Sonsuzluğun rengi mavi…

Ne Amerikan tavukları kadar gereksiz bilgiler, ne de hayatınızı kurtaracak kadar gerekli bilgiler…

Ahmed Amiş Efendi’nin bir sözü vardır: “Dağı dağ, taşı taş olarak gördükçe şeyhe muhtaçsın.”
Yani mânâ-i harfiyle bakamadıkça açılmaz kâinat sırları sana. Hep muhtaçsın açacak başkalarına.
Peki siz sevgili okur, siz dağa taşa ne nazarla bakıyorsunuz?

Fas’ın mavi şehri Şafşavan

Derinliğin ve sonsuzluğun rengi mavi… İnsan bakmaya doyamıyor, gökle deniz birleşince. “Mavi huydur bende” ne de yakışıyor bazı manzaralara… Peki, bu cümlenin somutlaşmış hâline ne demeli?

Fas’ın kuzeyinde, Rif Dağları’nın yamacına kurulmuş Şafşavan şehrinin mavi sokakları, son yıllarda dikkatleri üzerine çekiyor. Ev kapılarından tutun, duvarlarına kadar hatta sokak lambalarına kadar her şey maviye boyanmış. Hindistan’ın Jodhpur şehrinde de durum aynı, ancak Şafşavan’ın maviliğinin sebebi bambaşka.

Sefarad Yahudileri’nin buraya yerleşmesi ile başlamış şehrin maviye boyanması. Peki neden kırmızı değil, yeşil değil de mavi? Şafşavan’ın mavi bir şehir olmasının sebebi, kutsal kitaplarında Yahudilere hitaben yazılmış bir ayettir. Ayette Yahudilerin ibadet giysilerinde mavi iplikler kullanılması emredilmiş.

Ayrıca mavinin Cennet’i ve Yaratıcı’yı simgelediği inancı hâkimmiş. O dönemde İspanya’dan sürülen ve buraya yerleşen Yahudiler de tüm şehri maviye boyamışlar. Şehirde artık Yahudi nüfusu kalmasa da bu gelenek devam ettiriliyor.

Mavi renginin bilinen bir faydası da var ki, akrep gibi zararlı hayvanlar maviyi ateş-alev renginde görerek kaçıyorlar.

Kızılcık şerbeti

Zübeyir Gündüzalp Ağabey’in, “Gülmek sana yasak dostum!” mektubunda geçen kızılcık şerbeti ifadesi dikkatinizi çekti mi; “Sana bazen ağlamak yasaktır! Kan kussan kızılcık şerbeti içmiş gibi duracaksın. Sana bakıp şevk alanları üzmemek için gözyaşlarını içine gömüp, bağrına taş basacaksın.”

Kan kusup kızılcık şerbeti içtim demek, tabirden de anlaşılacağı üzere, çok eziyet çektiği hâlde durumunu iyi göstermek anlamındadır. Peki bu kadar mı kızılcık şerbetinin hikâyesi? Maalesef hayır, bir acı hikâyesi daha var:

“Osmanlı’da, Balıkhane Kasrı’na atılan idam mahkûmları, hayatla ölüm arasında birkaç gün yaşarlardı. Eğer mahkûmun idam kararı Divan’da tasdik edilmişse, üçüncü günün sonunda zindanın demir kapısı hıçkırarak açılır, görevi, mahkûma şerbet sunmak olan zebella gibi bir bostancı kapıda belirirdi. Bostancının kapıda belirmesiyle mahkûmun gözü, bostancının tepsi üstünde taşıdığı bardağa dikilirdi. Her şeyi, o bardağın içindeki şerbetin rengi belirlerdi. Eğer şerbetin rengi beyaz ise, mahkûm affedildiğini anlar, derin bir nefes alır, kuyuda soğutulmuş şerbeti afiyetle yudumlar, ardından bostancının eşliğinde sahile iner, kayığa binerek sürgün yerine giderdi. (İdamdan affedilen sürgüne gönderiliyor.) Ama eğer kıpkırmızı kızılcık şerbeti gelmişse, işte bu “ölüm şerbeti” demekti… O an bostancı susar, mahkûm susar, sadece bardağın rengi konuşurdu.”*

*Osmanlı’da Şehzade Katli, Yavuz Bahadıroğlu.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*