Martı Jonathan Livingston

Selamünaleyküm Keçeli. Bu ay dikkatini ‘okumak’ kavramı üzerine çekmek istiyorum. Mesela, karın üzerinde yürüyen bir kedinin ayak izlerini okumak… Okumanın, harfleri okumaktan ibaret olmadığını hatırlatmak istiyorum aslında. Bu ayki kitabımızı da bu bakış açısıyla ele alacağız inşaallah.

Şimdi kitabımıza gelelim. Bu ay kitaplığımızda Martı kitabı var. Martı Jonathan Livingston. Asıl mesleği pilotluk olan Amerikalı yazar Richard Bach, diğer bütün kitaplarında olduğu gibi Martı kitabında da ‘uçmak’ metaforunu kullanmış. Uçmak, özgürlük, gökyüzü, hayata gereksiz sınırlar koyan gereksiz kurallar gibi konular üzerinde duruyor Bach.

Bu kitabı okurken neyi düşündüm biliyor musun Keçeli? ‘Kitapların hepsi insanlar için yazılmıştır, sonuçta bir martı bu kitabı okuyabilecek kabiliyette değil’ dedim. Sonra kendimi Martı Jonathan olarak hayâl edip öyle devam ettim kitabı okumaya ve daha çok hissettim kelimelerin-cümlelerin mânâlarını. Belki sen de öyle yapabilirsin… Sadece bu kitapta değil, okuduğun bütün kitaplarda başrol sen olabilirsin.

1970 yılında yazılan kitapta on binden az kelime bulunuyor. Kitabın içinde birçok siyah-beyaz fotoğraf yer alıyor. Bu da şu demek oluyor ki; kitabı okurken sadece kelimeleri anlamak yetmiyor Keçeli. Resimleri okuyabilmen ve sana ne anlattığını anlaman için çabalaman gerekiyor. Kitap okumanın basit bir iş olmadığını biliyorsun zaten…

Kitap toplamda beş bölümden oluşuyor. Dördüncü ve son bölüm kitaba 2013 yılında eklenmiş. Bu yüzden kitabı, 2013 ve sonrası baskılarından okuman daha iyi olabilir. Kitaptaki fotoğraflar Russell Munson’a ait. Benim elimdeki kitabın çevirisi Kader Ay ve Aslı Tümerkan’a ait olup kitap Epsilon Yayınları’dan çıkmış. Kitapta sade ve anlaşılır bir dil, bir tutam da edebiyat var.

İçimizde yaşayan gerçek Martı Jonathan’lara söyleyecek birkaç sözüm var şimdi. Kendine iyi bak Keçeli. Allah’a ısmarladık…

Altını çizdiklerim:

“Tüm sürü için istediği, tüm sürüye mal etmeyi arzuladığı her şeyi ne yazık ki yalnızca kendisi için elde edebilmişti. Uçmayı öğrenmişti ve bunun için ödediği bedel onu hiç üzmüyordu. Martı Jonathan, bezginliğin, korkunun ve öfkenin bir martının ömrünü kısalttığını, bunları zihninden uzaklaştırdığında ise hoş ve uzun bir yaşam sürebileceğini de fark etmişti.”

“Bildiğim tek yanıt, senin milyonda bir rastlanan ender kuşlardan olduğun Jonathan. Yola çıkanlarımızın çoğu çok yavaştı. Nereden geldiğimizi hemen unutup nereye gittiğimizi merak bile etmeden, günübirlik yaşayarak, çoğu kez birbirinin aynısı olan şeyi yaptık; bir dünyadan gelip diğerine gittik. Yemekten, birbirimizle mücadele etmekten, sürüye gücümüzü kanıtlamaya çalışmaktan daha başka yaşama nedenleri olduğunu öğrenmek için kaç yaşamdan geçmek zorunda kaldık, bir fikrin var mı Jonathan? Binlerce Jon, on binlerce!”

“Kural; gerçek doğasını, bilinen tüm rakamları aştığı, zamanın ve mekânın ötesine geçtiği zaman yaşayabileceğini bilmesiydi.”

“Eğer ne yaptığını iyi biliyorsan her zaman başarırsın. Başarmak için ne yaptığını bilmek gerek.”

“Oldukça basit şeylerden söz ediyordu Jonathan; uçmak bir martının en doğal hakkı, özgürlük onun doğasında var ve bu özgürlüğü engelleyecek ne varsa; gelenekler, batıl inançlar ya da herhangi bir şekildeki sınırlamalar, tümü bir kenara bırakılmalıdır.”

“Gözünle gördüklerine sakın inanma. Görünenlerin hepsi sınırlıdır. Anlayarak bakmaya, bildiklerinin ötesine geçmeye çalış. O zaman uçmanın anlamını da daha iyi öğreneceksin.”

“—Seni öldürmeye kalkışan bir kuş sürüsünü hâlâ nasıl sevebildiğini hiç anlamıyorum.

—Off Fletch, tabii ki sevdiğim bu değil. Kin, nefret ve düşmanlığı sevmekten söz etmiyorum ben. Gerçek martıları, onların her birinin içindeki güzellikleri görmeye çalışmalı, bunu onların da görmesine yardımcı olmalısın. Sevgiden kastettiğim şey bu benim. Bu işin sırrını çözdün mü, gerçekten sevebilirsin.”

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*