Salih amel haktan geçer

Kur’ân-ı Kerîm’de çoğunlukla imandan hemen sonra zikredilen ehemmiyetli bir kavram salih ameldir. Çok geniş ve küllî bir kavram olan salih amelin, İslâm literatüründe kesin bir tanımı, keskin bir sınırı yoktur. Çünkü salih amel zamana, mekâna, fıtrata ve vaziyete göre değişiklik gösterebilecek nitelikte bir kavramdır.

Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nuriye adlı eserinde salih amel kavramına sabit bir tanım getirmiş, salih amelin tespiti için elimize mühim bir ölçü vermiştir. Bediüzzaman’a göre salih amel; “maddî ve manevî hukuk-u ibada tecavüz etmemekle, hukukullahı da bihakkın ifa etmekten ibarettir.”1 Bu tanım salih ameli gerçekten ihtiyacı olan bir çerçeveye oturtmuş ve her zamanda ve her koşulda tatbik edilebilecek bir ölçüye büründürmüşür. Salih amel kavramını hak ve hukuk ekseninde tanımlayarak, hem kul ve yaratıcı arasında hem de kulların kendi arasında hiçbir salih ameli ihmal etmeyecek derecede tespit etmiştir.

Hukukullah, kul ile yaratıcısı arasındaki hak dengesini ve kulun Rabbine karşı takınması gereken vaziyetleri ve vazifeleri, kulun temel sorumluluklarını ve borcunu tanımlayan bir kavramdır. Hukukullahı îfa eden bir kul Rabbinin emrettiği bütün ibadetleri bilfiil yapar ve nehy ettiği haramların tümünden, küçük büyük ayırd etmeden kaçınmaya çalışır. Kaçınamadığı haramların da günah olduğunu kabul edip nedamet ile tövbe ve istiğfar ile rahmetine dayanıp yardım ister. Hukukullaha tam mânâsı ile riayet eden bir insan salih amel kavramının çoğunu yerine getirmiş olur. Buna ek olarak Yaratıcı’nın koyduğu hukuka göre amel eden bir insan, hak ve hukuk noktasında da bir denge bulur ve adaleti hakkıyla tatbik edebilir. Hukukullaha hakkıyla riayet eden bir insan başkalarına tahakküm etmeye çalışmadığı gibi başkalarının tahakkümüne de razı olmaz. Hürriyetinin sınırlarını bildiği gibi başka insanların hürriyetine dokunmaması gereken noktaları da bilir.

Hukuk-u ibad ise literatürde insanlar arasında bulunan, insanlara ait haklara verilen isimdir. Bu haklar başlıca yaşama hakkı, hürriyet hakkı, mülkiyet hakkı gibi haklar ve buna benzer şahsa ait haklardır. Kendine ait bu hakları muhafaza etmek de insanın temel haklarından birisidir. Fakat hukuk-u ibad aslında sadece insan haklarından ibaret değildir. Kul hakkı mânâsına gelen hukuk-u ibad Allah’a kul olan herkesin hayat mertebesi, cinsi, nev’i fark etmeden bütün kulların hakkı demektir. Bu bağlamda hayvanların ve bitkilerin hakları da dâhil olmak üzere bütün yaratılmış mahlûkatın hakları hukuk-u ibad içerisinde dâhildir.

Kul hakkı mânâsındaki bu geniş hukuk-u ibad tanımını yaptıktan sonra aklımıza bir soru geliyor. Hakları kapsamında insanlar çoğunlukla hukukunu muhafaza edebilirken, kuvveti ve kudreti ya da aklı olmayan kulların hukuku nasıl muhafaza edilecektir? Bir hayvanı zulme uğramaktan, bir bitkiyi tahrip edilmekten ne muhafaza edecektir?İşte burada karşımıza yine salih amel kavramının tamamlayıcısı olan hukukullah çıkıyor. Hukukullah olarak tespit edilen vicdan kaideleri çerçevesinde kâinatta zulme en fazla istidadı olan insan cinsi sınırlandırılıyor ve diğer mahlûkata zulmetmesi engelleniyor. Küçük büyük ayırt etmeden her hakkın savunulmasını esas alan ve mutlak adaleti sağlayan hukukullah bu ciheti ile hukuk-u ibadı muhafaza ediyor ve kul hakkının muhafazasının yolu hukullaha riayet etmekten geçiyor. Böylece umumun hukukunu muhafaza eden hukukullah, hukuk-u umumîye sırasına geçiyor. Hakkını korumaya kuvveti olmayan acizlerin hakkı ve hukuku hukukullah kaideleri ile muhafaza ediliyor.

Salih amel, hukukullah ve hukuk-u ibad kavramları bir arada değerlendirildiği zaman anlaşılıyor ki; salih amel en önce insan haklarına ve Yaratıcı’nın emirlerine riayet etmek, kimsenin hukukuna tecavüz etmemek ve kendi hakkının sınırlarını da bilmektir. Salih amel en evvel kul hakkına riayet etmektir. Üzerinde kul hakkı olanın Cenab-ı Hakk’ın rızasına mazhar olamaması da bu yüzdendir. Hukuk-u ibad ise hukukullahtan geçer, çünkü umumun hukukunu muhafaza edecek, mazlumu zalimin tasallutundan kurtaracak, zayıfların ve acizlerin hakkını koruyacak küllî kaideler olmadan hukuk-u ibadın muhafaza edilmesi çok da mümkün değildir.

Kur’ân-ı Kerîm’de imandan sonra çoğunlukla zikredilen bir kavramın salih amel olması, Bediüzzaman’ın salih amel tanımı ile hak ve hukuka riayetin ne kadar ehemmiyetli olduğunun, kul hakkının Cenab-ı Hakk’ın katında ne kadar mühim olduğunun önemli bir göstergesidir. Bu yönüyle denilebilir ki; salih amelin en güzel ciheti kul hakkına riayet etmek, zulmetmemek ve hukukullah ile çizilen kesin çizgilerin dışına çıkmamaktır. Salih ameli bu şekilde anlayıp tatbik etmek Müslümanların arasında hakikî adaletin yaygınlaşmasına ve İslâm dininin insanlığa adalet ve hürriyet noktasında rehber olmasına vesile olacaktır.

Dipnot:
1) Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nuriye, Yeni Asya Neşriyat, 2017, s. 129

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*