Psikoloji rafı

Selam olsun Keçeliler;

Bu ay dergimizin kapak konusu psikoloji, biz de fırsattan istifade sizlerle, okuduğumuz, faydalandığımız, sizin de faydalanacağınıza inandığımız psikoloji kitaplarını paylaşalım dedik. Evet evet, kitap-lar… Psikoloji gibi çok dallı bir disiplinden tek bir kitap tavsiye etsek, bir şeyler eksik kalırdı. Hâlâ da eksik, ama daha az eksik. 🙂 Buyrun o zaman, Keçeli’nin Kitaplığı’ndan sevilesi, okunası, yararlanılası 4 önemli psikoloji kitabı.

 

Kolay, Kısa, Keyifli Psikoloji
(Fulya Taşçeviren, Carpediem Kitap)

Carpediem Kitap’tan çıkan “Kolay, Kısa, Keyifli” serisi tıpkı adı gibi, belli alanlara dair temel bilgileri kolay, kısa ve keyifli bir biçimde önümüze sunuyor. Serinin Psikoloji kitabı yaklaşık 200 sayfalık incecik bir kitap. Bu hâliyle size tabi ki çok yoğun bir bilgi birikimi vaad etmiyor, ancak küçük hacmine rağmen Wilhelm Wundt’tan Çiğdem Kağıtçıbaşı’ya, Psikoloji biliminin farklı alanlarından önemli işler yapmış pek çok bilim insanının çalışmalarına yer vermiş.

Ortaokul-lise çağındaysanız ve psikoloji nedir merak ediyorsanız başlangıç olarak keyifle okuyabileceğiniz bir kitap. Laf aramızda, bu yazıya katkı sağlayan bir arkadaşım psikoloji mezunu ve lisede okuduğu ilk psikoloji kitabı bilin bakalım neydi? 😉

 

Güneşe Bakmak, Ölümle Yüzleşmek
(Irvin Yalom, Kabalcı Yayınları)

Irvin Yalom, varoluşçu bir psikanalist ve yazar. “Nietzsche Ağladığında”, “Divan” gibi psikoloji, kurgu ve edebiyatın mezcedildiği enfes romanların yazarıdır kendisi. 86 yaşında olmasına rağmen hâlâ aktif olarak yazmaya devam ediyor. Kitapları çoğunlukla hastalarının terapi yolculuklarını ve kendisinin terapiye dair dürüst duygu ve düşüncelerini içerir. Özellikle “Aşkın Celladı”, “Güneşe Bakmak, Ölümle Yüzleşmek” ve “Günübirlik Hayatlar” kitapları “ölüm” teması üzerinedir.

Pek çok meslektaşının aksine Yalom ölüm korkusunu ortaya çıkaran başka faktörlere eğilmek ve bu şekilde korkuyu izale etmek yerine, ölümle doğrudan yüzleşilmesi gerektiğini savunur. Kitabın ismi ise Fransız Yazar La Rochefoucauld’un, “Güneşin ya da ölümün yüzüne doğrudan bakamazsınız” sözünden uyarlanmış. Eser ölüm anksiyetesini inceleyen ve yüzleşmeyle birlikte yol gösteren 7 bölümden oluşuyor. Amerikan Psikiyatrisi’nin duayeni Adolph Meyer’in “Kaşınmayan yeri kaşımayın” şeklindeki tavsiyesine rağmen Yalom, neden “nahoş ve ürkütücü” ölüm konusu üzerine eğildiğini ise şu şekilde açıklıyor: “Ancak ölüm kaşınır. Hem de her zaman; her zaman bizimle birliktedir, bazı iç kapıları tırmalar, bilinç zarının hemen altında zorlukla duyulacak şekilde hafifçe uğuldar. Burası endişelerimizin, streslerimizin ve çatışmalarımızın kaynağıdır ve sızıntı yapan çeşitli semptomlar gizli ve kılık değiştirilmiş şekilde ortaya çıkar.” (s. 16)

 

Hızlı ve Yavaş Düşünme
(Daniel Kahneman, Varlık Yayınları)

Psikoloji biliminin ilgi alanlarından birisi de insan beyni ve beynin nasıl işlediğidir. Karar verme mekanizmamızın nasıl işlediği konusunda oldukça ufuk açıcı bu kitap, 2002 Nobel ekonomi ödüllü Psikolog Daniel Kahneman tarafından yazılmış. Kahneman, insan davranışlarının irrasyonelliği ve karar verme mekanizmamızın incelikleri üzerine yaptığı çalışmaları bu kitapta bir araya getirmiş. Kitapta iki temel sisteme ayırıyor beynimizin çalışmasını. Sistem 1, hızlı ve pratik, daha dürtüsel, otomatik ve anlık bir karar mekanizmasıyken, Sistem 2, analitik, efor gerektiren, yavaş bir düşünme biçimi.

Bu sistemlerin avantaj ve dezavantajlarını, nerede nasıl işlediklerini oldukça akıcı bir şekilde anlatarak, beynimizin bize kurduğu tuzaklara ışık tutuyor yazar. Üstelik oldukça akademik ve bilimsel birçok veriyi ve bilgiyi, sohbet edercesine, çok net ve kolay anlaşılan bir dille anlatmış. Okuduğunuzda insana ve kendinize dair pek çok şey öğrenebilir, herhangi bir meseleyi çok daha dikkatle anlayıp tahkik edebilecek bir hâle gelebilirsiniz.

 

İnsanın Anlam Arayışı
(Viktor E. Frankl, Okuyan Us Yayınları)

Bu kitabın kitaplığımda ayrı bir yeri vardır. Viktor Frankl, 2. Dünya Savaşı’nı toplama kampında esir olarak tecrübe etmiş. Varoluşçu psikoterapinin bir kolu olan logoterapinin kurucusu olan Frankl, toplama kampı gibi, insaniyetin ayaklar altına alındığı, insanın insan olmakta zorlandığı bir ortamda yalnızca hayatta kalmanın değil, aynı zamanda insanlığını muhafaza etmenin yollarını aramış.

Kitapta, insanı insan yapan özün peşindeki yolculuğunda bulduklarını, toplama kampında yaptığı gözlemler ve edindiği tecrübelerle anlatıyor. Kitap hakkında söylenecek çok söz var belki, ama biz buradan sonrasını size havale edelim ve iki ufak alıntıyla bitirelim:

“Kampta yapılacak bir tercih her zaman vardı. Her gün, her saat, insanı kendi özünden, içsel özgürlüğünden yoksun bırakmakla tehdit eden güçlere boyun eğip eğmeyeceğimizi, özgürlük ve onurdan vazgeçerek tipik bir kamp sakini kalıbına girmemizi sağlayacak şekilde koşulların bir oyuncağı olup olmayacağımızı belirleyen kararları verme fırsatı sağlıyordu.” (s. 81)

“Bir akşam, ölesiye yorgun, çorba kâseleri elimizde, barakamızın zemininde dinlenirken, tutuklulardan birisi içeri daldı ve toplanma alanına gidip harika gün batımını görmemizi istedi. …Dakikalarca süren ve insanı derinden etkileyen bir sessizlikten sonra, tutuklulardan birisi diğerine, ‘Dünya ne kadar güzel olabilirdi!’ dedi.” (s. 55)

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*