Kendimi Zonguldak’ta buldum!

Eveet, nerede kalmıştık? En son Amsterdam’da akraba ziyaretindeydim sanırım. Avrupa’daki fahrî ailemin akrabalarını ziyaret ediyorduk. Erasmus yapan ve Fransa dışında henüz hiçbir ülkeyi gezme fırsatı olmamış bir öğrenci için Amsterdam’a gidip hiç tanımadığı aile büyüklerini ziyaret etmek, çay ve bisküvi hazırlayıp servis etmek ne derece eğlencelidir sizce? İNANAMAZSINIZ VAR YA, BİR EĞLENCELİ Kİ AKLIMI KAYBEDİYORDUM! Gerçekten söylüyorum bak, yemin ederim o kadar mutluydum ki o an orada olmaktan. Haftalardır en ufak bir aile ortamı görmeden tek başıma yaşadıktan sonra, hiç tanımıyor olmama rağmen Memiş Ağabey’in aile büyüklerinin evinde hasretini çektiğim yuvayı buldum diyebilirim. Oraya gitmeden önce, yöresel el sanatlarının ve geleneksel lezzetlerin, çeşit çeşit peynirlerin sergilendiği, günümüzde hâlâ sağlamlığını koruyan yel değirmenleri ve evlerden oluşan şirin mi şirin bir şehre uğradık; Zaanse Schans. Fırsatınız olursa mutlaka gitmelisiniz ve lavantalı peynirlerini tatmalısınız. EF-SA-NE bir lezzet. Hollanda’nın mutlu ineklerinin değerli sütleriyle yapılmışlar. Benim Türkiye’den getirdiğim tulum peyniri bittiği için bir süredir peynir de yiyemiyordum, çok iyi oldu o yüzden. Meşhur tahta Hollanda ayakkabılarının yapımını da izledik, çok zevkliydi. (Geçen ayki yazımda ayakkabıları paylaşmıştım.)

Neyse biz akraba ziyaretimize geri dönelim. Gittiğimiz ev Hollanda’nın bir başka şehri olan Zaandam’da. Böyle söyleyince aklınızda nasıl bir ev canlanıyor acaba? Tipik uzun ince Amsterdam evleri gibi bir şeyse hemen silin atın o fikri kafanızdan. Çünkü eşikten adımımı atıncaya kadar ben de öyle sanıyordum, ama içeri girer girmez kendimi Zonguldak’ta buldum. Çünkü benim çocukluğum orada geçti. Her bayram kapı kapı dolaşır yaşlı teyzelerin elini öperdik. Onlar da bize çeşit çeşit çikolata verirlerdi. Annemler muhabbet ederken, ben torunların gitgide büyüyen, duvara asılmış fotoğraflarını inceler, konsoldaki örtülerle oynar, sehpadaki lokumları yerdim. Kolonya ve hacı kokusu karışımı değişik bir kokuyla kaplı evde tonton teyzeler bana “Piskevitin arasına goy da ye guzum, dur ben sana yapıverem” deyip, ağzımda büyüdükçe büyüyen lokumlu bisküviler tıkıştırırlardı. Neye uğradığımı şaşırır ve bu komşu teyzeleri birer akrabamız zannederdim. Hatta zaman zaman evden kaçtığımda onlara gider saatlerce oyun oynardım. O teyzelere kendi misafirleri gelir gider “Bu kız kim?” derdi. Onlar da “Bizim torun” diye cevap verdiklerinden, ben gerçekten torunları olduğumdan hiç şüphe etmedim.

Bu çok tanıdık ve hiç unutamadığım hissin beni en beklemediğim zamanda, hiç beklemediğim bir yerde sarıp sarmalaması da Rahmet-i İlâhî’dendi ve bu kez lokumları bisküvilerin içine kendi rızamla koyup hapır hupur götürüyordum. Biz Esra Abla’yla çayları tazeleyip ortamda dönen muhabbete gülerken ev sahibi teyze birden beni fark etti. O zamana kadar memleketinden ve Avrupa’daki Türklerden bahsediyordu. “Ben Avrupa’da yaşıyorum diye, sanıyorlar ki evimin işini ben yapmıyorum, hâlbuki ben de insanım, kendi işimizi kendimiz yapıyoruz” diye birazcık dert yanıyordu. Ben kıkırdayınca dönüp “Bu kız kim?” diye sordu. Yahu bakın anlatıyorum işte, biz eve geleli bir saat olmuş, çaylar doldurulmuş, bitmiş tazelenmiş, mutfakta torunlar gelince çıkartılan ne kadar abur cubur varsa kalebodurlu orta sehpaya konulmuş ve ben çoktan artık koltuğun kırlenti kadar o eve ait olmuşken kim olduğum yeni merak ediliyordu.

“Çek’ten geldi bu kızımız, 15 saat trenle, hem de istasyonda indi evin önüne kadar da tramvayla kendi geldi” diye anlatmaya koyuldu Memiş Abi. Her sorana (hatta bazen sormayanlara da) böyle heyecanlı heyecanlı anlatıyordu. Ben de mutluluktan kendimden geçiyordum. Güzel muhabbetlerin sonunda evden uğurlanırken “Allah’a emanet ol yavrum, ben seni çok sevdim, belli sende bizim memleketin toprağı var, kıpır kıpırsınmaşallah, hiç yerinde durmuyorsun” deyip sarıldı bana teyze. Bu iyi bir şey mi kötü bir şey mi bilmiyorum gerçi, belki de az yerinde otur, demek istemiştir. Bakın farkındaysanız o teyzenin adını da kim olduğunu da hiç bilmiyorum. Ama bana yaşattığı mutluluğu, huzuru ölsem de unutmam.

Devam edecek…

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*