Alanım psikoloji olunca, bu ayın konusundan payıma ruhî hastalıklar düştü. Ne var ki, ne ben bir klinik psikoloğum ne de psikolojik rahatsızlıkların sebepleri bir iki sayfalık bir yazıda anlatılacak kadar kısa ve açık. İnsan denen şu acîb mahlûkun bedeni bile tek başına yeterince karmaşıkken, psikolojisi1 arapsaçından beter. Psikolojik rahatsızlıkların sebeplerine dair söyleyeceğim her şey birey düzlemine indiğimizde anlamını yitirme potansiyeline sahip. Dahası, bu yazıda sebepleri üzerine konuşmanın ne kendime ne de size pek bir faydasının olmadığı kanaatindeyim.
Konu başlığı üzerine düşünür, farklı açılardan ele almaya çalışırken, şöyle bir tefekkür silsilesi başladı zihnimde. Herhangi bir psikolojik rahatsızlık için bir sürü sebep bulabiliriz. Taşıdığınız genetik materyal, doğduğunuz zaman ve mekân, içinde bulunduğunuz kültür, aile yapınız, tükettiğiniz gıdalar, spor yapıp yapmadığınız, annenizin size hamileyken yaşadığı stres, kullandığınız ilaçlar, mesleğiniz, yaşınız vesaire vesaire… Bu listeyi sayfalarca uzatmak mümkün ve literatürü her kontrol ettiğimde yeni bir şeyler daha ekleyeceğimden adım gibi eminim. Bu kadar sebebi görünce gerçekten boğulacak gibi oluyorum. Derin bir ümitsizlik ve “biz bu kadar şeyle iyi hayatta kalmışız” düşüncesi gelmiyor desem yalan olur. Ancak bunların hepsi sonuç itibariyle sebep. Aslında tesirsizler ve perde olmaktan başka vazifeleri yok.
O zaman neye perde tüm bunlar?Bir rahatsızlık bana ne anlatır? Asıl sebebi nedir, niçin vardır? Bir sorundan ne öğrenebilirim? Diye düşünürken aklıma geldi. Psikolojik rahatsızlık dediğimiz şey en kaba2 tabirle; insandaki bir özelliğin/hâlin diğerlerinden baskın duruma gelip kişinin günlük yaşayışını zorlaştıracak duruma gelmesi. Kendi başına veya dışarıdan yardımla (terapiyle) yapılan derin bir enfüsî tefekkür, kişinin kendisini tanımasını ve sorununun ne olduğunu, hangi yöne meylettiğini anlamasını sağlar. Zaaflarını ve kusurlarını tanıyan insan, onlarla başa çıkmanın ilk adımını atmış olur. İkinci adım, bana göre bu kusurları kabullenmektir. İnsanın bu dünyadaki amacı Yaratıcısını bilmektir ve bunu ancak yaratılmışlar üzerinden yapabilir. Kendi kusurları, ruhî bunalımları, kalp sıkıntıları hep O’ndan haber verir. İrade alanı oldukça sınırlı olan insan, kendi ruh durumunu düzenlemekten bile aciz. Bu durumda yapılacak tek şey, belki de kusurunu ve zaafını tam bilip kabul etmek.
Bu konuyla ilgili eklemek istediğim bir nokta var ki, çok ehemmiyetli olduğunu düşünüyorum. Kimi zaman çevremde insanların, psikolojik sıkıntıları küçümseyerek iman zaafiyeti olarak değerlendirdiklerini görüyorum. Başkasının imanı hakkında yorum yapma ve bilmediği konuda ahkâm kesme cüreti bir yana, bu tarz yorumlar insanları ümitsizliğe itecek ifadelerdir. Risale-i Nur’a baktığımda yer yer Bediüzzaman’ın çok ağır, ümitsiz, nerdeyse ciddi bunalım diyebileceğim ruh hâllerine girdiğinden bahsettiğini görebiliyorum. Kur’ân’a ciddi talebe olmuş bu büyük âlim, kimilerinin iman zayıflığından diyeceği hâllere girmiş, çünkü o bir insan. Kendi zayıflığını bilmiş ve o zayıflığının içinden Yaratıcısına ulaşabileceği bir yol aramış. Netice olarak o hâlden hem kendi imanını kuvvetlendiren hem de başkalarının imanlarını kurtaran meyvelerle çıkmış.
Psikoloji biliminin önüme serdiği o korkunç sebepler denizi, yaşadığım sıkıntıların imanımı kuvvetlendirmek, aczimden yol bulmak için olduğunu düşününce bir avuç suya dönüşüyor. Elhamdülillah, çürük kalbimde leziz meyveler yetiştiriliyor.
İlk yorumu siz yazın