KORKMA, İTİRAZ ET!

İtiraz etmekten korkma.

İsyan etme, ama itiraz edebilirsin.

Bir şeylerin ters gittiğini görüyorsan ve söyleyecek sözün de varsa, itiraz etmelisin zaten.

İtiraz, “arz etmek” ile aynı kökten gelen nezaketli bir kelimedir hem. Muhalefet şerhini arz etmek, karşı duruşunu takdim etmek, fikren iştirak etmediğini bildirmektir.

“Muhalefet; meşru ve samimi bir muvazene-i adalet unsurudur” der Bediüzzaman.

Adaletin temini için samimi muhalefetine ihtiyaç var, bunu unutma.

Muhalefet, tarih boyunca bir ihtiyaç olmuştur hep. Fikren kàsır olan beşer, her demde farklı fikirlere ihtiyaç hisseder. Zaten fikren yükseliş ve ilmin ilerlemesi de bu sayede olur. İhtilaf-ı efkâr bu cihetle rahmettir, hakikati rendeçler.

Hz. Peygamber (asm), Uhud Harbi öncesinde öne çıkan şehir müdafaası fikrine ‘itiraz’ eden gençlerin dinlenmesine imkân tanımış ve neticede müşriklerle meydan savaşına karar verilmiştir.

Hz. Ebu Bekir (ra), halifeliği döneminde “Yanlış yaparsam, beni kılıcınızla doğrultun” diyerek hak ve hakikat adına ‘itiraz kapısı’nı teşvik etmiştir.

Halife Hz. Ömer (ra), minberde hutbe irad ederken üzerindeki bir kat elbisenin kaynağıyla ilgili gelen ‘itiraz’a dair açıklama yapmakla devam edebilmiştir konuşmasına.

Büyük zatlar, itirazın kapısını açık tutmuşlardır hep.

Bediüzzaman “Beni mihenge vurunuz” demiştir: “Benim sözümü, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim. Veya bilmediğim hâlde ifsad ediyorum. Öyleyse, her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte, size söylediğim sözler hayâlin elinde kalsın, mihenge vurunuz…”

“Meşrutiyet-i ilmiye” ve karşıtı olarak “ilmî istibdat”tan belki de ilk defa söz eden de Bediüzzaman’dır. O, Mutezile, Cebriye gibi bâtıl mezheplerin doğuşunun önemli bir sebebinin de, ‘ilmî ve fikrî anlamda yapılan baskılar’ olduğunu söylemiştir.

Evet, itiraz kültürü, ‘meşru ve samimi bir muhalefet’ olarak kaldıkça, hem ilmin ilerlemesini sağlayacaktır hem de hak ve adaleti temin eden önemli bir kontrol mekanizması olmaya devam edecektir.

Bu anlamdaki itiraz, “müsbet hareket”tir, hatta müsbet hareketin gereğidir. “Hak namına, hakikat hesabına olan tesadüm-ü efkâr [fikirlerin çarpışması], hakikatin her köşesini izhar edip hakka ve hakikate hizmet eder.” (Mektubat)

Demokrasimizin ilerlemesi de “itiraz kültürü”nün yerleşmesiyle mümkündür. Körü körüne itaat ve aklını bir ‘büyüğün’ cebine koyma, demokrasinin ve medenî anlamda ilerlemenin düşmanıdır. Said Nursî’nin “itaat-i amya”nın (körü körüne itaat) despotluğu beslediğini söylemesi boşuna değildir. Yine o, “Bir millet cehaletle hukukunu bilmezse, ehl-i hamiyeti dahi müstebit eder” demiştir.

O hâlde, ‘birazcık itiraz(!)’ iyidir. Fakat itirazında haklı olmalısın. İtiraz etmek için itiraz, marazdır. Nefsin hastalığıdır; bundan kaçınmalı.

İtiraz edenin, fikri olmalı. Haklı olmalı. Hak ve hakikat hesabına olmalı. Hakikatin hatırını âlî tutmak, hakkı ketm eylemekten kaçınmak saikıyla olmalı. Bir bakıma, “‘Adam aldırma da geç git!’ diyemem, aldırırım” ruhunun yansıması olmalı itiraz.

Unutma dostum; itiraz, hakkın murâkıbının elinde silah; boşboğazın elinde âlet-i fesattır.

Senin itirazın, daima ‘hakikatin her köşesini izhar edip hakka ve hakikate hizmet etmek’ nâmına olsun.

 

 

İsmail Tezer
ismailtezer@gmail.com

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*