Dünyayı kurtarmak meselesi

Dünyayı kurtarmak meselesi, aslında dünyanın durumunu dolayısıyla bizim içinde bulunduğumuz durumu fark etmek, kavramaya çalışmakla başlar. Neden dünya bizim için bu kadar önemli ve neden onu kurtarmalıyız? Önce bunun üzerinde düşünmek gerek. Aslında somut düşününce çok basit, çünkü içinde biz yaşıyoruz. Yani aslında insanın nefsi dünyayı düşüncesizce harcar ve yıpratırken, çok basit bir düşünce farkıyla, sadece kendimizi düşünüyorsak bile kâinata saygılı olmamız şart oluyor. Bir de bırakın bunları bir kenara, Yaratıcı yarattığına saygısızlık ettirmez, müsaade ettirmez. Uzun vadede bu tahribatın faturası yine insana kesilecektir zaten. Bu bakış açısı da insanı birçok tahribattan alıkoyabilir.

İnsan kâinatın düzenini bozan tek unsur. O zaman dünyayı kurtarmak insanla mücadele etmekten geçiyor. İnsanın neyiyle ve nasıl mücadele edeceğiz peki? Onun dünyaya zarar veren yönleriyle. Şöhret sevgisi, hırsı, sınır konulamamış iştahı, arzusuyla. Hele ki bu asırda… İnsanlık tarihi hiçbir zaman diliminde, insanın bu kadar ilgi çekme arzusuna, kendini bu derece başkasının beğenisine sunmasına, dışarıdan gelen ilgiye muhtaçlığına şahit olmuş mudur, sanmıyorum. Giydiklerimiz, gördüklerimiz, meraklarımız, yediklerimiz içtiklerimiz, hatta sevgilerimiz bile başkasının beğenisine göre şekil almıyor mu? İnsan, bu konuda bu kadar ileri gidebilmişken, kâinatın düzeninin korunması gibi bir konuyla da pek ilgilenmiyor, çünkü kendini merkeze koyuyor. Konu biraz insan ve toplum bilimine kayıyor, benim haddim değil yorum yapmak, ben sadece yeşil yaşamanın ve bu dünyayı kurtarmak fikrinin felsefesini tartışıyorum kendimce.

Tüm inanışların temelinde basit ve sade yaşam övülmüş ve tavsiye edilmişse de insanın lüks merakı onu daima israfa sevk eder. Bu nedenle kâinatın karşısındaki en büyük tehlike insandır. Mesela, büyük devletlerden biri elindeki nükleer bombalarla tüm yaşamı yok edebilir. Hâlâ açlık ve susuzluktan ölen milyonlarca kişi varken, günde 600 litre su, kilolarca katkı maddesi tüketen uygarlıklar var. Bir de bu tüketilecek şeyler 1 kilo ise 10 kilo çöp çıkarır. “Çöp” de insanın ilginç bir icadıdır. Herhangi bir şeyi işe yaramaz hâle getirebilen tek canlıyız. Bir şeyi tüketip ondan daha büyük olan ambalajını yaşayan doğaya atıp işlemin karesini alıyoruz.

İnsan, lüks merakı ve nefsi için yaşadıkça bu onu daha da canavarlaştırmaktadır. Arzuların tatmini için savaşırken neleri kaybettiğiyle ilgilenmez, çünkü alacağı hazzın peşindedir. Peygamber Efendimiz (asm) her canının istediğini yemeye bile israf demişken, bizim, bırakın midemizi, gözümüzü doyurmak için sofralar kurmamız gibi. Tabiî ki dünyayı kurtarmak niyeti en başta israfla mücadele ile başlıyor, fakat israfla mücadele edebilmek için insanın nefsini dizginleyebiliyor olması gerekiyor. Dünyayı kurtaracaksam, onu önce kendi nefsimden kurtarmalıyım. Nefsim, kâinattaki tüm yaratılmışların hakkı için kendine alabileceği bir kıyafetten vazgeçebiliyor mu acaba? Veya diğer türlüsü zahmetli geldiği için kullan-at mantığından vazgeçiyor mu?

Bu fikir, çok heyecanlı, büyük şeyler yapabileceğine inanan bir aktivistin sözleri değil. Sadece üzerimizdeki bir mesuliyete tekrar değinmeye çalışan, farkındalığını canlı tutmaya çalışan sıradan bir insan yazıyor bunları size. Benim günlük hayatımdaki seçimlerimle dünya kurtulmaz. Ama işte bir önceki cümlenin iki ucu var. Bir ucu “şu kullandığım plastik poşeti kullanmazsam mı kurtulacak sanki dünya” deyip boşvermişlik. Diğer ucu da “ben dünyayı kurtarırım, çünkü en iyisini ben bilirim” deyip yine bir nefs tatmini. Biz iki ucun tam ortasında kalabildiğimiz sürece hem kendimiz hem tüm yaratılmışlar için kâra geçmiş sayılacağız. Evet, belki bu poşeti kullanmadım diye dünya kurtulmayacak. Ama ben farkındalığımı artırdığım ölçüde mesul olmayacağım. Ve o zaman aslında kullanmadığım her plastik için ben kurtulmuş oluyorum ve biliyorum ki, ben kurtulursam dünyam da kurtulur. O zaman dünyayı ne kurtarır? Dünyayı, neye hakkı olup neye olmadığını kavrayan insanlar kurtarır. Kendiyle beraber tüm yaratılmışları seven kalpler kurtarır. Ve umut kurtarır. Umudun en büyük kaynağı, gücü her şeye yeten bir varlığı bilip onu hissetmekse, en umutlu olanlar, Allah’ı en çok tanıyanlardır. Unutmayın ki, kâinata yine bir şey olmaz. Yaratan yarattığını muhafaza eder, ama zarar veren de cezasız kalmaz.

Farkındalığımızın bizi mesuliyetten kurtarması duasıyla…

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*