LEZZETİ ŞÜKÜR İÇİN İSTEMEK

Aaah, ufff… (!) Ayyy nasıl bir ağrıdır bu!? Yine bişeyleri çok kaçırdım galiba. Tamam tamam, hepsi benim hatam canım midecim. Sana bu eziyeti yapmak hakkım değildi.  Çünkü emanetsin sen bana…

Kardeşim, hoş geldin hayâl dünyama yine. İyi karşılayamadım seni hakkını helal et, durumlar böyle işte.  Aman sen sen ol, kapıcı hükmünde olan dilin için her şeyi yeme, çok da yeme. Arada kaçırdığın olmuştur belki, ama benimki artık hastalığa kadar götürdü maalesef. Dikkat etmeyince böyle oluyor.  Zaten maddî hastalıklarımızın da genel nedeni dilimizi tutamamak değil mi ki?

Hele o abur cubur dediğimiz paket yiyecekler yok mu; içindeki maddelerle bizi kendilerine bağlayan… Sonra da gelsin hastalıklar, doktorlar, ilaçlar! Elhamdulillâh bir nebze uzağım artık. Evet, rahatsızlığım vesile oldu aslında uzaklaşmama. İyi de oldu.

‘Hiç mi yemiyosun?’ dediğini duyar gibiyim. Evet, mümkün olduğunca. Çok canım çekerse helal gıda noktasında dikkat eden bazı markalardan yiyorum, o da nadir oluyor.  Alıştın mı bi, geliyor gerisi. Senin de başlamanı tavsiye ederim kardeşim.

E maddî hava ruhumuzu nasıl etkiliyorsa yediklerimiz de maneviyatımızı, aklımızı, onca öğrendiğimiz müsbet ilimleri etkilemez mi ya hu? Hem de nasıl… İbn-i Sina da ne demiş: “İlm-i tıbbı iki satırla topluyorum. Sözün güzelliği kısalığındadır. Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört beş saat kadar daha yeme. Şifa hazımdadır…”  Çok yediğinde ne mi oluyor? Aklın,  kalbin, bedenindeki diğer organların midenle uğraşmaktan başka şeylere odaklanamıyor, nolcak!

Eee artık İktisat Risalesi’ne kadar girmişken, diğer nüktelere de bi uğrayalım, ne dersin? Bak şurda keramet-i Gavsiye’den bahsediyor.

Mübarek Gavs-ı Azam’ı bilirsin. Bu zatın terbiyesinde yetişen bir çocuk varmış. Gel onları bi ziyaret edelim.

Derken geldik bile. Sanırım evlatcığını merak eden annemiz de gelmiş… Ama şaşkınlık içerisinde. Çünkü oğlu kuru ve siyah bir ekmek yiyor. Neden acaba? O da bunu çok merak etmiş olmalı ki Hz. Gavs’ın yanına gidiyor. Dayanır mı ana yüreği? Hadi koş biz de takip edelim.

Aaaa o da nesi!? Kızartılmış bir tavuk mu yiyor yoksa Gavs? Kadın sesleniyor Gavs’a:

—Ya Üstat! Benim oğlum açlıktan ölüyor! Sen tavuk yersin!

—Kum biiznillah!

Allaaahh! Pişmiş tavuk ete kemiğe tüye büründü. Hani çizgi filmlerde olur ya, onun gibi. Ama bu keramet olsa gerek tabi.

Hz. Gavs ne dedi kadına duydun mu: “Ne vakit senin oğlun da bu dereceye gelirse, o zaman o da tavuk yesin.”

Hmm, haklı tabi. Neden biliyor musun? Üstad Hazretleri veciz bir şekilde şöyle açıklıyor: “Ne vakit senin oğlun da ruhu cesedine, kalbi nefsine, aklı midesine hâkim olsa ve lezzeti şükür için istese, o vakit leziz şeyleri yiyebilir.”

Rabbim bize de şükür için yiyen kullardan olmayı nasip etsin, lisan-ı hâl ve lisan-ı kâlimizden bu duayı eksik etmesin inşallah…

 

Şüheda Kale
suheda.kale07@gmail.com 

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*