Alâkamız nedir?

Sınırları henüz keşfedilemeyen evrende, sayısına bilimin dahi kesin bir rakam sunamayıp tahminî veriler sunduğu galaksiler ve o galaksiler içinde yine çok sayıda gezegen bulunmaktadır. Tahminî rakamlardan bahsedecek olursak, galaksimiz büyüklüğünde yaklaşık 300-500 milyar civarı galaksi olduğu söylenmektedir. Yalnızca Samanyolu Galaksisi’nde 17 milyar (boyutu Dünya’ya yakın olan) gezegen olduğu varsayımı hesaba alındığında, bir anda hayret içerisinde kalıyor insan.*

Evet “insan”. Uçsuz bucaksız feza âleminde, mükemmel bir sistemle işlettirilen hayatın ve canlılığın olduğu Dünya’da gözlerini açan ve varlık sahnesinde maddesel boyutundan ziyade zihinsel yetenekleri ve hissî donanımları gibi onu kendisi haricindekilerden açık şekilde ayıran özellikler ihsan edilmiş olan “insan”. Madde okyanusunda bir damla olan “insan”.

Varoluşunu maddeten kâinat sahnesinde kapladığı cisminden ziyade, fıtratına ve ruhuna yerleştirilen zihinsel-hissî donanımlarına ve var edilişinin nihâî gayesine borçlu olan “insan”. Aksi hâlde uçsuz bucaksız fezada bir nokta kadar olan varlığından bahsetmek ne mümkün. Mevlânâ Celâleddin’in dediği gibi “Okyanusta bir damladan ibaretim sanma, bir damlanın içinde koca bir okyanussun.”

Peki, insanın kendi cinsinden olan diğer insanlarla ve kendisinden hariç olan diğer tüm varlıklar ile alâkası nedir?

Bediüzzaman Hazretleri’nin ifade ettiği gibi “Kimin himmeti yalnız nefsi ise; o insan değil. Çünkü; insanın fıtratı medenîdir, ebnâ-yı cinsini mülâhazaya mecburdur. Hayat-ı içtimâîye ile hayat-ı şahsîyesi devam edebilir.”1 İnsan fıtraten medenîdir. Medeniyet kelimesi Arapça Medine (şehir) kelimesinden türemiş olup ‘toplumsal yaşam’ı ifade etmektedir. Malûmdur ki, insan tekil bir tarz ile diğer insanlardan bağını tamamen koparıp yaşayamaz. Çünkü ihtiyaçlarını tekil bir şekilde karşılayamaz. Misalen soframıza gelen bir ekmeği düşünelim. Buğdayı yetiştiren çiftçiden, buğdayın un hâline getirilmesinden, fırında yoğrulup satışa sunulmasına kadar geçirdiği serüveni göz önüne alalım. Yalnızca gıda ihtiyacımızın küçük bir kısmını karşılayan ekmek için üç ayrı sektöre (tarım-sanayi-satış) ihtiyaç var. İnsanın diğer ihtiyaçlarını (bilim-sanat-ticaret-hizmet-imaret vs.) düşündüğümüzde anlaşılıyor ki, insanlık tekil bir şekilde hayatını fıtratına lâyık bir tarzda idame edemez. Ve insanın şahsî hayatı ancak toplum hayatı ile devam edebilir.

Bunun yanı sıra insanın, diğer insanlar ile alâkadarlığı yalnızca maddesel ihtiyaçları doğrultusunda, maddî menfaat odağına dayalı bir tarzda değildir. Çünkü insanın ihtiyaçları maddeden ibaret değildir. Nitekim Amerikalı Psikoloji Profesörü Abraham Maslow 1943 yılında yaptığı bilimsel çalışma olan “İhtiyaçlar Hiyerarşisi”** adlı meşhur çalışmasında, insanın, maddesel ihtiyaçlarını alt basamaklarda sınıflandırıp, düşünce ve duygu dünyasına hitap eden ihtiyaçlarını (sevgi ve ait olma/değer verme) daha üst basamaklarda konumlandırmıştır. Bu çalışmada bahsi geçen ihtiyaç basamaklarından sevgi ve ait olma basamağı, insanın başka insanlarla arasında oluşturduğu karşılıklı ilişkileri nazara vermektedir. Çünkü insanın fıtratı iletişime, paylaşmaya, beraberliğe yatkındır ve kendi cinsinden olan diğer insanlardaki bu yatkınlık, karşılıklı etkileşime ve insanlar arasında sosyalite olgusuna vesile olmuştur. Sonuç olarak insan, fıtratının gereği olarak diğer insanlarla etkileşim hâlindedir.

İnsan, insanla olan alâkadarlığıyla beraber bir de kendi cinsinin dışındaki varlıklarla, yani kâinatla alâkadardır. Bediüzzaman’ın ifadesiyle “İnsan, kâinatın ekser envâına muhtaç ve alâkadardır.”2 İnsan, kâinatın birçok nev’ine hem muhtaçtır hem de onlarla alâkadardır. İnsanın hayatını idame edebilmesi için, kudretinin yetişemediği koca gök cisimlerinin yörüngelerinde vazifelerinde bulunmaları gerekmektedir. Nefes alabilmesi için atmosfere ve canlılığa ihtiyacı vardır. Gıda ihtiyacının temini için bitki ve hayvanlara ihtiyaç duymaktadır. Ve sayamayacağımız birçok ihtiyacı için kâinatta halk olunan varlıklara ihtiyaç duymaktadır. Fakat insanın kâinatla alâkadarlığı yalnızca ihtiyacından ileri gelmemektedir.

Bu meylin belki en önemli sebeplerinden biri insandaki ‘anlam istemi’dir. Anlam istemi kavramı, 90’lı yıllarda Victor Frankl’ın Psikoloji alanında kuramsallaştırdığı3 bir terim olup, insanın temel motivasyonunun anlam aramak olduğunu ifade etmektedir, Evet insan, kendisi başta olmak üzere bir parçası olduğu kâinatı da anlamlandırmak ister.

Kimim? Neciyim? Bu âlem nedir? Bu muazzam faaliyetlerin sebebi nedir? Bu kusursuz sanat, düzen, işler nedendir?

Yani insan bu anlam arayışı dolayısıyla da kâinatla alâkadardır. Evet, yokluktan varlık sahnesinde var edilen bu âlem; sonsuz kudret sahibi olan Cenab-ı Hakk’ın isim ve sıfatlarının okunacağı bir mektup olduğundan, insanın fıtratına aramak fiili dercedilmiştir. Nasıl ki aranılacak bir şey yoksa arama fiili anlamsız oluyor. Öyle de bu soru işaretlerinin gayet kıymetli, iknâ’ edici, ruha şifa veren cevapları da O’nu tanıttıran küllî muarriflerde ve o büyük öğreticileri düşünce dünyamıza yaklaştırmaya vesile olan eserlerde saklıdır. Yeter ki insan, fıtratındaki bu ulvî alâkadarlığı süflî hevesatın esiri etmeyip ne aradığını unutmasın. Çünkü ‘aradığını bilmeyen, bulduğunu anlayamaz.’4 İnsanı, insaniyet hazinemizi, kâinatla olan bağımızı doğru mânâda anlamak ve anlam istemimizin gerçek tatmini olan hakikati arayıp bulmak temennisiyle.

*Konuyla ilgili harika bir tefekkür belgeseline buradan erişebilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=17jymDn0W6U
**Konuyla ilgili bilgi için: https://www.guncelpsikoloji.net/kisilik-kuramlari/maslowun-ihtiyaclar-hiyerarsisi-5-temel-ihtiyac-h5577.html
Dipnotlar:
1) Hutbe-i Şamiye, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2016, s. 77
2) Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s. 356
3) Psikoterapi yaklaşımı olan logoterapi.
4) Bernard Shaw

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*