ZİKREDEN GRAFİTİ; DUVARLAR YEŞERİYOR!

Bilirsiniz, “Kıyametin kopacağını bilseniz elinizdeki fidanı dikiniz” diye şevk kaynağı bir hadis-i şerif bulunuyor. Genelde biz bu hadisi insanın her türlü koşulda yaptığı işe devam etmesi, ümitsizliğe düşmemesi gerektiği şeklinde tefekkür etmişizdir.

Yaratılan olarak vazifemiz neyse, biz akıbetini düşünmeden onu yapmaya devam edeceğiz, öyle vaziyet alacağız. (Vaziyet almak üstüne de ayrı bir yazı yazılır da, şimdilik es geçelim.) Akıbetini de her şeyin sahibine bırakacağız. Bir nevi teslimiyet tarifi yapılıyor Âlemlerin Efendisi tarafından. Ancak köşemizde biraz da bu hadisin sarahaten verdiği derse kulak kabartalım istiyoruz. Bizlerin nezdinde yeşillik, ağaç, çiçek, yaprak, nebat kıymetlidir. Kıymetlidir çünkü; her canlı, her nefes, her hâl tesbih eden bir dil demektir. Bu yüzden dinimizin pratik kısmında ağaç dikmeye, yetiştirmeye, onu korumaya, yeşili yaymaya çok ayrı bir yer verilmiştir.

Gelgelelim kıyametin kopacağını biliyoruz, apaçık mânâsıyla ahir zamandayız, ama elimizde fidan yok ki dikelim. Hadi fidanı buldum, koca koca binaların arasında azıcık toprak bulup da dikebilir miyim? Ah eski köy evleri, evlerin yemyeşil bahçeleri, bahçelerdeki rengârenk çiçekler, çiçeklerin mis kokuları. Hepsinden ama hepsinden uzak, bir apartmanın en üst katında otururken, insanın azıcık morali bozulabiliyor. Ama durun, kalkın köye geri dönüyoruz, demiyoruz henüz. (Kim bilir, belki bir gün onu da deriz.) Diyoruz ki: “Caaanım okuyucu şu şehrin beton duvarları harika ve yeşil mi yeşil sanat eserlerine dönüşebilir, bu soğuk duvarlar zikredebilir.”

Lakin yeşil derken zehirli kimyasallar içeren sprey boyalarla duvarları renklendirmeyi kat’iyyen kastetmiyoruz. Nefes alan, yaşayan, büyüyen, her hâliyle zikreden yosun grafitisinden bahsediyoruz.

Evet, evet böyle bir şey var. İster yosun grafitisi deyin, ister temiz grafiti, eko grafiti, yeşil grafiti. Biz zikreden grafitiyi tercih ediyoruz. Bu zikreden grafiti ilk defa İngiltere’de Anna Garfoth adında bir grafiti sanatçısı tarafından keşfedilmiş. Garfoth İngiltere’nin sokaklarını çeşitli tipografilerle süslerken, başka sanatçılar da bu sanatı deneyimlemeye koyulmuş. Türkiye’de de bir örneğine ulaşabildik.

Zikreden grafitinin uygulama şekline gelirsek… Sprey kutularda satılmıyor bu yosun boyalar, yok efendim nereden sipariş edeceğim, diye düşünmüyoruz. Arada kapitalizme de “hıh” deyip arkamızı dönüyoruz. Zikreden grafitileri ben, sen, biz, siz, kendimiz yapıyoruz. Hem de öyle aman aman bir beceri gerektirmeden.

Malzemelerimiz şu şekilde: yosun, ayran, su ve şeker. Aynen öyle, bu kadarcık. Bu saydığımız malzemeleri belirli oranlarda karıştırıp sprey başlıklı bir şişeye dolduruyoruz. Daha sonra iki sokak ötedeki atıl kalmış duvara tebeşirle mesajımızı yazıyoruz, ya da çiziktiriyoruz. Elimizdeki sıvıyı fırça yahut sprey yardımıyla duvardaki şablona uyguluyoruz. Yalnız caanım okuyucu, nasıl fidanı dikmek yetmiyor, zaman zaman sulamak da gerekiyor. Aynı şekilde yosun grafitimizin de birkaç kez üstünden geçiyoruz ki yeşersin, ağaç dikmede kullanılan tabir ile “tutsun”. Bu kısmı belki biraz üşengeçliğe sebep olabilir, ki hemen hatırlatalım, sonuç olarak tabiatın parçası olan, nefes alan zikreden bir grafitiniz olacak. Ayrıca zaman zaman “mesajınızın solmaması” için de sulamanız gerekecek. Zaten bizim mesajlarımız her cihette yaşayan, canlı mesajlar olmalı, değil mi?

Biz biraz kısa keserek anlattık, nasıl yapılacağının ayrıntılı tarifini sizlerin internet becerilerine havale edip görselleri görünce içi kıpır kıpır eden sanatseverleri iki sokak ötedeki mutsuz, gri duvara yönlendiriyoruz. Ama gitmeden, keşke bu zikreden grafitilerden biri, “Kıyametin kopacağını bilseniz elinizdeki fidanı dikiniz.” olsa diye temenni ettiğimizi de belirtelim. Her seferinde diyoruz, çoğu sanatı biz de icra etmiyoruz diye. İtiraf edelim klavyede parmak oynatarak sizlerle konuşmak inanılmaz zevkli. Ancak belki bu sefer kalkıp biz de duvarlara yazarız, içimizde kalan iki satırı. Umuyoruz zikreden grafitiyi duyunca sizler de bizim kadar heyecanlanmışsınızdır. Aslında hepimizin söyleyecek bir sözü, iletecek bir mesajı var. Bu köşenin en güzel tarafı sanat sayesinde, derdini anlatmanın farklı farklı yollarını, araçlarını öğreniyor olmamız değil mi? Hem Zamanın Bedii ne güzel söylemiş, “Bizim düşmanımız; cehalet, zaruret, ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı sanat, marifet, ittifak silahıyla cihad edeceğiz.” Sanat deyip geçmemek lazım.

 

Not: Evet biz sokak sanatlarına, grafitiye ayrı bir ilgi duyuyoruz. Bu köşeyi hazırlarken öğrendik. Zira iki sayının biri sokak sanatlarına gidiyor. Mazur görünüz…

 

Melike Nursultan Üner
Nuriye Sultan
gencyorumsanat@gmail.com

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*