ZİHİN

Bir insanı yaratan Hâlık’ın, âlemi bütün müştemilatıyla (içindekilerle) beraber yaratmasında bir bu’d (uzaklık), bir garabet (gariblik) yoktur. Zira bir insanın yaratılışı, içerisinde bulunan eşyanın yaratılmasından ibaret olduğu gibi, âlemin de yaratılışı müştemilâtının yaratılışından ibarettir. Ve keza insan, âleme bir enmuzec (örnek) ve küçük bir fihristedir. “Çünkü kavunun Hâlıkı, çekirdeğin Hâlıkından başkası olması mümteni’ (imkânsız)dir” (Mesnevi-i Nuriye) diyen Bediüzzaman’a göre, insandaki zihnin evrenin bütünüyle ilişkileri, yine Üstad’ın büyük resim ve küçük resim olarak karşıladığı kader ve iradenin fonksiyonlarının insan içindeki doğru (evrensel) yerlerini inşasını zorunlu kılıyor.

Zihin vücud sahnesidir; her şey buradan izleniyor. İnsanın imtihanı da burada merkezleşiyor.

“Vücud nev’inde tezahüm (birbirine sıkıntı vermek) yoktur” diyor Üstad Bediüzzaman. Yani, pek çok âlemler, hâller, vücud sahnesinde (aynalarla çevrili bir tiyatro sahnesi!) içtima eder, birleşirler. Mahsus âlemin hakikati zihinde şöyle bir temsille yerleşiyor:

Meselâ; gece zamanı (zulmetli) duvarları camdan olan ve elektrik yanan bir odaya girdiğin vakit, âlem-i misale (görüntüler âlemi) bir pencere hükmünde olan camlarda pek çok menzilleri, odaları göreceksin. (tecelli mekânları)

Sâniyen:

Odada otururken, kemal-i sühuletle o misalî odalarda her çeşit tebdil, tağyir, tasarruf edebilirsin. (aynalar, dekor, kostümler, oyuncular, zaman v.s)

Sâlisen:

Odadaki elektrik, elektrik misallerinin en uzağına en yakındır. Çünkü o misalî misallerin kayyumu odur. (şeffafiyet sırrı)

Râbian:

Bu maddî vücudun bir habbesi, bir parçası, o misalî vücudun bir âlemini içine alabilir. (mukabele sırrı)
51

Bu şekilde, vücud sahnesi zihnin sınırlarında kuruluyor. Peki, bu sahnenin, gerisi ile ilişkisi nedir?

Bu dört hüküm, Vâcib (Allah’ın Zâtı) âlem-i mümkinat (Zât’ından gayrısı) arasında da caridir. Çünkü mümkinatın vücudu, Vâcib’in nurundan bir gölge olduğu cihetle vehmî bir mertebededir. Vâcib’in emriyle (bu emir, vahiyden tabiat kanunlarına, atom altı âlemlerine pek çok tenzili içerir bir küllî iradeyi ifade eder) vücud-u hariciyeye girer. Sabit ve müstekar kalır. Demek mümkinatın vücudu bizzât hakikî bir vücud-u haricî olmadığı gibi, vehmî veya zâil bir zıll de değildir. (yani bu bir gölge oyunu değil, ancak oyun ve oyuncular kendi başlarına da var değil; rahmetle varlığını beslemek zorunda). Ancak, Vâcib-ül Vücud’un icadıyla bir vücuddur. (Mesnevi-i Nuriye)

Peki, aynalardaki herhangi bir misâli lamba (bilinç) oda içinde “bir kandil içindeki” lambaya yönelse, misalin kendisi hakikate nazar etse ne görecektir? Karanlık. Şiddet-i zuhur (görünmenin şiddet ve derecesi)… İşte o şiddet-i zuhurdur ki, karanlığı zihnimize imkân tanır.

48

Rilke şöyle sesleniyordu:

“Tanrım sen büyüksün. Öyle büyüksün ki, nerdeyse yok olurum ben yakınlarına gelip durduğumda. Öyle karanlıksın ki (biz onu şiddet-i zuhur olarak okuyalım); benim azıcık aydınlığımın hiçbir anlamı yok eteklerinin ucunda…” (Dua Saatleri Kitabı)

Bediüzzaman da “Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş ve ey azamet-i kibriyasından ihtifa etmiş olan Kadîr-i Zülcelâl!” diyor.

Bilime göre, İlahî olanla bağ kurmak zihin dünyamızı hareketlendiriyor, beynin hareket alanını genişletiyor, hızlandırıyor… Çünkü sırlı olan İlahî olana daha yakındır. “Allah’ın sünnetidir sır saklamak” der İbn-i Hacer… O sırlar nurlanmış zihinlerde açıklanmaya çalışır. Bediüzzaman, bunlardan bazılarını; şeffafiyet sırrı, mukabele sırrı, muvazene sırrı, intizam sırrı, itaat sırrı, tecerrüd sırrı gibi birer metodoloji olarak kullanır.

Örneğin; ışık, zihne bilgi/sırlarıyla birlikte taşır. Elektrik, ısı, dalgalar… zihin dünyamıza giren her şey bilgi taşır. Aydınlanma zihnin bilgiyi doğrulaması ile gerçekleşir. Bediüzzaman, ehl-i küfre bunu hatırlatıyor; “En güvendiğin salabet ve hararet (termodinamik) dahi, emir tahtında hareket ediyorlar” (Sözler)

Yine de “Nereye gidersen git, bulacağın aydınlık, zihninin aydınlığı kadar olacaktır” diyor, Cemil Meriç.  Goethe’nin de son sözüydü: Işık, biraz daha ışık… Rilke de; “İlk sözün şöyleydi: Işık… O an başladı zaman. Sonra uzunca sustun” diyor şiirinde… Shrodinger, “evren sûretlerden oluşur” demişti. Zihninde o kadar ışık toplamışken, eğer bunları gözün gördüğü nesnelerde parlatmazsa insan, oradan sonra delilik başlar. Nesneler, renkler ve parlaklık… Somut anlam ve isim… Van Gogh için meselâ böyle bir aşma sınırı vardı… Aşamadı. Sanatını buluşturamadı… Eve gitmek istedi sonunda ve gitti. Zavallı Van Gogh… Parlak gün ışığında oluyor bu, güneş her şeyi aydınlatırken altın renkli ışığıyla.

“Ey insan! Fâtır-ı Hakîm’in senin mahiyetine koyduğu en garib bir halet şudur ki,” diyor Bediüzzaman:

“Bazan dünyaya (zihin dünyana) yerleşemiyorsun. Zindanda boğazı sıkılmış adam gibi ‘of, of’ deyip dünyadan daha geniş bir yer istediğin halde, bir zerrecik bir iş, bir hatıra, bir dakika içine girip yerleşiyorsun. Koca dünyaya yerleşemeyen kalb ve fikrin, o zerrecikte yerleşir. En şiddetli hissiyatınla o dakikacık, o hatıracıkta dolaşıyorsun.” (Lem’alar)

Hamlet de şöyle demişti: Bir fındık kabuğu içinde bile kâinatın kralı sayabilirim kendimi, gördüğüm kötü rüyalar olmasa… Meselâ Don Kişot… Don Kişot romanın başlangıcını temsil edebilir. Robinson Cruisoue de öyledir. “Tanrıyı kaybetmiş bir toplumun epiği” der Lucas, roman için.. Romanda iç ses daha çok konuşur. Hesaplaşma, yüzleşme, içe gömülü benlik… Bediüzzaman Batı’nın ürettiği medeniyete “roman ve tiyatro medeniyeti” der… Modern insan varlığı bir sıkıntıdır. Modern insan bu yüzden trajiktir ( postmodern olansa ironik) Çünkü, başta zihinlerdeki (vücud sahnesinde) yer darlığından doğan ‘çelişki’ vardır (psikoloji), çelişkilerin toplumdaki karşılığı da sınıflar çatışması (sosyoloji)… Çelişki ve çatışma, Kur’ân’daki tabiri ile ‘cidal’. Bediüzzaman’ın Batı medeniyetini tarif ederken kullandığı ifade de budur. Cidal hem bir zihin, hem de bir toplumsal var oluş problemidir. Bunlar hem ruh, hem de bir beden hastalığına sebep olur.

“Hem senin mahiyetine öyle manevî cihazat ve latifeler vermiş ki; bazıları dünyayı yutsa tok olmaz. Bazıları bir zerreyi kendinde yerleştiremiyor. Baş, bir batman taşı kaldırdığı halde; göz, bir saçı kaldıramadığı gibi; o latife, bir saç kadar bir sıklete, yani gaflet ve dalaletten gelen küçük bir hâlete dayanamıyor. Hattâ bazan söner ve ölür.” (Lem’alar)

49

Her şey bir daracık alanda (sıkıştırma) olup bitiyor, olup ölüyor.

“Tek bir ilâcı bulmuş, o da romanlarıymış. Kitab gibi bir hayy-ı meyyit, sinema gibi bir müteharrik emvat! Meyyit hayat veremez. Hem tiyatro gibi tenasühvari, mazi denilen geniş kabrin hortlakları gibi şu üç nevi romanlarıyla hiç de utanmaz.” (Sözler) durumu özetlemektedir. Bu küçük insanın keşfidir. George Orwell’in vurguladığı gibi, herkeste bir parçası vardır roman kahramanlarının. Bediüzzaman ona “hâzır medeniyet” der… Sosyopsikoloji, zihin manipülasyonu… Bunun için zihin kontrolü deneyleri… İnsanın hususi âlemine girip burada manipülasyon yapma… Bunun için psikoloji… Sosyolojik teknikler kullanılıyor

Öyleyse:

“Madem öyledir; hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem’a, bir işarette, bir öpmekte batma! Dünyayı yutan bütün letaiflerini onda batırma. Çünkü çok küçük şeyler var, çok büyükleri bir cihette yutar. Nasıl küçük bir cam parçasında; gök, yıldızlarıyla beraber içine girip garkoluyor. Hardal gibi küçük kuvve-i hâfızanda, senin sahife-i a’malinin ekseri ve sahaif-i ömrünün ağlebi içine girdiği gibi; çok cüz’î küçük şeyler var, öyle büyük eşyayı bir cihette yutar, istiab eder.” (Mesnevi-i Nuriye)

Sonra “…aklının tartamadığı ve zihninin içine alamadığı şeyleri” insanlık sorunu olarak değil de bir yükseliş vesilesi yapmak Bediüzzaman’a göre imanla mümkündür.

Mü’min zihni dalganın üzerindeki  iddiasız bir su damlası gibi  atlamalar yapar. Bunu da Bediüzzaman zihnin “gaye-tul gayatı” olarak tanımlar: Marifetullah… İradenin ise ibadetullahtır. Hissin muhabbetullahtır. Lâtifenin ise müşahadetullahtır. Bu sebeple Cemil Meriç demiştir ki: “Namaz kılan bir toplumun psikolojiye, zekât veren bir toplumun ise sosyolojiye ihtiyacı yoktur.”

 

 

Caner Kutlu

canet-kut@hotmail.com

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*