NUH DER, PEYGAMBER DEMEZ

Ne kadar acı aslında, inat ettiğimizde Hz. Nuh’un peygamber olduğuna inanmayanlar gibi anılmak…

İnsan normal bir canlıyken tarafgir gözlüğünü takınca  ne hâle geliyor yaa. Acaba tarafgirlik hangi duygudan kaynaklanır?

“Keçilikten, neyden olucak” diyor babaannem, sesli düşündüğüm soruya yanıt olarak. “Keçilik mi, o ne baa” diyorum onun şivesiyle. “Tanı tanı (bak bak), şu iki adamı görüyomusun?” diyor ve devam ediyor:

“Zamanında biri dedi, bu tarlaya nohut ekelim, diğeri dedi olmaz arpa ekelim. Yok nohut, yok arpa, yok yok nohut, yok yok arpa. Gel get inatlarından hiç bişey ekemediler, tarlada yoyuldu gitti, ot bastı her yeri. Kuzum, oysa biri tamam benim dediğimi diğer mevsimde ekelim deseydi iki karın içinde olacaklardı. Ama cahil a yavrım bunlar bilmezler, cahil olmayan adamlar hiç böyle yapmazlar kuzum.”

Düşündüm, o zaman bizim lafta güngörmüş okumuş insanımız duygularına terbiye veremediyse inadıyla neleri yoyuyo kim bilir. Malamat oluyor. Cahilliğin nerde aranması gerektiğini fark ettirdi bu konu bana bir kez daha. Asıl cahiller okumamış olanlar mı gerçekten?

Her neyse canım, bu derin sularda boğulmaya gerek yok. Daldan dala atlamadan konuyu anlatmaya biraz inat etsem iyi olacak zannımca.

Şu dünyanın her hâli feyâlilaceb! demelik. Bu sefer ne konuşsak ne yazsak derkene, köyün birinde avurt eden insanlara rast geldim. Avurt dedikodu demekmiş. Bu köy öyle bir köy ki, her doğan üç çocuktan ikisi inatçı. O çocukların büyüdüğünü bir düşünün, köyün yarısından fazlası inatçı. Nasıl yaşanır ki burda… İstatistikler çok fena. Ben de bunu öğrenince bir avurt toplanmalarına girdim teyzelerin, Huuu neler çıktıı neler. “Bu neci baaa” derler burda, aynen öyle. “Herkeşin bi huyu var. Huyumuz kel natcan a yavrım” dediler, başladılar.

İki arkadaş otururlarken karşıki dağda bir karaltı görmüşler, başlamışlar yorum yapmaya. Biri demiş “şuradaki kartal a bak”, öteki “Ne kartal’ı, o bir keçi” deyince başlamışlar “keçi mi kartal mı” diye atışmaya.

 

Bir tanesi bakmış olmayacak “oraya tüfekle ateş açalım uçarsa kartal, kaçarsa keçidir” demiş. Diğeri, “yook uçarsa da keçidir kaçarsa da.”

30

Feyâlilaceb!!!

Şimdiki yaşanmış hikâyeye bakın hele…

Yaylada bir teyze en sevdiği peynirin heyecanıyla onu bir tabağa koyup gerisini dolaba kaldırmış. Arkasına döndüğünde leziz peynirini arayan gözleri, tabaktaki her şeyi midesine indirmiş yatan kediyi görünce başlamış kediyi kovalamaya, kedi kaçmış o kovalamış, kedi kaçmış o kovalamış, yaklaşık 15 dakika mesafe koşunca daha fazla dayanamayıp bırakmış kovalamayı.

“A benim teyzem” dedim, “kediyi yakalasan napıcaktın ki?” Bir irkildi, “ne demek natcaktın, dövecektim zaar” dedi, tabi ben ve o teyzeyi dinleyen masum köylü şok.

 

Aynı teyzenin başka hikâyeleri de çıktı ortaya.

“Toh a yavrım, ne çektim ben kelleştim esas” diye başladı. Burda emmioğlu varmış. Beraber yaylaya çıkacaklarmış bir kış günü, ama dışarda 10 dakika kalan ölür diyorlar, öyle soğukmuş. Tarla konusu açılınca “Fadik’in sınırının ötü yüzü benim” diyince, emmisinin oğlu “yook teyze öyle değil, ben seninle yolculuk yapmam” diye indirmiş kendini zorla arabadan, daha önünde iki saatlik yol varken o kış kıyamette. “E rezil oldum a yavrım, o yollarda yoyuldum esas.” Diyor, ama hiç de pişman değil, inat için ölesiye dayak yemiş yine de inadından dönmemiş o teyze. Emmisinin oğluyla 20 sene olmuş hâlâ konuşmazmış. Keçiden daha keçi insanlar varmış valla burda. Bu neci baaa!

 

Ağzı açık avurtları dinlerken köyün halası başladı anlatmaya.

Bak hele kızım bizim burda keçi geberse de kuyruğu indirmez derler. Bizim burda bir keçicik var adını vermeyelim. Kafasındaki tüye kadar keçidir o. Bir kere dediğinden, ölümünün geleceğini bilse geri dönmez. Şeker hastası olmasına rağmen bir kere, “ben helva yerim bana bişey olmaz” dediği için gittiği her yerde helva yer, gece hastaneye de kaldırsalar yine de vazgeçmezmiş. Canları umrunda değil burdaki insanların. Ölse bile arkasından “öldü ama inadından dönmedi” denmesi gerekirmiş. Hakkaten dedim huyunuz kelmiş. Baktılar ki ben yazıyorum bişeyler, aman yavrım malamat etme bizi dediler. “Can çıkar huy çıkmaz. Bizde haz etmeyiz ama natcan böyleyiz” dediler. Yok dedim sizi malamat edecem. Siz gerçekten feyâlilacebliksiniz. Bozuldular biraz, ama iki dakika sürdü, yeni bir avurt başladı mı nefes almayı unutuyorlar.

Gerçi şunu da unutmamak gerek, Türk filmlerinde “en iyi turşu sirkeyle yapılır, limonla yapılır” diye inatlaşmaları yüzünden ayrılan bir aileyi izleyerek büyüyen bir nesiliz biz. Bize verilen ne mesaj ama. Vay vay vay… Allah sonumuzu hayır ede.

 

Aklıma okuduğum bir makale geldi. Şöyle diyordu: “İki keçi masalıyla büyüdük biz. İnat eden ölür mesajını aldık. Keşke küçük keçi büyük keçiye yol verseydi de saygıyı öğrenseydik.”

Duygularımızı terbiye etmezsek hem bu dünyada hem öte dünyada malamat oluruz valla. Aman dikkat!

 

Şulenur Yaşar
slnr_1905@hotmail.com

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*