Eski sosyal medya: Bayram sineması

Bizim çocukluğumuzda bayramlar buluşma, kaynaşma, sohbet ve barış günleriydi. Komşularla Adile Naşit ve Münir Özkul’un oynadığı Bayram Sinemaları seyrederdik. O zamanlar internet, akıllı telefon, sosyal medya, renkli TV yoktu. Yine de babam serseri olacağımdan korkardı. Endişelerini haklı çıkaracak bir hayat yaşarken Nur’lar ile tanıştım.

Risale sayfaları sinema perdeleri gibi açılıyordu. Ağabeylerin simalarında rüya sinemaları seyrediyorduk. Çocuk safiyetindeki ve evlat masumiyetindeki kalem ve kelam kardeşlerle “masumane sohbet yüzer sinemadan daha lezzetli” gelmeye başladı. Bir sinema perdesi olan kabrin kapısı açıldı. Berzah âleminde, hayattayken sohbet edemediğimiz Hafız Aliler, Hasan Feyziler ile görüştük. Dünya hayatının ezelden ebede süren sinemada reklam arası olduğunu anladık. Risalenin sayfaları, ağabeylerin simaları, her şey, ama her şey bizi Esma-i Hüsna sinemalarına, Bediüzzaman’ın Barla’sına çağırıyordu.

İnsan kendisinin zindanı veya sarayıdır. Bazen bir mağara kendisini, dostunu en çok da Rabbini yakından tanımasına vesile olur. Bu niyetle peygamberler, evliyalar mağaralarda inzivaya çekilmişlerdir. Garibüzzaman (zamanın garibi) Bediüzzaman da Volga Nehri kıyısında esaret günlerinde ahir ömrünü mağaralarda Rabbiyle geçirmeye karar vermişti. Duası kabul olmuş, Volga Nehri’ni hatırlatan Eğirdir Gölü ile Barla ona dualarla dolu mağara olmuştu. Hz. Habib (asm) ile yar-ı gar (mağara sevgilisi) Hz. Ebubekir’in (ra) Sevr Mağarası’nda yaşadıklarına benzer bir güzelliği yaşamak arzusuyla,  insanların vahşiliğinden vahşi hayvanların dostluğuna sığınmak için sık sık Çam Dağları’na çıkardı. Hz. Ebubekir (ra) ruhlu Sıddık Süleyman gibi dostlarıyla Katran Ağacı’ndan sinema perdeleri gibi açılan Barla Denizi’ne bakardı. Sıddık Süleyman’ın sohbetiyle çay tadında demlenen deniz mürekkep olur,  Garibüzzaman’ın kalbinden Lem’alar, Sözler şeklinde sayfalara dökülürdü.

 

Hz. Sıddık Ebubekir (ra) ve Sıddık Süleyman’ın rahlesinde

Hz. Hatice (ra) gibi habibi (sevdicek), Hz. Ebubekir (ra) gibi halili (dost) olan dünyada yalnız ve huzursuz olur mu hiç? Hz. Ebubekir (ra) ana babasını Hz. Habib (asm) için feda eden sıddık, sadık bir dosttu. Süleyman Kervancı zamanın Hz. Habib’i (asm) gibi yaşamaya çalışan Üstad için evladını ve hayatını feda eden  “sıddık” bir dost ve muhafızdı. Üstad Barla’dan ayrılınca dayanamamış, kendini yollara vurmak istemiş, ama şefkat abidesi Üstadı “mesleğimizde suri (geçici) ayrılığın önemi yok” diyerek müsaade etmemişti. Hz. Sıddık (ra) Ravza-i Mutahhara’da Sevgilinin (asm) hatıraları ile avunduğu gibi Sıddık Süleyman da Barla’da kalmalı, Üstadının mezarı başında hatıralarıyla cennet âlemlerini seyretmeli, vade dolunca varıp menzile yetmeli idi. Süleyman Çelebi, Mevlit’te Hz. Habib (asm) ile “tatlı sohbet” etmişti. Sıddık Süleyman da Üstad hasretini mektuplar yazarak dindirmeye çalıştı. Hz. Ebubekir’de (ra) onsuz (asm) yaşayamama hastalığı vardı.  1,5 yıl dayanabildi. “Mahiyet-i hassa ve sohbet-i hassa ile en evvel vefat” etti.  Sıddık Süleyman Üstadından ayrılığa 5 yıl dayanabildi. İkisi de bu kadar ayrılık orucundan sonra cennete bayramlaşmaya gittiler. Asıl film oradaydı çünkü.

İnsan gurbet içinde gurbet yaşanılan dünyada yalnızlığını paylaşacağı, sohbet ve kurbet (yakınlık) edeceği varlıklar arıyor. İnsan bulamazsa hayvanları, eşyaları dost ediniyor. Şimdilerde cep telefonu, sosyal medya, TV en yakın dostlar. Günümüzde her şeyle “dost hayatı” yaşanıyor.  Daha iyisini bulunca bırakılıyor. Geçmişte akran bağlılığı vardı; şimdi ekran bağlılığı. Geçmişte Allah dostları Rableriyle halleşmek için mağaralara giderdi, şimdi cep telefonları, sosyal medya, TV insanların kendinden ve hayatın gerçeklerinden kaçmak için sığındıkları bir mağara. Her geçen gün zindan derinleşiyor. Hâlbuki Bediüzzaman “insanlarla konuşmamak ve vaktini lüzumsuz sohbetlerle ve tasannu ve hodfuruşluk ile geçirmemek için” hapishanede bile tecrid koğuşunu istiyordu. Yaşasaydı sosyal medya kullanmayan asosyal biri olurdu. Lüzumsuz sohbet, tasannu, hodfuruşluk, ikiyüzlülük ve bencillik kokan Facebook, Twitter, Instagram hesapları açmazdı.

12

Namaz: Bir tatlı huzur almaya geldik

Rabbimiz “yetmez miyim sana” deyip kulunu dost edinir, hitabına ve sohbetine mazhar eyler. Kendini varlığa fiilen sevdirdiği gibi kavlen, huzuren ve sohbeten dahi sevdirir. Sosyal medya mağarasında zindan içre hayat yaşarken, dünya sohbetiyle kirlenen kulunu arındırmak için “bir parçacık sohbet-i bakiyeyi, bir dakikacık ömr-ü dünyevi içinde dünyaya nur serpecek” namaz ile huzuruna çağırmış, dünya zindanından cennete çıkarmıştır. Değil mi ki, dünya ‘ibadet, hizmet, sohbet ve zikir meclisi’dir.

Sohbet hakikate miraçtır. Namaz Rabbimizle sohbettir. “Doğrudan doğruya bütün kâinatın fevkine çıkıp, bütün mevcudattan geçip” bir makama girmektir. Bütün mahlûkatın Halık’ı ile umumî, ulvî, küllî bir sohbettir. Değil mi ki, Allah için bir saniye mülakat (görüşme) bir senedir. Dünya için olsa bir sene bir saniyedir.

Sohbette insibağ (sohbet edilenin hallerine boyanma) ve in’ikas (yankı) vardır. Günümüzde sosyal medya ve akıllı telefonlar Sözler’deki saray olmuş. “Hanımlar yabanî gençlerle tatlı sohbetler” ediyor. Boşanmalar artıyor, aileler dağılıyor. Sosyal medya yüzünden sosyal hayat çöküyor. İnsanlık irtifa kaybediyor. Hâlbuki sahabeler Peygamberimizin (asm) sohbetinden aldıkları feyz ile hakikatin nurlarına mazhar olarak cennete layık hale gelmişlerdi.

Sohbet ve sahabe aynı mânâ kökünden gelir. Sohbet insanı manevî sahabe yapar. Risale dersleri sosyal terapidir. Peygamberimizin irfan sohbetinde bulunmak gibi feyz verir. “Bir kademde ve bir sohbette zahirden hakikate” geçilir. Başta Üstad olmak üzere Risale’de geçen kişilerle ve mahlûkatla görüşülür. Online risale okumaları ve dinlemeleri sanal sohbetlerdir ki, ancak Peygamberimizi (asm) rüyada görmek kadar feyiz verebilir.
11

Hafız Ali ve Hasan Feyzi ile bayramlaşma

İnsan mezarını kendi kazar. Şimdilerde herkes ölümden korkuyor, mezarlıklara gitmiyor. Bunun yerine sanal ortamda mezarlık ziyareti yapıyor. Hâlbuki Peygamberimiz (asm) Uhud şehitlerini her cuma ziyaret ederdi. Hangimiz İstanbul şehidi Eyüp Sultan’ı veya şehrimizdeki diğer sahabeleri her hafta ziyaret ediyoruz ki…

Hz. Ali (ra) sık sık mezarlığa giderdi. Niçin olduğunu sorduklarında, “Mevtalar söylediklerimi dinliyorlar; arkamdan gıybet etmiyorlar.” derdi. Şimdi kendisiyle sohbet edilecek insan azaldı. Sosyal medyada küfür, hakaret, gıybet, iftira aldı başını gidiyor. Bize şimdi hayatın faniliğini anlatan mevta sohbetleri gerek.

Üstad hayattan sıkıldığı zamanlar Eyüp Kabristanı’na giderdi. “O kabristan, İstanbul’dan ziyade bana ünsiyetli oldu. Halvet ve uzlet, bana sohbet ve muaşeretten daha ziyade hoş geldi. Medeniyetin ezvâkından çekildiğimden ve hayat-ı içtimaiyeden sıyrıldığımdan pek çok memnun oldum” derdi.

Şimdi Bediüzzaman için hayatlarını feda eden Hafız Ali ve Hasan Feyzi’nin mezarlarındayım. Dost dediğin ya yanında olmalı ya da ölmeli. Onlar zamanın Uhud şehitleriydi. Peygamberimiz Uhud şehitlerini cumaları ziyaret ettiği gibi Üstad da nerede olursa olsun her sabah Hafız Ali ve Hasan Feyzi’nin mezarına gelir, dualarından hâsıl olan sevapları bağışlardı.

Bayramındayız. Ölülerle bayramlaşılır mı bilmem, ama canlı taklidi yapıp sosyal medyayı kendine mezar yapan manevî ölüler yerine şehit Hafız Ali ve Hasan Feyzi ile bayramlaşmak daha iyi geldi bana. “Hafız Ali’nin tavattun ettiği âlem-i berzah nazarımda Isparta” oldu. Değil mi ki, “Ehl-i hakikatin sohbetine zaman ve mekân mani olmaz… Şarkta, garpta, hatta ahirette, berzahta olsa da beraberiz… Berzahta Hafız Ali (rh) her gün manen yanımızdadır. Bu hakikate binaen, suri (geçici) ayrılmaya, hatta ölüme ehemmiyet vermemeliyiz.”

Bayramındayız. Şimdilerde bayram sinemaları olmasa da Denizli Mezarlığı’nda sahabelerin, Hafız Alilerin, Hasan Feyzilerin sinelerinde Esma-i Hüsna sinemaları dönmeye devam ediyor.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*