BEN YEŞİL HAYATI ÜSTADIMDAN ÖĞRENDİM

Neyle yaşıyorsun? Çalışmadan nasıl geçiniyorsun? Memleketimizde tembelce oturanları ve başkasının sa’yiyle (emeğiyle) geçinenleri istemiyoruz.

Ben, iktisat ve bereketle yaşıyorum. Rezzâkımdan başka kimsenin minnetini almıyorum ve almamaya da karar vermişim. Evet, günde yüz para, belki kırk para ile yaşayan bir adam, başkasının minnetini almaz.

 

Merhabalar Genç Yorum müdavimlerinin yeşil okurları!

Bediüzzaman Hazretleri’nin beni en çok vuran, sade yaşamanın verdiği huzuru tarif eden sırlı bir cevabıyla başlamak istedim.

Mart ayında Said Nursi’yi anmayı adet hâline getirdiğimiz için ve tanıdığımız (Peygamber Efendimiz’den sonraki) en yeşil insan Bediüzzaman Hazretleri olduğu için, bu ay Bediüzzaman’ın yeme içme kültüründeki iktisadından ve hayatî prensiplerinden bahsetmeyi uygun buldum.

Araştırırken Bediüzzaman Hazretleri’nin öyle muhteşem kişisel bakım tekniklerine, öyle sırlı beslenme alışkanlıklarına şahit oldum ki, hepsini bu küçücük sayfaya sığdıramayacağımdan, yayın yönetmenimden daha çok sayfalar talep etmeyi düşündüm, sonra araştırmalarımı aylara bölmeyi düşündüm… (Yayın yönetmenimin ‘sen şu küçücük sayfayı gününde göndermeyi öğren de gerisini düşünürüz’ dediğini duyar gibiyim)

Her neyse şimdi dindar kesim tarafından pek de umursanmayan, hatta önyargıyla karşılanan bir akım var, duymuşsunuzdur. “Slow Food” başta olmak üzere çeşit çeşit takas zincirleri. Yani paranın hükmetmediği, ihtiyaçlara göre genellikle gıda üzerinde yapılan çeşitli yiyecek-içecek-giyecek gibi takas halkaları. Pek revaçta değil bu etrafımızda. Ama Bediüzzaman’ın hayatına yakından tanık olanlardan dinlediğimize göre, üstadımız takas şeklinde çok kere alışveriş yapmıştır.

Beslenme adeti ise sünnet-i seniyye dışına çıkmamıştır. Günde iki öğünden fazla yememiş, kahvaltıda bir iki lokma ve bir de akşam yemeği. Genellikle yediği yemekleri de yazayım ki hep birlikte şok geçirelim.

Çorba, bulgur, pirinç, sade ekmek, yoğurt, peynir, yumurta, tereyağı, bal, kabak tatlısı, hurma, incir, üzüm, kuru üzüm, kayısı kurusu, üryani erik (hoşafı), limon, limon tuzu, elma, çay (daha çok limonlu), su (genellikle soğuk ve buzlu)…

Üstadın canım istedi dediği gıdalardan en çok dikkatimi çeken üryani eriktir. Lahikalar’ında bahsettiği bu besini nasıl ve ne zaman yediğini araştırdığım zaman karşıma hoşafını yapıp yediği bilgisi çıktı. Ve öğrendim ki, eriğin hoşafını yemek besin değerini koruyarak sindirimini kolaylaştırıyormuş.

Faydasını ve şifasını ise şu şekilde özetleyebilirim: Daha çok Kastamonu yöresinde yetişen üryani erik, bilhassa ağrı gidermede, hararet düşürmede ve hastayı teskin etmede çok faydalı ve şifâlı bir nimettir. (Tillolu Celaleddin Sancar)

Risale-i Nur okuyucularının sudan çok tükettiği içecek olan çay ise Bediüzzaman’ın hayatında zannettiğimiz kadar fazla değil.

 

Bayram Yüksel’in hatıra notlarından:

“Üstad çayı fazla içmezdi. Harareti olduğu zamanlarda, o da limonlu olarak bir bardak ancak içerdi. “Limonu çok severdi. Yemeklerinde de limon kullanırdı. Limon bulunmadığı zamanlarda ise, çayına çok cüz’i miktarda limon tuzu koyardı.”

Çayın içine limon damlatmanın faydası ise, çayın içindeki antioksidanları muhafaza etmesidir. Çayın demir emilimini azalttığını herkes bilir. Ancak bir miktar limon veya limon tuzu ilavesiyle hem demir emilimi sağlanır hem de çayın içindeki önemli antioksidanların (kateşin gibi) emilimi gerçekleşir. (Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu)

Bir sonraki ayda tereyağını ne şekilde yediğini ve yemek yaparken kullandığı malzemeleri irdeleyelim.

Bediüzzaman’ın, bize önemsiz görünen ince detaylara dikkat ederek, nasıl atık miktarını azalttığını, nasıl yeşil yaşadığını hep birlikte görelim.

Allah üstadımızdan ebeden razı olsun.

 

 

Handenur Yaşar
handenuryasar@gmail.com

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*