Safranbolu denilince akla ilk gelen özgün mimariye sahip evleri oluyor. Aslında Safranbolu, evlerinden çok daha fazlasını anlatıyor. Geleneksel Türk toplum yaşamının özelliklerini barındıran, tarihî ve kültürel eserlerini günümüze kadar koruyabilmiş harika bir kent burası. Bu korumadaki başarısı Safranbolu’yu “Dünya Kenti” ünvanına kavuşturmuştur. Haydi, gelin bu Dünya Kenti’nde biraz yolculuk yapalım.
Gözümüze ilk çarpan, geleneksel Türk mimarisi tarzındaki Safranbolu evleri oluyor. Burası adeta bizi Osmanlı’ya götürüyor. Arnavut kaldırımlı sokaklarında yürürken sanki tarihte yolculuk yapıyor, geçmişin kokusunu bütün zerrelerinde hissediyor insan.
İlk durağımız Hıdırlık Tepesi
Burası bütün şehri tepeden görmeniz için harika bir yer. Eğer fotoğraf makinenizle gelmediyseniz çok şey kaybetmişsiniz demektir. Manzarayı seyrederken de safranlı çay içmenizi öneririm. Biz de çayımızdan son yudumu aldıktan sonra Kent Tarihi Müzesi olarak düzenlenmiş eski Hükümet Konağı’na doğru yol aldık. Etkileyici bir mimariye sahip olan müzede eski eşyalar, Safranbolu’nun eski yerleşim resimleri ve ticarî hayatı anlatan resimler bulunuyor. Müzeyi gezdikten sonra Cinci Han’a girdik. Burası restore edildikten sonra otel olarak hizmet veriyormuş. Aslında buraya neden Cinci Hanı demişler, merak etmedik değil? 17. yüzyılda Anadolu Kazaskeri Cinci Hoca tarafından yaptırıldığı için adını buradan alıyormuş.
Cinci Han’dan sonra kendimizi Safranbolu’nun çarşısında bulduk. Hediyelik eşyalar, otantik dükkânlar, demirciler çarşısı, bakırcılar çarşısı, ton ton teyzeler ve amcalar, lokum dükkânları… Lokumun en güzel olduğu yer Safranbolu diyebilirim.
Meşhur Cam Teras
Safranbolu’nun tarihi güzelliklerini bitirdikten sonra doğal güzelliklerini görmek için rotamızı değiştirerek yola koyulduk. İlk gidilecek yer olarak Cam Teras’ı belirledik.
Koca bir dağın tepesinden heyecan dolu bir seyir için çok da uzaklara gitmeye gerek yok, diyor bize Cam Teras… Kristal Teras diye de geçiyor adı. Burası adrenalin tutkunları için harika bir yer. Bol adrenalinli bir tefekkürden sonra bir sonraki tefekkür mekânımıza doğru yol aldık.
Saklı Cennet ve Tokatlı Kanyonu
Gerçekten buraya boşuna Saklı Cennet dememişler. Kanyon’a merdivenlerle inip, yaklaşık 2-3 km’lik yürüyüş parkurunu harika bir manzara eşliğinde tefekkür ederek yürüyebiliyorsunuz. Aşağıya doğru indiğinizde etkileyici bir manzarayla karşı karşıya kalıyorsunuz. 2 dağın arasına kurulmuş farklı bir yaşam merkezi adeta. Ağaçlara kurulmuş salıncaklar, her taşından akan sular, cıvıl cıvıl sesler…
Burası artık son durağımızdı, gitme vaktimiz gelmişti galiba. Kendimizi tekrar Safranbolu sokaklarına attık. Ailemize, arkadaşlarımıza hediyelerimizi aldık ve buralara tekrar gelebilme umuduyla Safranbolu’ya, bu Osmanlı şehrine el salladık. Şunu söylemeden geçemeyeceğim, Safranbolu gidip gezilmesi, keşfedilmesi gereken nadide yerlerden biri…
Ünlü Alman edebiyatçı Goethe’nin de dediği gibi: “Gezgin bir yere varmak için değil, keşfetmek için seyahat eder.”
Bol keşifli ve bir o kadar da keyifli seyahatler diliyoruz efendim…
Not: Bu geziyi Genç Yorum dergimiz için beraber düzenlediğimiz sevgili Seda Karakoç kardeşimin doğum gününü en içten dileklerimle kutluyorum. Beraber nice gezilere inşaallah.
Kübra Ünüvar
kbr42nvr@gmail.com
İlk yorumu siz yazın