Merkezden sapmamak için: Sebat

Bu kâinatı sonsuz güzelliğinin aynası hükmünde yaratan ve insanı merkeze yerleştirip, dünyayı ona hâne, güneşi lamba, yeryüzünü halı yapan mutlak kudret sahibi, evvela nefsini seven insan için yaz mevsimini de bu güzerân-ı hayatta bir perde, bir sahne yapıp imtihan vesilesi kılmıştır. Çünkü insan uykudadır.

Bu uykudan azap ve perişanlık içinde kalkmamak için Mabudumuz hastalık, ihtiyarlık, musibet gibi zahirî sınavların yanında çeşitli durumlar, hatta anlar ve mevsimlerle bile bizi imtihan etmektedir. Bunlardan biri de yaz mevsiminin depreştirmesi ile birlikte insanda başlayan bazı duygu ve hissiyatlardır.

Çünkü yaz mevsimi “saadet-i dünyeviyeyi tam zevk ettirecek ve temin edecek esbabların” bulunduğu bir dönemdir. Bu mevsimde bizleri bu sebeplere sevk edecek hissiyatlar neticesinde rehavet, gaflet, nisyan, günaha meyil ziyadesi ile ön plana çıkmaktadır. Çünkü merkezden 1 mm sapınca ilerleyen mesafelerde nasıl km’lerce fark doğuyorsa, insanda duygu ve his dünyasındaki az bir menfî meyille, ilerleyen an ve zamanlarda günahlara daldığını ve Mabud’unun merkezinden, nefs-i emmare merkezli durumlara doğru gittiğini fark edecektir. Böyle durumlarda insanın kendisine verilen bu vücut makinesi ve ona yerleştirilen cihazları iyi tanıması lâzımdır. Yoksa hata kaçınılmazdır.

İnsan duygularına, arzularına sınır koymazsa en başta kendi nefsine zulmeder. Nefse zulüm ise, günahların insana hoş gelmesi ile başlar. İşte yaz mevsiminde bu durum zirve yapmakta ve saadet-i ebediyeye karşı nisyan perdesi aralanmaktadır. Katreleri bile başıboş bırakmayıp hepsine tek tek bir melek eşlik ettiren Cenab-ı Hak, her duygu ve hissiyatımızın arkasında da bir menfî veya müsbet durum neticelendirmektedir. Bizim görevimiz olumsuzu olumluya, menfîyi müsbete kanalize ederek günahlardan sakınmak olacaktır. Çünkü insan ipi boğazına sarılıp istediğini istediği gibi yapacak şekilde başıboş bırakılmadığından dolayı, yaz mevsiminin bu duygu ve his serbestiyetini tetiklemesine rağmen, bütün amel ve fiillerimizin kaydedildiğini hatırlaması ve kendini tevbe istiğfarla resetlemesi gerekmektedir. Nefis serbestiyet ister. Nefsin serbest bırakılması ise, diğer hayâl, akıl, ruh vesair duygu ve hissiyatlar için tehlikeli ve sıkıntılıdır. Nefis vücut vasıtası ile duyduğu, gördüğü, hissettiği, dokunduğu ve tattığı her şeyden menfî yönde nemalanmak ister. O yüzden bizi bizden daha iyi bilen ve tanıyan Rabbimiz, İlahî hitabı olan Kur’ân’da böyle durumların içine daha düşmeden önce yaklaşılmamasını, tehlikeli durum ve sakınca oluşturabilecek hâller hissedildiğinde uzak durulmasını emretmiş, vücut makinemizin sahil-i selamete çıkabilmesi için yol göstermiştir. Yani bizi bize bırakmamıştır.

Yaz mevsimi ile birlikte gelişen ve değişen durumlar, yaşanan hâller sadece bununla sınırlı kalmamaktadır. İnsan tatil veya sıla-i rahim amaçlı tebdil-i mekân, iklim değişikliği, uzun zaman göremediği dostlarını ve akrabalarını görmesi sonucu bir gün önceki hâli ile bir gün sonraki hâli arasında da fark hissedecektir. Düzeni ister istemez değişeceğinden, ibadet ve taatlarında da bir sekte söz konusu olacaktır. İçteki değişim dışına da aksedecek, duygu ve hissiyatlar ile birlikte davranışlarında da değişiklik gözlemlenecektir. Bu durum, özellikle gençlerde çok hızlı seyir ettiğinden uzun süreli değişikliklerde hâlden hâle geçen durumlar olacaktır.

Buraya kadar yazdığımız tesbit ve durumlar sonucunda kişi eğer böyle bir hâl ve durumdan şikâyet ederse ve iç muhasebe yaşarsa, yapması gereken tek şey, tek kelime ile SEBAT olacaktır. Sebat, kararlarından dönmeme, bir işi sonuna değin sürdürmedir. İmanlı olan bir kimse için sebat, Mabudu’na karşı ibadet ve taatte şerit bile değiştirmemektir. Ahir zamanın bu his ve duygu otobanına dönüşmüş hızında, kararında kalmak, ifrat ve tefrite sapmamaktır. Köyde, şehirde, kalabalıkta, yalnızlıkta, yazda, kışta, hapiste, tatilde, her şart ve her durumda iman merkezli yaşamaktır sebat. Yani merkezden 1 mm bile sapmamaktır. Sebat bizi biz yapan, fırtınalardan kurtaran bir özelliğimizdir. İşte bu yaz mevsimi, gaflet zamanı, tatil düşüncesi, eş, dost ve akraba ziyaretleri ya da yalnız kalma düşüncesi yukarıda saydığımız “rehavet, gaflet, nisyan, günaha meyil v.b.” durumlara sürükleyebilir. Sürüklenmemek için dikkat edilmesi gereken husus hayatımıza günlük sabitlediğimiz ibadet, okuma, tefekkür gibi nefes alışlarımızı aksatmamaktır. Aksatmak nefes alamamaktır.

Yabancıların bir atasözü vardır; ‘Boş zaman yoktur, değerlendirilemeyen zaman vardır’ diye. İşte biz Müslümanların da her vakti, her saati kıymetli olduğundan kaliteli zaman geçirmek bizim yaşama biçimimizdir. Peygamberimiz (asm) bu durumu şu hadisle sabitlemiştir. “İki günü eşit olan ziyandadır”. O yüzden rehavet, gaflet ve nisyanın bizden uzakta olması gerekmektedir.

Ne mutlu Rablerinin kendilerine verdiği göreve sarılanlara, ne mutlu kulluğunda ve hizmetinde sebat edenlere.

 

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*