Kur’ân’ı öğrenmelisin!

Henüz hayatının baharındasın. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan önemli bir merhale atladın, sadece bir basamaktı geride bıraktığın ve bir adımdı yol aldığın. Geçirmişliklerinle, pişmanlıklarınla, vazgeçmelerinle, yarıda bıraktıklarınla bir gelecek kurmaya çalıştın. Çabaladın, “her şeyi değiştireceğine” inandırıldın, üniversite hayâlinle yatıp kalktın, yanıp tutuştun.

Uzun bir maraton diyorlar şimdilerde bu serüvene. Dünya uğruna ulaşmak istediğin hayâllere bu yoldan başka yokmuş gibi gösteriyorlar, ama olsun! Belki de senin için böylesi hayırlıdır.

Her şey bir yana, hüsn-ü niyetin midir bilinmez, dünya umuru henüz sisliyken sana bir hediye koymuştu kader-i İlahî bu son basamağında.

Birileri ile tanıştın bu basamakta, daha önceden de karşılaşmış, çay içmiş, muhabbet etmiş, güzel vakitler geçirmiş gibi hissettiğin ya da hissettirildiğin birileriyle. Bir anda ısındın onlara, yıllarca berabermiş gibi başladı ilk konuşman. Ne kelimelerin yabancılık çekti onlara, ne de kalbin.

Dillerinde bir güzel hakikatler terennüm ediyordu ki; işte ona bayılıyordun. Bir çay içişiniz vardı ki beraber; ‘Hiç böylesini içmemiştim’ dedirtir adama! Ellerinde bir kırmızı kitap vardı ki, hiç böyle şeyler görmemiştin başka kitaplarda.

Sana ahireti, ölümü, kaderi, Allah’ı, hayrı, şerri, istikameti, sadakati, sebatı, kahramanlığı ve dahasını hiç bu kadar güzel anlatan olmamıştı. Eminim!

Nereden mi biliyorum? Ben de aynı hisleri yaşadım çünkü, daha milyonlar var emin ol! Kimisi senin gibi hayatının baharında, kimisi daha çocukken, kimisi anne karnında, kimisi Hz. Azrail’e en yakın olduğu zamanlarda.

İsmi Risale-i Nur o kitapların. İtiraf et, çok zorlandın ilk zamanlar telaffuzunda.

En önemlisi de ne biliyor musun? Yıllar yıllar evvel bir büyük infilak ve inkılâp oldu, Kur’ân’ın etrafındaki surlar yıkıldı. Bizi, bin sene Ezelî Kelâm’ın bayraktarlığını yapmış bir coğrafyanın evlatlarını yabancılaştırdılar, soğuk duvarlar ördüler Rabb’in Kelâmı ile aramıza. Yıllarca süren bu tahribat, memleketin gencecik evlatlarını dinsizlik cereyanlarının ellerinde oyuncak etti. Önce kalbini ve aklını aldı ve sonra artık hiçbir işe yaramayan bedenlerindeydi sıra. Bu tahribat sana kadar ulaştı ve ne yazık ki hâlâ devam ediyor. Bir düşün bakalım hangi tuzakları teğet geçtin. Kimler seni o müthiş tehlike ve dehşetli tuzaklardan muhafaza etti. (Bu cümle sırlıdır dikkatle oku!)

Artık dünya o kadar cazipti ki, amme cüzünü bir şekere değiştirdin çoğu zaman. Öğretme gayretinde olanların eksik ve aksak yönleri çoğu zaman bahanen oldu. Bir yaz tam öğrenmiştin ki, okul başladı.

“Hay aksî, keşke devam etseydim!”

Başta da dedim ya, geçirmişliklerinle, pişmanlıklarınla, vazgeçmelerinle, yarıda bıraktıklarınla bir gelecek kurmaya çalıştın. İşte onlardan birisiydi bu.

Belki içinde ukde kalan.

Kur’ân’ı öğreneceksin arkadaşım!

İçinden haykıran ses bu! Evet, hakikat deryasına merhaba dediğinden beridir, içinden nefsine haykırdığın ses bu! Mânâsına nüfuz ettiğin gibi lafzına âşık olacaksın. Yeri gelecek Kur’ân’da ki tevafukat seni mest edecek.

Dünya umuruna binlerce kelime öğrendin, “ahmak” hitabına mazhar olmamak için hiç olmazsa “Bismillah, Elhamdülillah, Allahuekber” gibi mübarek kelimelerin mânâsını öğreneceksin, lafzını hatırlayacaksın bir o kadar. Utana sıkıla sırtından terler boşalırken, umuma okuduğun Nur Risalelerinin Arapça bölümlerini de  tek tek okuyacaksın. Yeri geldiğinde takılacaksın, ama yılmayacaksın. Okuyanlar anasının karnında öğrenmedi ya! Düşmeden yürümeyi kim öğrenmiş? Hem birisi demiş, “Eğer bir nokta-i istinad bulsam, küre-i zemini yerinden oynatırım.” Ümitsizliğe kapılma öğrenemiyorum diye! Tesiri azîm istiyorsan bu şart, emin ol. Kur’ân nedir, diye sorduğunda “Şu âlem-i insaniyetin mürebbisi ve insaniyet-i kübra olan İslâmiyet’in mâ ve ziyası ve nev’-i beşerin hikmet-i hakikîyesi ve insaniyeti saadete sevk eden hakikî mürşidi ve hâdîsi ve insana hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı dua, hem bir kitab-ı hikmet, hem bir kitab-ı ubudiyet, hem bir kitab-ı emir ve davet, hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı fikir, hem bütün insanın bütün hacat-ı maneviyesine merci’ olacak çok kitabları tazammun eden tek, câmi’ bir Kitab-ı Mukaddes’tir” diye 25. Söz’den aldığın dersle eminim kalbin pır pır oluyor. Uzun bir serencam Nur Risalelerinin tesiri…

Rabb’in Kelâmı’na yabancı bir nesil küfür bataklıklarında boğulurken, nurlu bir el uzandı onlara, diğer elinde siyaset topuzu olmayan bir el. Hani, ‘nurla beni çekecek topuzla vuracak’ endişesi vermeyen.

“Kur’ân öğretmek nasıl olur, önemi nedir?” diye soruyorlar. Zaten memleketin en ücra köşelerine kadar öğretmeye gönüllü binler var ve o binlere yüz binler talebe. Âcizane tesbitim, öğrenen yüz binlerin “Ben kimim? Nereden geliyorum? Nereye gidiyorum?” sorularına iknâ edici cevaplar bulabilmesi gerekiyor. Nitekim Ezelî Kelâm da bu sorulara cevap veriyor. Kur’ân ile arasına tuğla örenlerin duvarlarını parça parça edecek Nur Risaleleri ve onun hizmet tarzı olan müsbet harekettir ve etmektedir. Şimdi o soranlara ben soruyorum: “Tanıştığın Nur yüzlüler manen Kur’ân’ı öğren demiyorlar mı? Yanlarında geçirdiğin her dakika seni Kur’ân’a yaklaştırmıyor mu? Okuduğun her sayfa Nur Risalesi Kur’ân’ı anlatmıyor mu?”

Ben inanmışım ki, bu dairenin içinde bulunan herkes farkında olmadan Kur’ân okyanusunun derinliklerine ilerliyor. İhtiyaç hissettiği dakikada lafzına da yapışıyor. Zira onu dinlerken huzur buluyor. Onu okurken kendine geliyor.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*