kadar çok çift var ki… Şimdilerde ne eşiz, ne dengiz, sadece çiftiz.

24

Çağın Meryemleri, Zehraları

Günümüz görüntü çağı. İnsanlar her daim güzel görünmek, dikkat çekmek istiyor. Bir kısım kadınlar nezdinde annelik vücut hatlarını bozuyor. Bencilce tavırların olduğu yerde merhamet ve şefkatten söz edilemez. Çocuğunu taşıyamayan birinden başkalarını taşımasını, başkalarının ahiretine kastetmemesini nasıl bekleyebiliriz ki…

28 Şubat’ta tesettür mücadelesini kazandık, ama muhafazakâr bir iktidarın olduğu iddia edilen dönemde tesettürü kaybettik. İçini boşalttık. Tıpkı Kurtuluş Savaşı’nı kazanıp İslâm maneviyatını kaybettiğimiz gibi…

Tesettür denilince hep kadınlar aklımıza geliyor. Oysa erkeklere de farz. Orada da tesettürün örtmediğini görüyoruz. Kadınları eleştiriyoruz, ama biz de tesettüre riayet etmiyoruz. Karşı cinsin dikkatini çekecek şekilde davranışlar sergiliyoruz. Öyle anlaşılıyor ki, biz kadın olarak dünyaya gelseydik onlardan daha kötü duruma düşerdik. Tesettüre girmez, türbanla geçiştirir, hatta ona bile tenezzül etmezdik.

Kur’ân’da kadına erkekten daha çok önem verilmiş gibi. Zira Nisa (kadın) sûresi var, ama erkek sûresi yok. Bediüzzaman için de kadın önemli. Hanımlar Rehberi var da Erkekler Rehberi yok. Buna rağmen onun mahkûm olduğu tek eseri Tesettür Risalesi’dir. Eserin beraatına karar veren ise başı açık hâkime Hesna Şener’dir. Risalenin dört mesleğinden birisidir şefkat. Kadınlar da şefkat kahramanıdır. Üstadın ilk öğretmeni annesidir. Kurmak istediği okulun adına kadın ismi vermiştir: Medresettü’z-Zehra… Medresetü’z-Zehra Barlalı kadınların şahsında Şamlı Hafız Tevfik’in eşi Zehra’da en güzel meyvesini vermiştir. “Ahirzamanda (ihtiyar) kadınların samimi dinlerine ve kuvvetli itikatlarına tabi olunuz” hadisi Zehralarda karşılığını bulmuştur. Müstehcenliğin kol gezdiği, iradeleri kendine mahkûm ettiği şimdilerde iffet, abidesi Zehralara ne çok ihtiyaç var.

Bediüzzaman, Hanımlar Rehberi’ni Gençlik Rehberi’nden 15 yıl sonra yazmıştır. Buradan anlaşılıyor ki erkekler kadınlara göre daha fazla risk altında.  Değil mi ki kadınlar denizdir, geç soğurlar, geç ısınırlar, hep genç kalırlar. Erkekler topraktır, çabuk soğurlar, çabuk ısınırlar, çabuk yaşlanırlar.

Kadıköy denilince Moda semti ve moda aklıma gelir. Kadıköy tam bir kadınköy. Anadolu’da tesettürün uğramadığı nadir yerlerden birisi. Bediüzzaman Kadıköy ve Moda’ya gitti mi bilemem, ama modayı takip etmemiş, evlenmemiş, mücerret kalmıştır. Kadınlara da evlenerek ihlâsı kaybedeceklerse evlenmemeyi tavsiye etmiştir.

 

Tesettür hanıma yakışıyor, türban kadına yapışıyor

Ülkemizde son yıllarda siyaset rüzgârının da etkisiyle tesettür ilgi görüyor. Tesettür modası oluştu. Defileler yapılıyor. Tesettür evrim geçiriyor. Artık örtüler örtmüyor. Tesettür türbana dönüşüyor. Türbanlı kadın açıklardan daha çok ilgi çekiyor. Oysa tesettür fıtrîdir, kadına yakışır, yapışmaz. Günümüzdeki türban maalesef kadına yapışıyor, yakışmıyor. Kadınlığı örtmesi gereken türban daha çok ortaya çıkarıyor.

Muhafazakâr kadın toplumda daha çok görünür oldu. Siyaset ve iş dünyasına giren, eşinden çok başka erkeklerle zamanını geçiren kadının zamanla erkekleştiği, güç haline geldiği görülüyor. Bu durum kendine daha çok ‘bakma’sına neden oluyor. Kadın-erkek hiç bu kadar yakın olmadı. Eskiden günahla sevap arasında uçurum varken şimdi mesafe kısaldı. İnternet, akıllı telefonlar, toplu taşıma araçları, panel, söyleşi, dinleti, kermes, parti kadın kolları, kadın dernekleri, iş gibi vesilelerle karşı cinsler birbirine daha çabuk ulaşıyor. Çiftler kendini eşinden çok başkalarına beğendirmeye çalışıyor. Tesettüre ve kadın-erkek arasındaki sınırlara uyulmuyor. Boşanma ve gayr-i meşru ilişkiler artıyor.

Böyle bir zamanda ölçümüz Hz. Meryem, Hz. Hatice nihayet “bir kalbe iki sevgi sığmaz” diyen Rabiat’ül Adeviyye’dir. Biz bunlar yerine kendimize Mısır’da darbe karşıtı gösterilerin yapıldığı Rabiat’ül Adeviyye Meydanı’nda vefat eden Rabia’yı örnek alıyoruz. Okul çantalarından tutun da hatıra ormanlarına kadar her şeye malzeme yapıyoruz. Çözüm Rabia’da değil, Rabiat’ül Adeviyye’de. Günümüzde kadının celâli cemâlinin önüne geçmiş. Celâliyle eşini kendinden uzaklaştırırken, tesettüre riayet etmeyen cemâliyle, hâlleriyle başka erkekleri kendine yaklaştırıyor.

 

Kraliçe çıplak

Bediüzzaman “Ben eskiden hanımlara açık giyindikleri için kızardım. Fakat anladım ki erkekler kadınlara ilgi göstermese kadınlar böyle giyinmeyecek” demiş. Evet, kadınları sokağa çıkaran, cazibe haline getirenler erkekler… Erkekler bakmasa kadınlar bu kadar cezbeli davranmayacak.  Değil mi ki Züleyha afet de olsa Yusuf’ta iffet varsa tesir etmez. İsa Peygamber hiç evlenmemiş.  Sen İsa olursan hiçbir nisa (kadın) sana tesir edemez. Şimdilerde İsa’nın iffetine, Yusuf’un izzet elbisesine ne çok ihtiyaç var.

Örtü kadın için kale ve siperdir. Kadınlar yaratılış itibariyle zayıf olduğu için tesettüre muhtaçtır. Oysa günümüz kadını merkezde, hayatın içinde olmak istiyor. Güç ve iktidar istiyor. Bunun için her yolu deniyor. Hâlleriyle erkekleri kendine köle yapıyor. Düne kadar haremlik-selamlık uygulayanlar bugün milyonların önünde, TV kanallarında, gazete, dergi ve sosyal medyada kendini teşhir etmekten çekinmiyor.

Gerçekte çıplak, ama üstünde harikulade bir kıyafet olduğu yönünde algı operasyonu yapılan bir dönemde çocuğun biri çıkarak kralın çıplak olduğunu söyleyince büyük bir şaşkınlık yaşanmıştı. Hâlbuki bu malûmu ilandı. Tesettür karşı cinsin nazarını kendinden uzak tutmak olmasına rağmen, günümüzde türbana dönüşen şekliyle maalesef karşı cinsin daha çok dikkatini çekiyor. Hatta bazen başı açıklardan daha çok cezbediyor. Şimdilerde “kraliçe çıplak” diyecek çocuk ruhlu insanlara o kadar çok ihtiyaç var ki…

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*