Alaycı ve mektepli

“Demek psikologsun, ben de yirmi senelik anaokulu öğretmeniyim ve en az bir psikolog kadar bilgim ve tecrübem var.”

“Sen tasarım okumuştun, e hadi bize bir tasarım yap da görelim, beğenirsek parasını da veririz.”

“Kanka sen dilciydin di mi? Ya ben de çok seviyorum İngilizce’yi, senin kadar öğrendim kendi kendime. Dil teorileri mi? Linguistik ne be, sen şimdi altyazısız film izleyebiliyor musun onu söyle.”

“Aslında işletme mezunuyum, ama yaşam koçluğu eğitimi aldım, bir özel üniversitede de yüksek lisans yapıyorum şimdi psikolojiden. Ha yok, üniversite başka şehirde, derslere gitmiyorum, sınavdan önce notlara şöyle bir bakıyorum yetiyor.”

Şu diyalogları yazarken bile sinirden gözüm seğiriyor. Eskiden bir mektepli-alaylı çatışması vardı. Bir işin okulunu okumuşlarla işi sahada çalışarak, tecrübe ederek öğrenmişler arasında kıran kırana bir üstünlük mücadelesi olurdu yer yer. Gerçi bu çatışma da bir yerde eğitim sisteminin eksikliğinden kaynaklanıyordu ya, neyse. Konumuz alaylılar değil, alaycılar. Kim bu alaycılar? Üniversiteden mezun olup, bir meslek ünvanı almış pek çok ehil insanın karşılaştığı bir kitle. Bilgiyle, emekle, tecrübeyle, ehil olmakla dalga geçen bu alaycılar temelde iki gruba ayrılıyor: İlki; bir iş hakkında bilgisi olmayıp, işin ehli olanların emeğini küçük gören ve hakkını vermek istemeyenler. İkincisi; bir alan hakkında teorik bir eğitimi olmadığı hâlde işi bildiğini iddia ederek kendini ehil olanlarla bir tutanlar.

Neredeyse her sektörde bu iki grupla karşılaşmak mümkün. Sinir bozuculukları bir yana, pek çok alanda mesleklerin ayağa düşmesine, sektörün gereksiz sulanıp bozulmasına sebep olup, bulundukları sektöre göre değişen oranlarda ciddi zararlar da verebiliyorlar. Mimarlığa soyunan ilkokul mezunu müteahhitler; alâkasız alanlardan mezun olup, birkaç niteliksiz eğitimle ruh sağlığı alanında çalışan çakma terapistler ve danışmanlar; stock sitelerinden indirdikleri şablonların içini doldurarak tasarım yaptığını iddia edenler; kalitesiz çeviri yapıp ucuza satarak emek sömürüsüne çanak tutan, güya çevirmenler… Listeyi uzatmak mümkün.

Emeğin değersizleşmesi, bilginin nazarlarda önemini yitirmesi, niteliksiz okulların mantar gibi türemesi, kalitesiz ve estetikten yoksun işlerin her yanı sarması ile alaycıların istilası arasında döngüsel bir ilişki var. Prim verdikçe büyüyen, büyüdükçe zihinlerde meşrulaşan bir yapı.

Yazının devamına dergimizin Ağustos sayısından ulaşabilirsiniz…

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*