Babamın Gözleri Kedi Gözleri

Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi okuduğun kitapların harfleri adedince üzerine olsun Keçeli. Bu ay bu satırları bir gölün kenarından yazıyorum sana. Göl dediysem öyle “Van Gölü” gibi bir göl değil. Yapay olanından… Ama olsun, hem ördekler de var gölün üzerinde.

Elimdeki kitaptan mıdır bilmiyorum, ama yanımdan geçen herkes bir değişik bakıyor sanki bana. “Koca kız olmuş elinde bebelerin kitabı” der gibi bakıyorlar. Ya da elimde çocuk kitabı olduğu için bana öyle geliyor da olabilir. Bilemedim şimdi, neyse… (Sonradan öğrendim ki Çay Saati bu ay bu konuya açıklık getirmiş.)

Hani bazı kitaplar vardır ya Keçeli, çocuk kitapları kategorisindedir, ancak daha büyüklerin alacağı dersler vardır içinde. Muhakkak birçok nedeni vardır bunun, ama bana öyle geliyor ki; ‘fıtratınıza dönün’ diyor bu kitaplar. Bu mesajı da fıtratı henüz bozulmamış çocuklar üzerinden veriyor bizlere…

Anlayacağın üzere bu ayki kitabımız bir çocuk kitabı. Babamın Gözleri Kedi Gözleri. Sevim Ak’ın kaleminden çıkan bu kitap, okumak kadar yazmanın da önemli olduğunu vurguluyor. İlkokula giden küçük bir kız çocuğu, yeni taşındıkları evde, her gün, çok sevdiği babasının eve dönmesini bekliyordur ve bu bekleyiş esnasında yaşadığı her şeyi gün gün kaleme alır. Evet, küçük bir kız çocuğunun günlüğünden oluşan bir roman bu. Roman dediysem, öyle trilyon sayfalı, kafamıza düşse kafamızı yaracak cinsten olan romanlardan değil. Can Çocuk Yayınları’ndan çıkan kitabımız 101 sayfadan oluşuyor.

Kitap, günlük formatında olduğundan, günlük konuşma dili kullanılmış. Kitapta kullanılan tarih yazımı ilgi çekici. Mesela 18.08.1994 dememiş Sevim Ak, “Çarşamba akşama doğru” gibi öznel zaman tamlamaları kullanmış. Bu da kitabın başka bir özgün değeri olmuş.

Ben okurken çocukluğuma gidip geldim Keçeli. Belki sen de geçmişe bir yolculuk yapmak istersin?

1985 yılından beri çocuk öyküleri yazan Sevim Ak, bu kitabı, kendisi için ‘Sokak Feneri’ olan babasının anısına yazmış.

Kitabı okurken altını çizmekte zorlandım cümlelerin. Hepsi ayrı ayrı okunası ve altı çizilesi cümlelerdi. Küçük bir kız çocuğunun kaleminden çıkmıştı çünkü…

Kitabı okuduktan sonra sen de paylaşır mısın benimle değerli gördüğün yerleri? Mail adresi ismimin hemen altında yazıyor. Bekliyorum Keçeli. Haydi, Allah’a ısmarladık…

Altını çizdiklerim

“Yere dökülmüş yapraklara basa basa yürüdüm. Yapraklar, üstüne bastıkça gevezeleşiyorlardı. Haşur, huşur, hışırlarla bir şeyler anlatmak istiyorlardı. Şimdiye kadar yaprakların konuştuğunu hiç duymamış, sonbahara hiç bu kadar yakın olmamıştım. Eve yürürken, ağzımda ilk kez doğru dürüst çalmayı becerebildiğim bir ıslık, cebimde ise bir avuç sonbahar vardı. Sonbahar, seni seviyorum.”

“Ağlamak hiç de sanıldığı kadar kötü bir şey değildi. Ağladıkça, yüreğini sıkıştıran karamsar duygular gözyaşlarıyla dışarı akar. Böylece yüreğin ferahlar, rahatlarsın. İskeledeki su birikintisinde Mırnav’ın yüzünü görür gibi oldum. Bizimle dalga geçer gibi gülümsüyordu. ‘Üzülme’ dedim. ‘Mırnav dönecek yakında!’ Mırnav, yalancı çıkarma beni!”

“Maçı büyük bir zevkle seyrettim. Aynı saatlerde babamın da aynı işi yaptığını biliyordum çünkü. Sevdiğin bir insanla birlikte bir şey yapmak istiyor, ama onu bulamıyorsan, yanında olduğunu düşünürsün, olur biter. Ben bugün bunu denedim. Maçı seyrederken sanki yanımda babam oturuyordu. Cep radyosunu da açtım. O da aynısını yapardı çünkü.”

“Parçalara dokundukça içimi hoş bir heyecan sarıyordu. Nasıl sarmaz? Benden önce babam dokunmuştu onlara. Ve ben babamın ellerime dokunduğunu duyuyordum.

“Annem bu gece erken yatmamı söyledi. Ben de erken yatmak istiyordum zaten. Sabah çabuk olsun diye. Her geçen dakika beni ona biraz daha yaklaştırıyor. Ne güzel! Uyursam zaman daha çabuk geçer mi acaba?”

“Akşam, barometre gene havanın güzel olacağını söyledi. Gökyüzüne baktım, masmavi. Gözlerimi kapadım. Gökyüzünün maviliğini görüyorum hâlâ. Bu gece düşlerim maviye boyanacak. Mavi düşler, hepimize!”

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*