Ramazan: Tam ameliyat zamanı

İsm-i A’zam’dan Rahman ve Rahîm isimlerinin mazharı olan Rahmet hakikatinin yansımaları, kâinatın her katmanında görülüyor; zihayatta, insanda, insaniyette, zamanda, mekânda… Farklı farklı, geniş ve dar dairelerde bu isimlerin küllî-cüz’î, aslî-zıllî tecellîleri bulunuyor. Ramazan Ayı ise Rahmet’in aslen ve küllî bir şekilde tecellîsinin okunup anlaşılabileceği bir zaman dilimi.

“İnsan-hayvan, mü’min-kâfir farkı gözetmeksizin her canlının her türlü rızkını veren ve onları koruyup gözeten” mânâsındaki Rahman ismi, âlemde Rezzak ismiyle birlikte işliyor, beliriyor. Yani her yaratılmışın her an beslenip muhafaza edilmesi, bekâsının sağlanması Rahman isminin büyük bir tecellîsi. Bu tanıma göre “hayat” Rahman isminin izlendiği ve okunduğu en geniş pencerelerden biri oluyor.

Hayat, kıymettar. Kıymettar olan hayat, âlemdeki pek çok fabrikaları kendi adına çalıştırıyor. Âlemde her ne oluyorsa; ne değişiyor, ne üretiliyor ve işleniyorsa hayata hizmet ediyor. Bütün hayat sahipleri ise şuur sahibi olan insan için çalışıyor. İnsanın ömrü ise, hayatı muhafaza etmekle(!) ve hayatın angaryasını çekmekle geçiyor. Hepimizin her an şahit olduğu ve hemfikir olduğu aşikâr bir hakikat “hayat”.

Oysa günümüzde âlemin her köşesini açlık sarmış, insanların pek çoğu ab-ı hayat olan suya ulaşamıyor. Kronik hastalıklara saplanmışız, iklim değişikliği hayatımıza kastediyor. Kışın kuvvetli soğuğu, yazın şiddetli sıcağında donuyoruz ve yanıyoruz. Üstüne üstlük bombalar, saldırılar ve kuvvetli silahlarla karşı karşıyayız. Kısacası “hayatımız” tehlikede! Her gün, yakınımızda ve uzağımızda, içimizde ve dışımızda, bireysel ve kitlesel, ânî ya da aşama aşama ölümlere şahit oluyoruz.

Yanlış anlaşılmasın, konumuz maddî açlık-susuzluk-hastalıklar-ölümler değil. Ebedî hayatımızı tehdit eden mânâ açlıklarından, hakikat susuzluğundan, manevî hastalıklardan, ruhun-kalbin-letaifin ölümlerinden, manevî havadaki bozulmalardan bahsediyoruz.

Peki, maddî hayatı mükemmel bir şekilde idame ettirilen insanın manevî hayatı es mi geçildi?

Ramazan, manevî hayatımızın rızıklandırılması açısından Rahman ve Rahîm isimlerinin en parlak şekilde tecellî ettiği bir ay. Maddî midemizin sessizliğinde manevî midelerimizin ihtiyaçlarını giderebileceğimiz, manevî yaralarımızın tiryaklarını arayabileceğimiz, yıl içerisinde gaflet hâlindeyken yıkıldığını bile fark etmediğimiz manevî kalelerimizi yeniden inşâ edebileceğimiz adeta manevî bir check-up, yenilenme zamanı.

  1. Söz’deki şu satırlar başka bir bağlam için ifade edilse de manevî hayatımızdaki değişimin arka planını tarif ediyor: “Hâlbuki o infilâk ve inkılâptan sonra, git gide letâif uykuya ve havâs o hakaik noktasında gaflete düşüp, o kelimât-ı mübareke, meyveler gibi, git gide ülfet perdesiyle letafetini ve taravetini kaybeder. Adeta, sathîlik havasıyla kuruyor gibi, az bir yaşlık kalıyor ki, kuvvetli, tefekkürî bir ameliyatla ancak evvelki hâli iade edilebilir.”1 Anlıyoruz ki, zamanın akışı içerisinde hakikat noktasında latifelerin ve hislerin gaflete düşmesi, ülfetin bir perde hâline gelmesi “mübarek kelimelerin, kudsî hakikatlerin” tazeliğini kaybetmesine sebep oluyor. Hakikatler “sathîlik-yüzeysellik havasıyla” kuruyor, lezzetini ve canlılığını kaybediyor.

Öyleyse zamanın tekdüze akışı manevî hayatta gaflet, ülfet, sathîlik gibi sonuçları netice veriyor. Aylar içerisinde üç aylar ve Ramazan, günler içerisinde cuma ve özel geceler, gün içerisinde namaz vakitleri bu tekdüzeliği bozarak manevî hayatımızın havasını değiştiriyor. Ancak tabiî ki bu zamanların tek başına bizim üzerimizde tesiri bulunmasının imkânı yok. Bizim bu manevî istasyonlarda duraklayıp, bu tazelenme fırsatlarını değerlendirmemiz gerekiyor.

Beşere Rahmet olan Kur’ân-ı Kerîm, Ramazan Ayı’nda indirildi. Kâinatın yaratıcısının insanı muhatap alarak onunla konuşması, O’nun “Rahmet”inin en a’zam tecellîlerinden birisi. Rabbimiz insanla konuşmak için Rahmet’e en beliğ bir lisan ve dellal olan Rahmeten li’l-Âlemîni kulları arasından intihap etti. Peygamber Efendimiz (asm), Rabbimizin bütün insanlığa buyurduğu fermanın ilan edicisi konumunda. Yani Ramazan Ayı aslında kendisini her surenin başında Rahman ve Rahîm olarak tarif eden Rabbimizin insanla konuştuğu, onu muhatap ittihaz ettiği özel bir zaman dilimi. Öyleyse bu Rahmet’ten istifade edebilmek için Ramazan Ayı’nın bu tanımının farkında olmamız, muhatap konumumuzu bilmemiz ve bize hitap edene kalbimizi açmamız, O’na karşılık vermemiz gerekiyor.

Ancak Kur’ânî muhatabiyet için mânâsını merak etmeden cüz okumak, pratik hayattaki karşılığını görmeden âyet ezberlemek yeterli mi? Zannediyorum ki, sathîlikle kurumuş manevî havamızı yine sathî bir muhatabiyetle tazelendirmemiz çok mümkün değil. Kur’ân şifahanesinden faydalanırken, kendi yaralarımızı görmemiz ve “tefekkürî ameliyat”la o yaraların izalesine çalışmamız son derece elzem. Böylece Ramazan Ayı, Kur’ânî bir tefekkür yolculuğuna; maddî açlığımız, manevî bir rızık kapısına dönüşebiliyor.

“Rahmetin rahmet olması ve nimetin nimet olması, ancak ve ancak haşir ve saadet-i ebediyeye bağlı”2 olduğu gibi Ramazan’ın Rahmet ayı olması ancak ebedî hayata pencereler açmakla, ebedî hayatımızı mahveden manevî gedikleri kapatmakla, derin yaralarımızı kuvvetli tefekkürî ameliyat etmekle mümkün. Bu şekilde Ramazan Ayı Rahman isminin tecellîsi olarak manen rızıklandığımız ve beslendiğimiz, Rahîm isminin tecellîsiyle manevî yaralarımızdan temizlendiğimiz bir terbiye süreci hâline gelebiliyor.

Şimdi kendimize soralım.

Ramazan Ayı bana nasıl geliyor ya da geldi?

Ramazan giderken hâlâ aynı kişi miyim?

Şimdi değilse ne zaman değişeceğim?

 

Dipnotlar:
1) Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s. 555
2) İşârâtü’l-İ’câz, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2018, s. 35

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*