HATEMİ’NİN KİŞVER’İ

Kişver, Hüsrev Hatemi’nin son şiir kitabı. Kendisini ilk olarak “Anıcak Ol Meclisi” ile tanıdığım bu yazarı nedense pek severim. Hüsrev Hatemi İstanbullu’dur. Benim sevdiğim şehri, benim sevdiğim şekilde bana anlatandır. O da, benim gibi belki biraz maziperest. Ya da maziye duyduğu özlem çok büyük. Her iki şekilde de, işini bilen bir gözlemcinin gözleriyle bakmak eski İstanbul’a, paha biçilmez.

Kişver de öyle. Tatlı bir kitapçık. Adı güzel bir kere. Kitabın başındaki yazısında şöyle diyor şair: “Kişver, ‘ülke’ demek. Bu da amaca uygun düştü. Çünkü, benim şiir ülkemin en kuzeyi olan yaşlılık şiirleri ile, en güneydeki gençlik şiirleri, bu ülkenin kuzey ve güney kıyılarını çizmiş oldu.”

İzninizle kitaptan hoşuma giden bazı yerleri sizinle paylaşmak istiyorum: Ben kendimi beğenmekten uzak bir insan olarak yaşadım. Fakat övünmek gibi olmasın, bir yönümle övünürüm. O da, vefa hissimin gelişmiş olması sebebiyle bağlı olduğum insanlarda ve fikirlerde, müzik zevkimde, şiir zevkimde, dalgalanmadan durmamdır.

Bu cümlelerle kendini tanıtıyor şair.

Sonra Tapu Sicil Muhafızı şiiriyle Hatemi’nin dünyasına dalıyor, onun şiir anlayışını biraz daha iyi anlıyoruz. Bu şiirinde diyor ki: Benim şiirim ne tüfektir/ Ne kelebek/ Ne de hayâl ülkesinin narin bir kızıdır;/ O, gözlüklü ve siyah kolluklu/ Bir tapu sicil muhafızıdır ki,/ Eski günler ve anıların/ Tapularını saklar.

Kitabın sayfaları çevriliyor, şair anlatmaya devam ediyor. Diğer Âlem Denizi’nde zamandan ve götürdüklerinden bahis açılıyor: Anne, baba! Bir dönseniz,/ Biliyorum, dönmezsiniz/ Eğer dönebilseydiniz,/ Dönerdi bütün komşular…/ Çizmeleriyle İnönü,/ Kalkmış kaşlarıyla Bayar,/ Mahzun simalı Menderes,/ İbnülemin Mahmud Kemal…

Devam ederken, kitaba adını veren Kişver Hanım şiiriyle karşılaşıyoruz. Şairimiz yılların akıp geçmesine pek şaşırmış: Kendime gelince, bir de ne göreyim!/ Yıllar geçmiş ve çok kişi gitmişti buradan,/ Gemiler kendi içlerinde yol alırken,/ Durmuş, demir atmış gibiydiler.

Geçmiş Zaman Kışları’na gidiyoruz hep birlikte: “Yine ezanlar okunur, yine bebekler doğar/ Yine kazılır çukurlar/ Baharı bekliyememiş insanlar/ Bırakılırdı çukura

Devamında, Yirminci Yüzyıla Sitem geliyor, sonra İdris’in Makası. Asr Suresi’nden esintiler var bu şiirde:

Ne de güzel, kostak kostak yürürdük/ Oysa ‘zaman hakkı için’/ Bize hüsran haberi iletilmişti/ Hüsran’ı birey olarak yaşadık doğrusu/ Kara saça ak indiğinde veya/ Kıdem tazminatı verilerek,/ Odamızın anahtarı değiştirildiğinde/ Kapı önünde yalıkazığı misali/ Bireysel hüsranları tattık…

Şiirleri okurken, yazarın hayata bakışını da okuyoruz. Ölümden de bahsediyor yazarımız Yalın Ölüm şiirinde: “‘Beni hatırlayın dostlar’ demeden/ Hatırlanmayı bir küçük çocuğun,/ Bir insan ömrü kadar ancak yaşayacak/ Beynine bırakır ve ölür kanarya…

Daha sonraları şairin hayâl gücüyle tanışıyoruz. Kitap başında yazılan giriş yazısından anlıyoruz ki, şimdi rastladığımız “Lady Woodbridge’in Mensur Şiirler Kitabı’ndan” şiirindeki Lady, tamamen hayâlî olup, yine Hatemi’nin hayâl ürünü olarak Dublin’de gömülüdür: “Kuşlar da kaderlerine göre uçarmış derdi büyükler. İnanmazdım, mücadeleciydim, görünmez bir miğferi taşırdım başımda. Ben daha o büyüklerin yaşına gelmemiştim ki hayat bana miğferin güçsüzlüğünü, kaderin gücünü gösterdi. Şimdi miğferi çıkarmış kuşları seyrediyorum.”

Lady Woodbridge Mensur Şiirler Kitabı’ndan IV adlı şiirine ise yollar konu oluyor:

Yollara bakardım, yollara düşman olurdum. Hâlbuki ne suçu vardı yolların. Yollar hep götürmezdi ki… Getirenler de aynı yollardı. Köprüler insanları hep ayırmazdı ki… İki yakayı birleştiren de aynı köprülerdi.

Nihayet Özlem şiiriyle bitiriyoruz yazımızı:

Bir ‘minyatür adam’ olmak isterdim,/ Sararmış bir kitabın yaprağında,/ Açık, koyu ve çeşitli renklerim;/ Günlerim geçseydi bir İrem Bağında…

 

Hümeyra Titer
humeyratiter@hotmail.com

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*