Çocuk gözlüğünü tak, hayata öyle bak

“Aaa!! Şuna bak şuna. Nasıl da cevaplar veriyor. Büyümüş de küçülmüş sanki” dedirtir bazı küçük melekler bize. Taklit yetenekleri çok kuvvetlidir çünkü. Anne, baba, çevre, televizyon fark etmez, yeteneğini kullanır çocuk dediğin. Çocuk, isterse anında, isterse yarında, isterse başka zamanda yaptığın davranışın aynısını yaparak çıkarır karşına.

Bir öğretmen bilir ki, hiçbir çocuk birbirine benzemez, hepsinin dünyası çok başkadır. Ve her dönem muhakkak farklı bir çocuğa rastlarsınız. Farklı çocukların bende bıraktığı farklı anılar… Bir anaokulu yılından geriye kalanlar…

***

Çocuklarla hayvanlar konusu konuşuluyor. Ömer oradan dayanamayıp atladı:

“Öetmenim yanlış öetme yafu.. O at, ne zebrası!

“Ömercim, o atın kardeşi. Atın siyah beyaz çizgileri olan kardeşine zebra diyoruz.”

“Allah Allah, siyah beyaz diye ata zebra mı denir yafu?”

***

Duru ve Deniz ikizler. Duru’ya rica ettim, “kardeşini uyandırabilir misin” diye. Kardeşinin yanına gitti:

“Üüüüüüüüüü! Üüüüüüüüüüüü!

Yanıma geldi.

“Öğretmenim horoz taklidi yaptım, ona bile uyanmadı. Sabah olduğuna inanmıyor sanırım.”

***

“Eren senin baban asker mi?”

“Hayır. Benim babam Süleyman.”

“Ne iş yapıyor peki?”

“Beni okula gelip alma işi yapıyor, garip sesler çıkarabiliyor. Annemin saçlarının şurası pembe, burası kırmızı, öyle olması için onu berbere götürüyor.”

***

Dişlerimde tel takılı olduğunu fark edince Eren:

“Doktor mu taktı dişlerine teli öğretmenim?”

“Evet Erenciğim.”

“Kafasını çekiçle kıracam onun. Tel takmak ne demekmiş göstericem.”

***

“Evet, organlarımız hakkında konuşacağız. Burnumuz neden var sence Yiğit?”

“Hasta olduğumuzda sümüğümüz aksın diye tabi ki öğretmenim. Maça gider, Galatasaray diye bağırırken soğukta hasta oluruz. Burnumuzdan sümük akmazsa içimize akar ve ölürüz. Burnumuz lazım öğretmenim.”

***

Bir çocuk oyun oynarken yanlışlıkla Ömer’in bacağına çarpar:

“Yaramaz çocuklar. Okul oyuncak yeri sanki. Araba mı getirilir okula? Ah bu yaramaz çocuklar, ölmek istiyorum yafu…”

Tam yaramazlık yapacakken benim ona baktığımı fark eden Ömer

“Sen burda ne arıyosun öetmeim. Başka sınıflara baksana, görmüyor musun işim var. Allah Allah ne öğretmenler var yafu. Tövbe tövbeee…”

***

Ömer uyku saatinde kıyafetlerinin üzerine pijamalarını giymeye çalışıyor.

“Ömer pijamalarını giymeden kıyafetlerini çıkarman gerekiyordu.”

“Off yafu neden çıkarmak gerekiyor ki canım. Allah Allah o kadar da giymiştim. Uğraştırmayın beni yafu off…”

Yatağına girer. Döner, döner, döner.

“Off, neden gözlerim uyumuyor ki? Galiba yorgunluktan.”

“Rüya gördün mü Ömer?”

“Evet. Hatta rüya görmekten bir türlü uyuyamadım, of yafu.”

***

Ve bir çocukla tartışır.

“Beni bir ahtapot gibi sinirlendirdi. Bir ahtapotum olsaydı ona mürekkep fırlatırdım. Görürdü o zaman. Çok kızgınım öetmeim şuan. Sinirden patlamak üzereyim yafu. Ambulans gelsiiin!”

***

Bu sırada uykusu çok ağır olan Eren’in yanına gidiyorum.

“Eren hadi kalk bakalım, Ereeenn!”

Hiçbir uyanma belirtisi yok. Ciddi bir ses:

“Düğmeye bas kalkayım.”

***

“Elif söyle bakalım, en çok hangi hayvanı seviyorsun?”

Elif heyecanla:

“Pembe kediiiii…”

Bir başka çocuk şaşkınlıkla:

“Pembe kedi de mi çıkmıışşş?!”

***
Çocuklar olay yaaa! 🙂

“Sizin hanenizdeki masum evlatlarınızla masumâne sohbet, yüzer sinemadan daha ziyade zevklidir” diyor Bediüzzaman. Mükemmel bir tespit!

Hey! Kurtulun sizi ekrana hapseden her şeyden. Yönelin çocuklara. Vakit geçirin onlarla. Keşfedin… Keşfetmeye başladıkça, cevherler çıkar ortaya.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*