Orucun sırrına erenler

Aaah ah, biri duysun sesimizi, MALDİVLER diyoruz MALDİVLER! Çok mu şey istiyoruz!

Şunun şurası Maldivler’de bir okuma programı istiyoruz. Duyun sesimizi!

Bu gidişle ya Cennet’e kalcak ya Hayâlnâme’ye. Şimdilik Hayâlnâme’deyiz gibi, şükredin yani. Hadi gelmişken sizleri de alayım karavanıma; uçan karavan, yerde uçan, göklere sığmayan. İçinde envai türlü meyveler, çikolatalar, çerezler, yemekler… Her şey hazır ve nâzır. Külliyatlar, cevşenler, dergiler… Heyt beee, haydin gidiyoz.

Sabah namazını kumların üzerinde kılıp, tesbihatı hafif rüzgâr esintileriyle yapmak ne hoşmuş. Üstelik tesbihatta da herkes uyanık. Olmamak mümkün değil zaten. Kim bu güzellikler karşısında uyuyabilir ki! Bence şimdi okumamızı da yapmalıyız, hem tefekkürî okumamızı, hem de kitap okumamızı. Öğle vakti açılırız turkuaz mavisine. Yemeğimizi deniz ortasında yeriz. Okyanus mu olacaktı, çok özür dilerim. Alışkanlık işte.

İyi hayâl kurduk be Keçeli. Ben baya güldüm kendime. Pek güzel hoş da, şunu da itiraf etmeliyim ki, Barla’da yaptığım okuma programları kadar zevk alamadım. Yaşasam alır mıydım bilmiyorum. Ama Barla’yı her sene görmek arzusu hiçbir zaman sönmedi içimde. Barla, ne kadar dağlık, köy yeri olsa da…

Üstadın evi, çınar ağacı, Cennet Bahçesi, Eğirdir Gölü; Üstadımın ve ağabeylerimin ruhu sinmiş oraya, nurları yansımış her bir mekâna…

Sabah namazından sonra Üstad’ın evinde yaptığımız okumalar ve ara sıra uyuklamaların tadı var ya… Yaşa derim. Yaşamalı bir Nur Talebesi. Sonra yaptığımız dersler, sanki her birinde hepsi yanımızda. Her okuma programı ayrı güzeldir elbet, ama Barla’nın tadı bir başka…

Aaah neyse, bu hasret bitmez. Biz yolumuza dönelim. Ramazan da geldi, yolculuk epey zorlaştı. Aman Keçeli, yollara dikkatli bakalım, sahralara, sıcak diyarlara düşmeyelim. Sonra akşamı zor ederiz vallaa. Yoook sen ‘ben daha çok sevap kazanmak istiyorum’ diyosan yolun açık olsun, ben kaçar. Sana hayırlı yolculuklar! Kiminin de sanki yolculuktan istifadeyle oruç tutmak istemediğini duyar gibiyim. Tercih bizim, şöyle seriiin memleketlere gidersek bence süper vakit geçiririz, ne dersin?

Bence tam olarak şuraya dönmeliyiz, yok yok şuraya. Ya da şu taraflar rengârenk görünüyor. Ayyy biraz yardımcı olur musun, ne yapacağımı bilemedim.  Sanırım şuraya gitmek gerek.

Haydaaa, aklıma gelen başıma geldi işte, çölün ortasına düştük mü yine! Pes doğrusu. Neyse vardır bir hayır. Gördüğün gibi mübarekler bir bir karşımıza çıkıyor.

İşte Abdulkadir Geylani; soyu Hz. Ali’ye uzanan âlimlerden. Evliyaların sultanı derlermiş kendisine, keramet ehli. Bir kerameti de daha beşikteyken Ramazan ayında, şafak söktükten güneş batıncaya kadar süt emmemesiymiş.  Fesubhanallah!

Şimdi onlar da Ramazan ayında olsa gerek ki, dostları pek perişan görünüyor. Buna rağmen de yollarına devam ediyorlar. Tam karşılarında bir nur belirdi, gördün mü?

—Ben sizin rabbinizim, Ramazan’da yemek içmek size haramdır. Ama şimdi size helal kıldım. Yiyiniz, içiniz.

Hmm oldukça tuhaf, ama kulağa hoş geliyor. Ne yapmalı acaba? Baksana, kimi su kaplarına el attılar bile. Fakaaat Abdulkadir Geylani Hazretleri’nin bir uyarısı var:

—Sakın oruçlarınızı açmayın.

Sesin geldiği tarafa dönüp:

—Euzu billahi mine’ş-şeytani’r-racim. Euzubillahimine şerri zalike.

Dedi ve o nur görünen şey bir anda kapkara kesildi. Şeytan kendisini böyle gösterip aldatmak istemişti. Ama orucu hakkalyakîn yaşayanlar bu oyuna gelmedi.

Rabbim bizlere de böyle oruçlar nasip etsin. Ahir zaman, her türlü günahların üzerimize hücum ettiği ve insî ve cinnî şeytanların boş durmadığı bir zaman. Allah, gözümüze, kulağımıza, tüm maddî ve manevî a’zâlarımıza oruç tutturabilmeyi nasip etsin,  bayramlara tertemiz erişebilmeyi nasip etsin. Âmin. Vesselam.

Çizim: Elif Yurt

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*