İlim, kişinin anlam yolculuğunda belli bir mesafe kat edebilmesi için yegâne vasıtadır. Bilgisizliğin karşılığında kullanılan ilim, bilim kelimesi ile de ifade edilmektedir. İlim kelimesi, etimolojik olarak bilimden daha kapsamlıdır. İslâm’ın ilk dönemlerinde ilim-bilim ayrımının olmadığı anlaşılmakla birlikte, bu ayrımın batılılaşmanın tesiri ile ortaya çıktığı görülmektedir. Modern zamanlara yaklaştıkça din ilimleri için ilim, modern fen ilimlerini ifade etmek için bilim kelimesinin kullanımı dikkat çekmektedir.
İslâm, kalpleri ve akılları nurlandırmaya başladığı zamandan itibaren ilim öğrenmeyi ön plana çıkarmaktadır. Ashab-ı suffenin varlığı, savaş esirlerinin okuma yazma öğretmeleri karşılığında serbest bırakılması bu anlayışın tezahürüdür. Hayat kitabımız olan Kur’ân-ı Kerîm’de, ilim öğrenmeye ehemmiyet verilerek, peygamber özelinde inananlardan “Allah’ım ilmimi artır” duasının yapılması istenmiştir. İlmin kaynağının vahiy olduğu Bakara Suresi 32. Âyet’te ifade edilen “Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur” ifadesiyle açıklığa kavuşur. Kasas Suresi 78. Âyet’te ise ilmin kişinin kendisine isnad edilmesi eleştirilerek, bunun Allah tarafından verildiği vurgulanır.
Resul-u Ekrem (asm) ilmin önemini bir çok hadis-i şerifinde dile getirmiştir. İlmin nafile ibadetten daha üstün olduğu, âlimlerin peygamberlerin varisleri olduğu, kıyamet günü âlimlerin mürekkebinin şehitlerin kanı ile tartılıp üstün geleceği hadisler arasında yer almaktadır. İlme bu kadar ehemmiyet verilmesi, kişinin dünyaya geliş gayesi ile bağlantılı olduğu için bu konuda tahşidat yapılmıştır. İnsan dünyaya tekemmül etmek için geldiğine göre bu tekemmül ancak ilim vasıtasıyla gerçekleşecektir. İnsana verilen istidatlar, mahiyetindeki kapsamlılık ancak ilimle açığa çıkarak neşv-ü nemâ bulacaktır. İlim öğrenmek bu anlamda, kişinin kendisini bularak hayat yolculuğunu anlamlandırmasını sağlamaktadır.
Resulallah’tan (asm) sonraki dönemlerde ilim iştiyakı ile tutuşanlar Kur’ân ve sünnetin teşviki ile rıhle denilen yolculuklarla, ilim öğrenmek için dünyanın bir ucundan diğer ucuna seyahat etmişlerdir. Uzun süren yolculukların ardından ilim tahsil etmişlerdir. Fakat ilmin sistematik bir şekilde öğretimine Halife Me’mun zamanında Beytül Hikme’nin (hikmet evi) kurulmasıyla başlandığı ifade edilmektedir. Bağdat’ta kurulan enstitü mahiyetindeki bu araştırma yeri birçok ilim adamının yetişmesini sağlamıştır.
İlk yorumu siz yazın