FEYZBOOK ARKADAŞLIĞI: RİSALE SOHBETLERİ

Eskiden “arkadaş” deyince her daim bize arka çıkan, cenazemizde ağlayan, düğünümüzde oynayan candaş akla gelirdi. Sonra insan denilen o güzide varlık bozuldu. Arkadaş ve candaş gitti, yandaş geldi. Yandaş dediğin bugün senin, yarın başkasının yanında.

Şimdilerde modern hayatın açmazlarında yalnızlaştıkça yalnızlaşıyoruz. Sıkıntılarımızı paylaşacağımız paydaş, canımıza can katacak candaş, sırlarımızı açıklayacağımız sırdaş arıyoruz. Bulamayınca, yığınla para verip psikologun başını ağrıtıyoruz. Bu işte para var, diyen arkadaş Facebook diye bir sayfa açmış. Çıkmaz sokaklara sözde duvarlar kurmuş. Yalnızlığımızı paylaştırmaya çalışmış. Arkasından Twitter, Instagram gelmiş.

20

Şimdi ‘arkadaş’ deyince akla Facebook geliyor. Duyulmak, görünmek, okunmak, beğenilmek için arkadaşlar ekliyoruz. Bizi kimse beğenmeyince biz de “beğen”miyoruz, takipten vazgeçiyoruz veya arkadaşlıktan çıkarıyoruz. Gerçek şu ki, arkadaşlık hiç bu kadar zor, arkadaş eklemek ve arkadaşlıktan çıkarmak hiç bu kadar kolay olmadı.

Hz. Mustafa (asm) dünyaya gözlerini açtığında babası yoktu. 6 yaşına geldiğinde annecağızı babasının yanına gitti. Zamanla yalnızlığı daha da derinleşti. Efkârını dağıtmak için Hira Mağarası’na giderdi. Orada bir dünya kurdu. Rabbiyle baş başa günler geçirdi. O günlerde “feyzbook” Kur’ân kalbine inmeye başladı. Bugün olsaydı belki Hira duvarına şöyle yazardı: Rabbi tarafından sevilmiş hissediyor.  Rabbiyle baş başa bir gece geçireceği için çok mutlu…

Hira’da kalbinin sayfasında güzel sözler, resimler paylaştı. Gökyüzünü sayfasına indirdi. Kâinata semavî hakikatleri ilan etti. Akabinde varlıklar arkadaş olarak eklemeye başladı. Zamanla sahabe denilen dostlar, arkadaşlar edindi. Sahabe ve ashâb “sahip” demektir. Hz. Mustafa (asm) ve sahabeleri birbirinin sahipleri oldular. Ebedî bir arkadaşlık kurdular.

 

O (asm) herkesi kendi Hira’sına çağırıyor

O (asm), herkesi kendi Hira’larını kurmaya çağırdı. Her sahabe kendi Hira’sında paylaşımlarda bulundu. O (asm) hepsini ‘beğen’di, sayfasında paylaştı. Hiçbir sahabeyi arkadaşlıktan çıkarmadı. Kimseyi engellemedi. Ekleyen herkesi kabul etti.

Allah’tan başka dost edinecek olsaydım Ebubekir’i seçerdim, diyen Hz. Mustafa’yı (asm) ilk önce o ekledi. Hz. Ebubekir hep ve sadece onu takip etti. Her paylaşımını beğendi. Canı pahasına paylaştı.

Aradan 1400 yıl geçti. Bediüzzaman sahabe ruhunu yaşamak ve yaşatmak için kuş uçmaz, kervan geçmez Barla’ya geldi. Barla, Hira oldu. İnsanla, kâinatla yüzleşti, hâlleşti. Aziz, sıddık, fedakâr arkadaşlarının, sahabeleri hatırlatan tertemiz kalblerine ve yüzlerine baka baka Feyzbook kitabı Nur Risalelerini telif etti. Arkadaşlarından en dikkat çekeni çağın Hz. Ebubekir’i Süleyman Kervancı idi. Hz. Ebubekir her şeyini Efendimiz (asm) için terk ettiği gibi Süleyman da Üstadı için feda etti. Böylece “sıddık” unvanını kazandı.

Dün sohbet halkasına Hz. Ebubekirler, Hz. Ömerler, o gün nur kervanına Süleyman Kervancılar, Mustafa Çavuşlar katıldı. Tarih bu gün asr-ı saadet ve Barla Sıddıkları’nı hayırla anıyor. İhtimal ki sahabeler olmasaydı onun (asm) adı bugünlere kadar gelmezdi. Barla Sıddıkları olmasaydı Nur Kervanı bugünlere ulaşmazdı.

 

Bizim Hira’mız, Barla’mız Nur sohbetleridir

Bugün tembellik, korku, küskünlük gibi nedenlerle Risale derslerini ekiyoruz. “Biz kendimize yeteriz. Kendimiz okuruz.” desek de okuyamıyoruz. Facebook, Twitter, Instagram gibi sosyal paylaşım sitelerinde zaman öldürüyoruz. Oysa bugün her zamankinden daha çok Hira ve Barla’ya ihtiyaç var. Evet, hepimizin bir Hira’sı, bir Barla’sı olmalı. Bir Hz. Ebubekir’i (ra) ve bir Süleyman’ı olmalı. Hira’sı olanın Hz. Ebubekir’i olur. Barla’sı olanın Sıddık Süleyman’ı olur. Bizim Hira’mız, Barla’mız Nur sohbetleridir. Ebubekir’imiz, Süleyman’ımız ders arkadaşlarımızdır.

Sahabelerin bir saati velilerin bir günü gibidir. Sahabe hayatının yaşandığı Nur sohbetleri velilerin bir gününe denk gelebilir. Kim bu kârlı ticareti reddedebilir?

Sahabeler bütün ümmetin hasenatından hissedardır. Bir zaman Sultan herkesin havuza bir kova süt dökmesini ister. O gece herkes “ben bir kova su döksem arada kaynar.” diyerek su döker. Sabah olduğunda bakarlar ki havuz tamamen sudur. Risale sohbetleri rahmet deryasından akan nuranî sütlerdir. Sen derse gelmediğinde o nuranî kevser havuzundan bir kova süt eksik olacak. Derse gelen felekler, melekler, nuranîler, ruhanîler aç kalacak. Senin derse gelmen aşk ve şevk veriyor. İhlâs, uhuvvet ve muhabbete sevk ediyor. Sen gelmediğinde herkes zarar ediyor.

Sahabeler gösterdikleri fedakârlık, gayret, ihlâs ve dostluk ile; Kur’ân, Zebur, Tevrat ve İncil’in, en çok da Hz. Mustafa’nın (asm) övgüsüne mazhar oldular. Sen sahabeliğin yaşandığı Nur derslerine geldiğinde Rabbimiz, Habibi (asm), melekler, felekler, ruhanîler, enbiya, sahabe, evliya ve asfiyanın övgüsüne mazhar oluyorsun. Yetmez mi bu güzellik sana? Seni biri yalandan bile övse sabaha kadar dinlemez misin?

“Ashâbım yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız yolunuzu bulursunuz.” demiş Hz. Mustafa (asm). Demek ashâb ve dost dediğin yıldız gibi olmalı. Kuşlar yollarını yıldızlara bakarak bulurlar. Yere değil, göğe bakmalı; semavî olana odaklanmalı. Ashâb semavîydi. Yıldızlar gibiydi. Risaleler sahabelerin semasından gelmektedir. Nur sohbetlerinde sahabeyi hatırlatan semavî dostluklar kurulur. Onlarla hak yol bulunur.

Risale dersleri bizi göklere, semaa davet eder. Odayı aydınlatan yıldız sahabelerin nurlarıdır. Herkesin bir hikâyesi olduğu gibi herkesin de bir sahabesi vardır. Risale sohbetine gelen yanında en sevdiği sahabeyi de getirir. Sen gelmediğinde o nuranî semada bir yıldız eksik, bu sema ahenksiz olacak.

Bir gece Nur Talebesi Risale sohbetinden dönerken ayak sesleri işitir. Endişelenir. Zira o günler kelle koltukta, kefen boyunda yaşanan demlerdir. Dönüp bakar. Karşısındaki hiç de bize benzememektedir. Nihayet gecenin karanlığında ses yükselir: Ben Halife Ömer’im (ra). Seni korumakla vazifelendirildim.

Risale-i Nur sohbetlerine madden ve manen melek-i siyânet misali Hz. Ömer (ra) gibi sahabeler yâr ve yardımcı olarak geliyor. Diyeceğim o ki: Sen derse gelmeseydin o gün Hz. Ömer de seni görmeye gelmeyecekti.

Sahabelerin anıldığı Nur sohbetleri orman ve yağmur gibidir. Her ağaç bir damla yağmurdur. Ağaç ne kadar çoksa yağmur da o kadar çok yağar. Yağmur ne kadar çok ise ağaçlar o kadar çok olur. Sohbete ne kadar çok insan katılırsa rahmet o kadar çok olur.

 

Nur sohbetleri dünya zindanında “görüş günü”dür

O gün sadece yaşayanları değil, başta ahirete intikal eden Nur Talebeleri olmak üzere evliya, sahabe ve enbiyalarla görüşme saatidir. Hangimiz sahabeye verdiği randevuya gitmez? Hangimiz sahabeyi yaşatmaya çalışan bir arkadaşın sohbet davetine icabet etmez…

Bazen dostluklar sıkıntılı bir sürece girebilir. Üzülme. Sahabe döneminde de ufak tefek olmuş. Fakat affederek aşk tazeler gibi arkadaşlığı tazelemişler. Küsüp derse gitmemekle arkadaşlığı biraz daha zedeliyorsun. Etme…

Seni dünyaya çağıran arkadaşların var. Hâlbuki en büyük veliler sahabe derecesine çıkamadığı gibi dünyanın sultanlığına çağıran ‘kanka’n da, seni Rabbine kulluğa çağıran dostunun yerini tutamaz.

Peygamberimiz kırk sahabe ile kırk devlete meydan okumuş. Bugün insanlığın bu kadar acı çekmesi, kırk kişilik düşmanın kırk İslam devletine meydan okuması asr-ı saadetteki muhabbet, sadakat ve güvene dayalı dostluğu hayatımıza taşıy amamaktan kaynaklanıyor. Sen derse gelmedikçe arkadaşının sana duyduğu muhabbet, sadakat ve güven sarsılıyor. Farkında mısın?

Evet, bugün her zamankinden daha çok Hira ve Barla’ya ihtiyaç var. Bizim Hira’mız ve Barla’mız feyzbook Risalelerin okunduğu Nur sohbetleridir. Ebubekir’imiz, Süleyman’ımız ders arkadaşlarımızdır. Facebook ve Twitter’daki dostluklar kabir kapısına kadardır. Kabre girdiğinde seni “beğen”ecek, dualarına âmin diyecek arkadaşa ihtiyacın var.

 

 

Mustafa Oral
mustafaoral74@hotmail.com

1 Yorum

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*