En küllî muarrif

İnsanlar olarak şu varlıklar âlemine yaratılış ile girdik. İnsan kervanı olarak dünya çölünde yola çıkmış giderken, kâinat, hikmeti önümüze çıkardı ve bize şu sualleri sordu; “Necisiniz? Nereden geliyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz? Sultanınız kimdir? Hatibiniz kimdir?” Bu sualleri cevaplamak; Yaratıcımızı tanımak, vazifemizi bilmek ve ona uygun hareket etmek ile aynı mânâya geliyordu. Değil mi ki, “Kendini bilen, kâinatı bilir, kâinatı bilen Rabbini bilir”di. İnsanlar arasından, insanlar namına Resul-i Ekrem (asm) çıkıp bu suallerin tümünün cevabını Kelâm-ı İlahî olan Kur’ân-ı Kerîm’in dili ile verdi. Böylece yolculuğumuzu başıboş bir sürüklenme olmaktan çıkarıp, bir gayesi olan, hikmet üzere tayin olunmuş belirli bir istikamete giden bir seyahate çevirdi. Kâinat bize sorularıyla yolculuğumuzun mahiyetini sorgulattı ve gözümüzü açtırdı, Resul-i Ekrem de (asm) sorulan soruların cevabını küllî bir muarrif olan Kur’ân-ı Kerîm’den verip bize muallimlik etti. Her ikisi de bize tanımamız gerekeni tanıma hususunda bir muallim oldu. Fakat her ikisi de dersini Kur’ân’dan almış ve öyle muallim olmuşlardı insanoğluna. Kâinat Kur’ân’ın bir tefsiri, Resul-i Ekrem (asm) ise onun hem muallimi, hem en zeki muhatabı, hem de en büyük mucizesi idi. Bu yönü ile Kur’ân, küllî muarriflerin en temeliydi, çünkü kelâm-ı İlahî ve kelâm-ı Ezelî’ydi. Çünkü “yaş ve kuru ne varsa apaçık onda yazılmış”tı.

Âyetü’l-Kübra’da, “Kâinattan Halık’ını soran seyyah”ı bilirsiniz. Kur’ân’ın bir âyetinden yola çıkarak kâinatı dolaşan ve Halık’ını arayan bu seyyah, bütün cevaplarını yine Kur’ân-ı Kerîm’de bulmuştu. Çünkü merakla dolaştığı ve taharrî ettiği kâinatı, en güzel ve en hikmetli anlatan şey Kur’ân-ı Kerîm’di. Kendisi de küllî bir muarrif olan kâinatın muarrifi de Kur’ân’dı çünkü. Öyle bir muarrif ki, beşerin kemâli, insaniyetin ve İslâmiyet’in hakikî timsali ve insanların muallimi olan Resul-i Ekrem (asm) dersini ondan alıyor ve Müslümanlara ondan ders veriyordu.

Peki, Kur’ân-ı Kerîm’in bu küllîyeti nereden geliyor? Elbette kelâm-ı İlahî olmasından geliyor. Âyette de belirttiği gibi; “Rabbimin sözlerini yazmak için bütün denizler mürekkep olsa, hatta bir o kadarını daha getirip ilâve etsek, Rabbimin sözleri tükenmeden o denizler tükenirdi.” (Kehf, 109)

Evet kelâm-ı Ezelî’den gelen Kur’ân-ı Kerîm, o kadar hakikat doludur ki, küllîyeti kâinatı kuşatmıştır. Kâinatın bütün sırlarını her harfine bir kitap yazılacak şekilde Kur’ân-ı Kerîm’de derc eden Rabbimiz, bu sırların anahtarlarını da başta Resul-i Ekrem (asm) olmak üzere, ehl-i tahkik, nazarı müdakkik, hikmet sahibi ve ilimde derinlik sahibi olan kullarının dimağlarının cebine koymuştur. Bu anahtar sahipleri olan müstakim akıllar ise, bu geçen on dört asırda derslerini Kur’ân’dan alarak yüz binlerce cilt tefsirler telif etmişlerdir. Bu tefsirlerin hepsi Kur’ân denizinin ancak bir damlasını ihtiva edebilmiş ve Kur’ân’ın küllîyetini mu’cizevî bir tarzda ispat etmiştir.

Belki de küllîyeti hürmetinedir, Kur’ân-ı Hâkim’in her harfine on hasene, hatta hususî vakitlerde, yüz, bin ve otuz bin hasene verilmesi. Belli ki bu yüzden Leyle-i Kadir bin aydan daha hayırlı ve yılın en nuranî gecesidir, buna hürmeten Kur’ân-ı Kerîm’in nüzul ayı olan Ramazan on bir ayın sultanı ve senenin en kârlı zamanıdır ve yine bu nedenledir ki, Kur’ân ahlâkı ile ahlâklanmış ve dersini Kur’ân’dan almış olan Resul-i Ekrem (asm), beşerin en kıymetlisi, en hayırlısı ve her konuda insanlığın üstadıdır. Bu nedenle yegâne Üstadı Kur’ân olan Risale-i Nur Külliyatı, başta müellifinin ve bütün talebelerinin tasdiki ile ahir zamanın en parlak yıldızı ve Kur’ân’ın çelik bir zırhıdır. Çünkü Risale-i Nur baştan başa Kur’ân’ın i’cazının beyanıdır. Müellifi olan Bediüzzaman, Kur’ân’ın halis bir tilmizi ve nuranîyyet ile müsemma Nur Talebeleri’nin üstadıdır. Çünkü Risale-i Nur’un üstadı her ciheti nuranî olan Kur’ân’dır ve Risalelerin bütünü Nur-u Kur’ân’dandır. Nur Talebeleri’nin gözünde de en yüce makam Kur’ân’ındır ve Risale-i Nur Kur’ân tefsiri olduğu cihetle Kur’ân’a âyine olduğu derecede kıymettardır.

Üç büyük muarrifin en küllîsi ve her şeyi ihtiva eden Kur’ân’dır. Kur’ân, kâinatın ve kâinattaki tezahür-ü esmanın tarif edicisidir. En küllî muarrif olan Kur’ân-ı Kerîm’in asra uygun mânâsını hakkıyla anlamak isteyen, Kur’ân’ın bu asırdaki tarif edicisi ve hakikî bir tefsiri olan Risale-i Nur’u arasın. Bulduğu anda Risale-i Nur penceresinden Kur’ân deryasına dalsın.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*