Dikkat

“Gel her tarafa bak, her şeye dikkat et! Bütün bu işler içinde gizli bir el işliyor.”1 

“Dikkat, cömertliğin en saf  ve nadir halidir!” diyor S. Weil. Yani, dikkat yüksek insanî bir karakter ve doğru bir ruh halini gösterir. Bediüzzaman için bu karakter ve ruh eşyanın sırrını çözebilir ve bağları kurabilir: “Evet, nazlanan ve istiğna gösteren nâzeninlerin mehirleri dikkattir. Ve menzilleri dahi kalbin süveydasıdır.2

Goethe: “Dikkat, ‘hiç’i ‘her şey’e dönüştürür” demekle üretici fonksiyona atıf yapıyordu. Dikkat doğrudan zekânın göstergesidir. Dikkat; esasında, kabalıktan sıyrılıp incelik, bütünlük; sırların ardındaki parçalar arası uyumdan, güzellikten, estetikten geçip soyuta ulaşan bir farkındalık, beynin kıvrımlarında ritmini bulmuş bir alış veriş, zihnin çarklarında düzenli atış, doğru nefes alıştır.

Dikkat, aynı zamanda içteki organize olmuş bir algı ve anlayışı gösterir. Soyut güzellik dikkatlice işleyen ince ruhun mahzenidir. Bu halde, “mü’minin zeki olması”, ondaki iman uyanıklığının, farkındalığı her an geliştirebilecek olması sayesindedir.

Diğer taraftan, bilgi, sınırı aşınca dikkati öldüren bir şeydir. Bilgi arttıkça dikkat etkisi bir noktadan sonra azalmaya başlar. Otomasyon, dikkatin ve zekânın düşmanıdır. Dikkat, eğitimle geliştirilebilir. Dikkat geliştikçe önyargı değerlendirme doğruluk endeksi yükselir. Ön yargılar dikkatle doğru sonuçlara ulaştırılabilir. Özgür beyinlerde dikkat işletim mekanizmasını idare eder. Dr. John Arden bunu şöyle açıklıyor: “Dikkat, frontal loblarını harekete geçirir ve bu da beynin diğer kısımlarının devreye girmelerini sağlar”.

Bir diğer önemli unsur, iktisad, dikkati algıdan alıp eyleme yöneltir. Ali Ulvi Kurucu, Bediüzzamanın Tarihçe-i Hayat’ının ön sözünde Üstadın şahsında talebelerinin dikkatini bu bağlamda tarif ediyor: “Meselâ Üstad, bu yüksek iktisadcılık kudretini sırf yemek, içmek, giymek gibi basit şeylerle değil; bilakis fikir, zihin, istidad, kabiliyet, vakit, zaman, nefis ve nefes gibi manevî ve mücerred kıymetlerin israf ve heder edilmemesi ile ölçen bir dâhîdir. Ve bütün ömrü boyunca bir karakter halinde takib ettiği bu titiz muhasebe ve murakabe usûlünü, bütün talebelerine de telkin etmiştir. Binaenaleyh bir Nur talebesine olur olmaz eseri okutturmak ve her sözü dinlettirmek kolay bir şey değildir. Zira onun gönlünün mihrak noktasında yazılı olan şu “Dikkat!” kelimesi, en hassas bir kontrol vazifesi görmektedir. İşte Bedîüzzaman, kudretli bir ıslahatçı ve hârikalar hârikası bir “Pedagog” -mürebbi- olduğunu, yetiştirdiği tertemiz nesille fiilen isbat etmiş ve iktisad tarihine nurdan pırıltılarla yazılan bir atlas sahife daha ilâve eden bir nadire-i fıtrattır.”3

Dikkati gösteren özellikler: Dakiklik, incelik, hassasiyet, duyarlılık, matematiksel düşünce, estetik bakış, evrensel görüş…

Bir görüşe göre, beyin kendi kendine konsantre olamıyor. Bu hâlde, dikkat eğitiminin devreye girmesi gerekiyor. Dikkat dağınıklığını yönetmek de devamlılık eğitimini gerektiriyor.

İnsan, genel itibariyle diğer yaratılanlar üzerinde “dikkat altında” bir bakış, görüş ve test ediş misyonunu da taşıyor. Bediüzzaman, insanı tarif ederken buna değiniyor:  “… kâinat ülkesinin arz memleketinde, Padişah-ı Ezel ve Ebed’in gayet dikkat altında bir müfettişi, bir nevi halife-i arzı ve cüz’î ve küllî harekâtı kaydedilen bir mutasarrıfı…”4 diyor insan için.

İnsanın “nazar-ı dikkati” insan olmanın önemli bir enstrümanı olarak kabul ediliyor. Her şey, varlığı ve devamlılığı ile insandaki “nazar-ı dikkati” tahrik ve tarif ediyor. Şöyle ki: “Sâni’-i Zülcelal’in ne kadar muazzam bir saltanatı, ne kadar güzel bir sanatı olduğunu gösterir. Donanma günlerinde kesretli elektrik lâmbaları, sultanın derece-i haşmetini ve terakkiyat-ı medeniyede derece-i kemalini gösterdiği gibi; koca semavat o haşmetli, zînetli yıldızlarıyla Sâni-i Zülcelal’in kemal-i saltanatını ve cemal-i san’atını, öylece nazar-ı dikkate gösteriyorlar.”5

Bunun için Bediüzzaman, insanın sahip olduğu bütün alet ve gereçlerin bu “nazar-ı dikkât”i ortaya çıkarması için verildiğini şu sorularla hatırlatıyor. “İşte ey akıl, dikkat et! Meş’um bir âlet nerede? Kâinat anahtarı nerede? Ey göz, güzel bak! Âdi bir kavvad nerede? Kütübhane-i İlahînin mütefennin bir nâzırı nerede? Ve ey dil, iyi tad! Bir tavla kapıcısı ve bir fabrika yasakçısı nerede?Hazine-i hâssa-i rahmet nâzırı nerede?”6

Bediüzzamana göre; kaybedilen bir dikkat, doğrudan yanlış da üretebilir. Yönünü belirleyememiş ya da hedefe kitlenmemiş ya da insanî zaaflardan şaşırmış bir dikkat, anlık yanlışlara dönüşebilir. Bediüzzaman, dikkat kaybında yapılacak en büyük hatanın telâş etmek, en doğru hareketin ise hemen bilince sarılmak olduğunu hatırlatıyor:

“Meselâ: Sen namazda, münacatta, Kâ’be karşısında, huzur-u İlahîde iken, âyâtı tefekkürde olduğun bir halde; şu tedai-yi efkâr, seni tutup en uzak malayaniyat-ı rezileye sevkeder. Senin başın, böyle bir tedai-yi efkâra mübtela ise, sakın telaş etme. Belki intibaha geldiğin anda, dön. ‘Aman ne kusur ettim’ deyip tedkikle meşgul olup durma. Tâ o zaîf münasebet, senin dikkatinle kuvvet peyda etmesin. Zira teessür gösterdikçe, ehemmiyet verdikçe, senin o zaîf tahatturun melekeye döner. Bir maraz-ı hayalî olur. Korkma, maraz-ı kalbî değil. Şu nevi tahattur ise, galiben ihtiyarsızdır. Hususan hassas asabîlerde daha galibdir. Şeytan, şu nevi vesvesenin madenini çok işlettirir. Şu yaranın merhemi şudur ki: Tedai-yi efkâr, galiben ihtiyarsızdır. Onda mes’uliyet yoktur. Hem tedaide, mücaveret var; temas ve ihtilat yoktur. Onun için, efkârın keyfiyetleri, birbirine sirayet etmez, birbirine zarar vermez. Nasıl ki şeytan ile melek-i ilham, kalb taraflarında mücaveretleri var ve füccar ve ebrarın karabetleri ve bir meskende durmaları, zarar vermez. Öyle de, tedai-yi efkâr saikasıyla istemediğin pis hayalat, gelip nezih efkârın içine girse; zarar vermez. Meğer kasden olsa veya zarar zannıyla onunla ziyade meşgul olsa. Hem bazen kalb yoruluyor. Fikir, kendini eğlendirmek için rastgele bir şeyle meşgul olur. Şeytan fırsat bulur, pis şeyleri önüne serpiyor, sürüyor.”7

Dikkat: incelik, derinlik… Dikkatli: incelikli, derinlikli… O hâlde dikkat bir estetik durumdur. Dikkatin inşası mümkündür; bunun da elbette bir geometrisi olmalıdır. Le Corbusier: “Geometri çevremizi algılamak, duygu ve düşüncelerimizi açıklamak için kendi kendimize verdiğimiz bir araçtır. Geometri temeldir”8 diyordu. Jake Chaphman’ın sanatçıyla izleyen arasındaki bağlantıya değinen aşağıdaki saptaması da dikkat estetik bağını açıklayabilir: “Sanat yapıtı, sabırla pasif bir şekilde durur ve kendisini etkinleştirip var edecek izleyiciyi bekler.” Şu hâlde, dikkat düşünce ve duyguya olduğu gibi sanata ve esere de hareket verecek bir unsurdur.

Buna ek olarak Shrodinger’in kedisini hatırlamak gerekebilir. Şöyle bir hayalî olayı dikkatli bir fikre dönüştürmüştü:

Sağlıklı bir kediyi hava alabilen bir kutu içine koyalım. Kutuda zehirli bir gaz şişesi bulunsun ve bu gazın şişeden salınmasını sağlayacak mekanizma, bozunma yarı ömrü 1 saat olan bir radyoaktif parçacık ile kontrol edilsin. Bu mikroskobik parçacığın davranışını ancak kuantum mekaniği ile ifade edebiliriz, fakat şimdi makroskobik bir sistem olan kedinin kaderi de artık parçacığın davranışına bağlanmış oluyor. Schrödinger’in iddiasına göre, 1 saat sonunda kedinin canlı ve ölü olma olasılıkları eşit. Dalga fonksiyonunun anlamı ya bozunma oldu ve kedi öldü ya da olmadı ve kedi hayatta, gibi uç iki olasılığı anlatmaktan ibaret değil. Schrödinger’in analizi doğru ise kuantum kuramı, (birisi bakıp durumu bu iki seçenekten birine indirgeyene kadar) kedinin iki durumunun yan yana bulunduğunu söylüyor. Yarı ölü-yarı diri.9

Shrodinger’in kedisi aynı zamanda dikkatin kurgucu yönünü ve gerçekle olan bağdan bağımsız bir süreklilik kurabilme yeteneğini gösteriyor. İnsanın da soyut kavramları somut madde ve olaylardan çıkarabilmesi dikkatin çoklu fonksiyonlarını etkili kullanmasıyla mümkün olduğunu gösteriyor. Eleştiri noktaları ise yeni dikkatin ya da başka taraftan ortaya çıkan dikkatli bir senaryonun akışına bağlı ortaya çıkabileceği anlaşılıyor. Bilim ve felsefe, düşünce ve sanat bu şekilde hem üreyemiyor hem de gelişebiliyor. Bediüzzaman’ın ifadesi ile: “Evet, nazlanan ve istiğna gösteren nâzeninlerin mehirleri dikkattir. Ve menzilleri dahi kalbin süveydasıdır.”10

Cahit Arf de, dikkat sabır ilişkisine vurgu yapıyor, “Matematik bir sabır olayıdır” diyordu, belleyerek değil keşfederek anlamak gerekir. Bunun için “dikkat ekmek” lâzım. Matematik sabırla “dikkat ekmek” ameliyesidir. Aynı şekilde; ektiği “dikkat”le keşif yolculuğu yapan bir beyin, dikkati tükenmeye başladığı anda durur. Bu bekleme de bir toparlanma ve farklı bir keşif sürecidir. Dikkat azalınca yeniden bir bilinç kazanımı ile tekrar yükselebilir. Bu azalış, kazanım, ardından tekrar yükseliş bir davranış biçimi olarak hayata da yansır. Harekete dönüşür. İnsanı tanımlayan bir karakter ortaya çıkar. Bediüzzamanın değindiği gibi ibadetlerde de bu mekanizmayı kullanmak gerekebilir. Hatta bunu “sabır kuvveti” diye tanımlıyor.

Aynı zamanda, zeki insan dikkat sahibidir ve çabuk tepki verir. Bu yüzden bilgiyi alışkanlığa dönüştürme süresi de daha kısalır. Kişiselleştirme, birleştirme ve geliştirebilme imkânı daha geniştir. Yani, bu hareketli yapıları dolayısıyla dikkatli olanlar olumlu ve başarılı “tepkisel”dirler. Romalılar “ender olan kıymetlidir” demişler. Bilimde bu olguya tepkisellik adı verilmiş: “Bir seçenek elimizden alındığında, artık mümkün olmayan seçeneği daha çekici olarak değerlendirerek tepki veririz. Bu bir tür inat tepkisidir. Psikoloji’de Romeo ve Juliet tepkisi olarak da tanımlanır.  Enderlik durumu karşısında tipik tepkimiz, gerçekçi düşünmenin kaybıdır.”11

Ünlü yönetmen Martin Scorsese, başarı için, “dikkat”e, vizyon ve coşku ile birlikte büyük değer biçiyor: “Yetenek çok önemli. Ama bu işte eğer dikkat edersen öğrenebilirsin. Peki sonra? Vizyon! Görmek, resmetmek, anlatmak! Bu iş bitmeyen bir çaba, bitmeyen bir mücadele. Her şeye rağmen coşkunu, şevkini kaybetmiyorsan, doğru yerdesin.”

Dipnotlar:
1) Asa-yı Musa, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2020, s. 257
2) Muhakemat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2020, s. 89
3) Tarihçe-i Hayat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2020, s. 26
4) Asa-yı Musa, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2020, s. 47
5) age. s. 165
6) Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2020, s. 43
7) age. s. 309
8) Şehircilik, Çevirmen: Pelin Kotas
9) Fizikist
10) Muhakemat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2020, s. 89
11) Hatasız Düşünme Sanatı, Rolf Dobelli

 

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*