Bir bestenin engin sesi yükseldi boğazdan

Üniversite okurken insan evine hasret kalıyor. Hele o gün günlerden sıkıcı ve sıcak bir günse, halanıza gitmek sizi evinizde hissettirebilir. Yorgun argınsınızdır, ama halanızın evi serindir. Yılların eskimiş mobilyaları ve ezan okuyan saatleri size çocukluğunuzu hatırlatır. Öyle başka evlerde yaşadığınız gibi, “Ya aslında karnım da aç, ama ben mi söylesem, yoksa onlar teklif eder mi?” diye düşünmeye kalmadan yemekler sizin için ısınmaya başlar. Dünyanın en düz ve lezzetli makarnaları, pırasaların en âlâsı ve çorbaların en şehriyelisi bu evde pişer. Ama tuzu biraz azdır yemeklerin. Malum, enişteniz kalp hastası. Çocukluğunuzdan beri tanıdığınız o mutfak masasına oturur, krallar gibi doyarsınız. Yemek yerken halanıza soracaklarınız da çoktur. Acaba kaç yaşında evlenmiştir, gelinlik giymiş midir, amcasının oğlunu oyalayarak önündeki yemeği nasıl yürütmüştür? Taklit yeteneği de varmış, tam tiyatrocu gibi diyorlar. Vay be, halanızı aslında ne kadar az tanıyorsunuzdur. Yemek biter, sohbet kapanır, halanız hazır siz gelmişken pazara çıkar. O yokken de babaanneniz elinize bir cüz tutuşturur. “Kızım, sen bunu oku. Ben de bunu bitireyim. Hatim duasını da sen yaparsın.” Geniş salonun bir köşesinde doksanlık babaanneniz, diğer köşesinde siz. Güneş ışıkları salonu ne de güzel aydınlatıyor. Cüzünüzü okumaya başlarsınız, ama uykuların en tatlısı bastırıverir birden. Gözleriniz kapanır, babaanneniz elinizdeki cüzü alır, içerideki odaya geçersiniz. Harika! Rahatça uyuklayabileceğiniz bir kanepe. Gün eskiyip ikindiye yaklaşırken o eski kanepede uzun zamandır hasret kaldığınız huzuru buluverirsiniz.

Madem huzurumuzu bulduk, güzel bir şiirle bu ayı da sonlandıralım olur mu? Aslında burada halalara atfedilmiş bir şiiri paylaşmak isterdim, ama o kadar araştırmama rağmen halalara atfedilmiş güzel bir şiir bulamadım. E ne yapalım, şiirsiz mi kalalım? Tabiî ki hayır. Yahya Kemal’i ağırlayalım bu sefer. “Ses” şiirinin bir kısmını hep beraber okumaya çalışalım.

His var mı bu âlemde nekahat gibi tatlı

Gönlüm bu sevincin heyecanıyla kanatlı

Bir taze bahar âlemi seyretti felekte,

Mevsim mütehayyil, vakit akşamdı Bebek’te,

Akşam… Lekesiz, saf, iyi bir yüz gibi akşam!

Tâ karşı bayırlarda tutuşmuş iki üç cam;

Sakin koyu, şen cepheli kasrıyla Küçüksu,

Ardında vatan semtinin ormanları kuytu;

Bir neşeli hengâmede çepçevre yamaçlar

Hep aynı tehassüsle meyillenmiş ağaçlar

Dalgın duyuyor rüzgârın ahengini dal dal.

Baktım süzülüp geçti açıktan iki sandal.

Bir lahzada bir pancur açılmış gibi yazdan

Bir bestenin engin sesi yükseldi boğazdan

Coşmuş yine bir aşkın uzak hatırasıyla,

Aksetti uyanmış tepelerden sırasıyla,

Dağ dağ o güzel ses bütün etrafı gezindi:

Görmüş ve geçirmiş denizin kalbine sindi.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*