Günümüz erkeğinin kimliği

19. yüzyılın başlarından itibaren dünya genelinde birinci dalga kadın hareketi başladı. Bu hareket, ataerkil ve sömürgeci toplum düzenine karşı kadın örgütlerinin bir başkaldırısıydı. Endüstrileşmenin getirdiği “işçi toplum” yapısında, sanayideki işgücünü karşılayabilmek adına kadınlar ve çocuklar aktif olarak çalışma hayatının içine girdiler. Zamanla yeni bir toplum yapısı şekillenmeye başladı. Kadınlar, erkeklerle aynı işleri yapmalarına rağmen ekonomik, politik, hukukî ve kültürel alanlarda eşit haklara sahip değillerdi. Üstelik çalışma hayatlarının devamında aile yaşamlarında ‘anne rolü’nün getirdiklerini de yapma zorunlulukları vardı.

İşçi kadınların hak arayışı mücadelesi zamanla farklı kanallara ayrıldı. Birtakım gruplaşmaları, politik değişimleri ve felsefî akımları süreç içinde yaşayarak günümüze birçok değişimi getirdiler. Bugün, değişim çıktılarından üzerine konuştuğumuz ana kavramlar ise toplumda kadının rolü ve kadın kimliği.

Gözlerini dünyada açmış hiçbir birey yaşadığı toplumdan bağımsız değildir. Toplum kelimesini bu yazıda yalnızca doğduğumuz ülke olarak değil, dünya toplumu üzerinden ele almak daha doğru olacaktır. Zira yaşanan hadiseler ve ortaya çıkan akımlar bugün insanlığın ortak meselidir. Nitekim bir Müslüman kadın da değişen toplum yapısından birincil derecede etkilenen öznedir. Beşerî olarak hayat sürekli değişim içerisinde olsa da aslında hakikat değişmiyor, değişmemeli, değişemez. Bediüzzaman’ın, “Ey nefsim! Deme, ‘Zaman değişmiş, asır başkalaşmış. Herkes dünyaya dalmış, hayata perestiş eder, derd-i maişetle sarhoştur.’ Çünkü ölüm değişmiyor. Firak, bekâya kalb olup başkalaşmıyor. Acz-i beşerî, fakr-ı insanî değişmiyor, ziyadeleşiyor. Beşer yolculuğu kesilmiyor, sür’at peydâ ediyor”1 sözü, bu hızla ilerleyen hayat içerisinde sonsuz ihtiyaçlara muhtaç biz insanlara adeta bir îkaz oluyor. Gerçekten de hayat değişiyor, asır başkalaşıyor, insanlar derd-i maişet içerisinde ömürlerini heba ediyor. Tam bu noktada Kur’ân-ı Kerîm’in ve Peygamberin (asm) nuru Müslümanlar için en anlamlı yaşam rehberi oluyor.

Ahir zamanda Kur’ân’ın surları yıkıldığı için iman üzerine yaşamak gün geçtikçe daha da zorlaşıyor. Her geçen dakika şüpheler kalbe saldırıyor, dünya hayatı insana hakikati unutturuyor. Müslüman kadınlar değişen kimlik ve rol mekanizmalarında iman üzerine yaşamaya çalışıyorlar. Hanımlar Rehberi’nde bu zamanda saliha bir kadın olmak üzerine birçok meseleden bahsediliyor. Ben de bugün sizlere Emirdağ Lahikası’nda geçen, Üstadın, bekâr kalmak isteyen genç kızlara yönelik yazdığı mektubunu bir erkek nazarıyla yorumlamak isterim.

Bediüzzaman mektubuna “mahremdir” diye başlıyor. Risale-i Nur’da ilk giriş cümleleri her zaman çok hoşuma gider ve dikkatimi çeker. “Eserin sahibi bana, başlamadan önce ne iletmek istiyor?” diye tefekkür ettirir. Medresetü’z-Zehra erkânlarına mahsus yazdığına göre, okuyacağımız ifadeler belli bir imanî temeli barındıran insanlara yönelik…

Üstad Hazretleri, “dindar ihtiyar kadınların dinine tabiî olun”2 hadis-i şerifini işaret ederek ahir zamanda kuvvetli imanın ihtiyar kadınlarda bulunacağını söylüyor. Bir başka yerde de Ebilbenati merzuk3 hadisine işaret ederek ahir zamanda kız çocuklarının fazlalaşacağına işaret ediyor. Ayrıca fıtraten kadınların birer şefkat kahramanı olması ve şefkatin Risale-i Nur’un dört esasından birisi olması sebebiyle; Said Nursî’ye, erkeklere bir ihtarda bulunmak yerine Nur Talebeleri’nden mücerred kalmak isteyen kadınlara beyan etmek adına bu mektup yazdırılıyor.

Başkalaşan bu asırda erkekler, eşini günahlardan muhafaza olmak ve iki dünya saadetini sağlamak için sevmek yerine yalnızca hevesâtıyla dünyevî gençliğinde seviyor. Sadece maddeye bakan, maddeye takılan, fıtrî hevesâtları için yaşayan bir erkek figürü ile iman sahibi bir kadının şer’an denk olması beklenemez. Kadın, biyolojisi gereği çocuğunu doğuracak ve ilk bakımının meşakkatini çekecek olandır. Erkeğin bir his uğruna yaptığı eylem kadına binlerce zahmeti beraberinde getiriyor. Hâlbuki kadının fıtratında çocuk sevme eğilimi vardır. Ancak rıza-i ilâhî uğruna yapılmayan bir evlilikten, rıza-i ilâhî için yetiştirilmeyen çocukların olması ihlâs hakikatine ters düşmektedir. Ve saliha kadının beklentisine ve yaşantısına uymamaktadır.

Terbiye-i İslâmiyeyi almamış, tahakküm ve serseriliğe alışmış bir erkeğin yoldaşlığına saliha bir kadının ihtiyacı yoktur. Maddî paylaşımlar uğruna namazsız ve ahlâkını kaybetmiş bir eş aramaları yersizdir. Zira kadın isterse çalışarak, kanaat ve iktisat ile geçimini gayet kolay iaşe edebilir.

Bediüzzaman’ın kadınlara yönelik dile getirdiği tüm bu anlatıların arka planında pasifize olmuş, yetkinlikleri ve niyetiyle saliha kadını hak etmeyen bir erkek yatmaktadır. Erkek benliği, eksikliklerini de güç hegemonyasıyla tamamlamaya çalışmaktadır. Şiddet ve hakaret gibi egosunu besleyen, sonradan öğrenilmiş insaniyet dışı eylemlerin dışavurumudur bu tahakküm. Farkında olmasa bile başta kendisine, ardından ailesine ve çevresine zarar veren toksik bir karakterdir. Mâlâyâni işlerle uğraşıp yalnızca dünyaya odaklanmış, hiçbir katma değer üret(e)meyen erkekler nasıl olur da bir evlilik kurumunun sorumluluklarını alabilir?

Psikolog Philip Zimbardo’nun Bitik Erkekler adlı kitabında çok çarpıcı analiz ve araştırmalar bulunuyor. Amerika’da erkekler birçok alanda kadınlara göre daha başarısız kalıyorlar. Her geçen gün erkeklerin eğitim ve iş başarısı seviyesi düşmekte ve hiperaktivite gibi tanılarda kadınlara oranla daha fazla yere sahipler. Yazar kitabında “Protestan iş ahlâkı, genç erkeklerin zihinlerinden ne zaman uçup gitti?” şeklinde serzenişte bulunuyor. Bu durumun sebebini ise kadınların çok üstün zekâlı ve yetenekli olmasından dolayı değil, erkeklerin sosyal ve kültürel alanlarda gelişmek yerine internet pornografisi ve video oyunlarıyla hemhâl olmaları olarak saptıyor. Yetkinliklerini geliştirmedikleri için de sosyal hayatta rekabet etmektense erkek erkeğe dayanışma içine girebildikleri maço gruplar içinde sosyal bir yoğunluk hâlinde yaşamayı tercih ediyorlar.

Evet, günümüzde erkek kimliği üzerinden yaşananları göz ardı edemeyiz. Said Nursî, bekâr kadınlara “tam muvafık ve dindar ve ahlâklı bir zevc bulmadan, kendilerini açık saçıklıkla satmasınlar…” tavsiyesinde bulunuyor, ancak ekliyor; “…eğer bulunmadı; Nurun bir kısım fedakâr şakirtleri gibi mücerred kalıp, ta ona lâyık ve ebedî bir arkadaş olacak ve terbiye-i İslâmiye’yi almış vicdanlı bir müşteri ona çıksın.”4

Nurun bir kısım fedakâr şakirtlerinden olabilmek duasıyla.

 

Dipnotlar:
1) Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s.196
2) Keşfü’l Hafâ, 2:70
3) Kızların babasının rızkına bereket düşer: Müsned-i Ahmed, 2:145; 4:151; Mecmau’z Zevaid, 8: 156.
4) Emirdağ Lâhikası, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul,  s.380.

 

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*