Selamlar herkese!
Bu ay, Mersin’e uzak ya da yakın herkesin bilmesi gereken konular uzerine yeşilimsi bir sohbet yapmak istedim. Neden nükleer santral bir kurtuluş gibi gösteriliyor? Neden tehlikeleri konusunda halk bilinçlendirilmiyor? Ve en çok üzerinde düşünülmesi gereken soru, neden halka rağmen, doğaya rağmen ‘bu yapılacak’ deniliyor?
Akkuyu, ne yazık ki ne olduğu anlatılmadan halkın önüne sürüldü sevgili yeşil insanlar. Bu yazının başlığını görünce kafanızda belirsizlikler dolaşabilir. Çünkü bilinçli, kaynağa dayalı ve net bilgiye ulaşmak isteyenlerin önü de kesiliyor. İnternet sitelerinde veya diğer yazılı kaynaklarda reklamvari, sadece güzellikleri üzerine müjdeli haberler yapılıyor. Ama radyoaktivite Türkiye’nin çok çok uzak ve yabancı olduğu bir konu. Akkuyu hakkında çok dile getirilmeyenlerden bir kaç şey hatırlayalım istedim aslında bunları yazarken, hatırlasak da neyi değiştirebiliyoruz ki, diye de geçiyor içimden ister istemez, ama olsun.
- Şimdi, her ne kadar Akkuyu/Gülnar/Mersin 5. dereceden deprem bölgesi olduğu için risk taşımasa da, şu an nükleer santralin inşa edildiği bölgenin altından bir fay hattı geçiyor. Bu aslında sonucu göz önüne alındığında gözardı edilemeyecek bir risktir denilebilir.
- Santralin Rus payı %51’in altına düşmeyecek şartı var. Yani bu bir Türkiye santrali değil. Ayrıca santrali yapan şirket Çernobil’in sorumlusu “Rosatom” isimli bir firma. Üstüne üstlük dünyada daha önce denenmemiş bir sistem deniyorlar.
- En ucuz teklifi veren alır + yap-işlet-devret modeliyle kurulduğu için daima maliyetten kısılacak. Bu da muhtemel tehlikelerin risk yüzdesini artırmıyor mu sizce de? Ayrıca Türkiye’nin Rusları denetleyebilecek ya da kalite kriteri koşabilecek kapasitede alt yapısı yok olmasına rağmen, “en güvenli teknoloji” gibi reklamlar yapılıyor.
- Elektrik ihiyacının %10’unu karşılayacak kapasitede bir santralden bahsediyoruz. Ülkede ihtiyaçtan fazla elektrik üretimi olmasına rağmen, üstelik kayıp kaçak oranı da %15 olduğu için bu kayıp kaçağın önlenmesine yönelik çalışmaların yapılması akla daha uygun geliyor.
- Doğalgaz satın alımının azalmasıyla Rusya’ya bağımlılığın azalması reklamları da çelişkili. Doğalgaz satın almayıp, Uranyum satın alacağımız için, sadece bağımlılığın adı değişmiş olacak yani.
- Şartların en vurucu maddesi bana göre muhtemel bir kazada Rusya’nın hasarın sadece binde birini karşılayacak olması. Şirket sahibi Rusya, teknoloji sorumluları Rusya, ARGE sorumluları Rusya, nükleer atıkları ülkesine almayan Rusya. Ama hasar sorumlusu Türkiye. Ve Türkiye bunu kabul etmiş bir ülke.
- Uranyum yakıt çubuklarının sürekli olarak soğutulması gerektiği için muhtemel bir elektrik kesintisinde, soğutmanın durmasıyla kısa sürede Fukuşima veya bir Çernobil olabiliriz. Ve Türkiye tüm ülkeyi kapsayan elektrik kesintisinin sebebini bir hafta boyunca bulamamış bir ülke. Türkiye topraklarında (Aliağa), sessiz sedasız radyoaktif gemi sökülüp hurdaları atılan, topraklarında Uranyum işlenip normalin 400 katı radyasyon saçacak hâlde bırakılıp gidilen bir ülke.
- Santral toz saçacağından dolayı, işletme faaliyete geçer geçmez ülkenin muz başkenti olan Anamur’da ve civarda yetişen tüm meyve sebzeye “radyoaktif atık içerir” etiketi getirilecek ve bununla birlikte Türkiye, bırakın tarım ihracatını, kendi yetiştirdiği meyve sebzeyi kendisi yemekten bile korkan bir ülke hâline dönecek. Türkiye en verimli toprakları olan Akdeniz’de bu yapıya izin verdiği için kendi tarımına bir darbe de bu şekilde vuran bir ülke.
- Anlaşma teknoloji transferi de öngörmüyor. Yani bu demek oluyor ki, Ruslar Akkuyu’daki teknolojiyi bize öğretmeyecek. Kendi nükleer silahımızı yaparız, çok da süper olur, diye de ümitlenmeyin yani.
- Ruslara 12,5 Cent’ten 15 yıl alım garantisi verildi. Doların hâlinden hiç bahsetmiyorum zaten, bahsetsem de geçerliliği olmaz, yazının yazıldığı tarihteki dolarla yayınlandığı tarihteki dolar arasında uçurum olması muhtemel ne yazık ki. Yani Türkiye borçlanma üstüne borçlanma ile bu santrali yapmaya çalışan bir ülke.
Tüm bunlar bir Mersinli olan benim ve Türkiye’de yaşayan, nefes alan sizlerin Akkuyu denince ilk akla gelenleri olmalı. Nükleer atıkların bertarafını gelişmiş, gelişmemiş hiçbir ülke başaramadı. Ve Türkiye, 100 binlerce yıl nükleer atıkları bir fay hattı üzerinde depolayacak olan bir ülke.
O zaman çok rahatlıkla diyebiliriz ki, Akkuyu Nükleer Santrali, bir ihtiyaç değil, siyasî bir tercih. Kötü olan TR-Rus ilişkilerini daha iyiye götürme çabası belki de, o kadarını çevre mühendisi bakış açısıyla değil, siyasî ilişkiler uzmanı bakış açısıyla yorumlamak lâzım, benim haddim değil. Ama şu sosyal, siyasî ve bilimsel bir gerçek ki, Akkuyu ihtiyaç değil, hele ki kurtuluş hiç değil. Ve Akkuyu hakkında bir şeyler bilmek isteyen vatandaş, “acaba yapmasa mıydık” diyen milletdaş, “ya başka bir yolu yok mudur enerji ihtiyacı meselesinin” diyen bir insan, vatan haini değildir. Ülkesinin gelişmesini istemeyen bir insan hiç değildir. Akkuyu’nun bizim zorla ittirildiğimiz bir kuyu olmasını düşünmek için çok az bir sorgu meyli yeterlidir. Yapmayın. Bunu yazan parmakların sahibi de en az sizin kadar seviyordur ülkesini. Ve inanın bunu ona millet sevgisi yazdırıyordur.
Sağlıcakla kalın yeşil insanlar…
İlk yorumu siz yazın