Maddi terakkînin yolu

Birinci Dünya savaşı öncesinde dünya ülkeleri ciddi bir çalkalanma yaşıyordu. Sanayi Devrimi sonucunda ortaya çıkan kaynak bulma ihtiyacı ve sermaye hırsı, Dünya ülkelerini sömürgeciliğe ve başka topraklarda hak iddia etmeye itmişti. Güçlü ülkelerin bu hırsı başta basit bir rekabet ve mücadele iken zamanla çatışmalara ve en sonunda dünya tarihinin gördüğü en büyük savaşlardan birine dönüşmüştü. Bu savaşta 15 milyonu aşkın insan ölmüştü.

Geniş çapta ülkeleri etkileyen bu sömürge etkisi küçük çapta bireyleri ve toplum hayatını da etkilemişti. Sermaye sahibi büyük ülkeler sadece başka ülkelerin insanlarını değil kendi milletlerini de sömürmeye başlamıştı. Kendisinden başkasını düşünmeme fikri özellikle sermaye sahiplerinde iyice yerleşmişti. Bu hisle hareket eden sermaye sahibi gruplar, sa’y sahibi olan işçi gruplarını önemsememeye, menfaat için haklarını gasp etmeye ve onların alın teri üzerinden sermaye biriktirmeye başlamışlardı. Kendi çabaları üzerinden sermaye biriktirildiğini görmek, emektar sınıfı sermaye sınıfına karşı düşmanlık ve öfkeye sevk etmişti.

Sermaye grubundan emektar grubuna olan insafsız tavırlar ve hak ihlalleri ve emek grubundan sermaye grubuna karşı olan nefret ve öfke zamanla şiddetlendi ve “tabakat-ı beşer muharebesi” denilen sınıflar arası mücadeleye dönüştü. Sosyalizm ve Bolşevizm adı altında gelişen bu sınıflar mücadelesi yıllarca bütün dünyayı kasıp kavurdu ve devletlerde ihtilallere ve ciddi yönetim değişikliklerine sebep oldu. Sovyet Rusya tümden bir Bolşevik ihtilali geçirdi ve Çarlık Rusya’sı yerini SSCB’ye bıraktı, Almanya, doğu ve batı diye ikiye bölündü, Kore, güney ve kuzey diye ikiye bölündü. Her ülke az ya da çok bu sermaye-emek mücadelesinden nasibini aldı. Türkiye’de ve İslâm ülkelerinde de solcu akımlar güç kazandı ve siyasetteki yerlerini aldı. Hatta Türkiye tarihinin en kanlı dönemlerinden biri olan 80 öncesi dönemde yaşanan sağ-sol kavgaları çoğunlukla bu sermaye-emek mücadelesi çerçevesinde şekillendi.

Bu mücadeleyi ve düşmanlığı şiddetlendiren en önemli sebep ise, yatırım ve üretim yapmadan sermaye sahiplerine para üzerinden para kazanmayı sağlayan bankaların faiz sistemiydi elbette. Belirli sermayesi olan grupların paralarını faize yatırarak, elde edilen üretimden hiç çaba sarf etmeden pay almaları ve para sahiplerinin daha fazla zenginleşmesi; emek ve işgücünden başka gelir kaynağı olmayan sınıfların ise bu geliri artırmak için daha fazla çalıştırılması ve çalışmalarının karşılığını tam olarak alamamaları, sınıflar arasındaki uçurumu iyice derinleştirerek en sonunda iki sınıf arasındaki hürmet ve merhamet bağlarını kopardı. Bu kopukluk da dünyayı çalkalayarak ülkeler içinde ciddi ihtilalleri netice verdi.

Yazının devamına dergimizin Ağustos sayısından ulaşabilirsiniz…

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*