Dost muyuz?

Herkes ister iyi veya kötü günde biriyle beraber olmayı, çünkü dost dediğin dar günde belli olmaz mı? Ya biz ister miyiz yanlarında olmayı? Bazı zamanlar hayatımızda birtakım aksaklıklar olabilir. Bazı zamansa mutluluktan ve heyecandan uçacağımızı sanabiliriz. Her hâlükârda içimiz içimize sığmaz, kendimizi tutamayız. Duygu ve düşüncelerimizi paylaşmak isteriz. Peki kendimiz nasıl memnun olabileceksek karşımızdakine de o şekilde davranıyor muyuz?

Vefa, dostların birbirine duyduğu, bir çıkar veya beklenti içinde olmadan beslenilen en hassas duygudur. Aklımıza samimiyet, içtenlik, doğallık vb. kavramları getirirken; kıskançlık, fesatlık, bencillik gibi kavramlardan uzak tutar. Aklımıza gelenler sayesinde eğer gerçek bir dost sahibi iseniz, ne olursa olsun uzun vadede birbirinizi kırmaz ve birbirinizi terk etmezsiniz. Bu anlamda düşünürsek dostluk ve vefa kavramları da kendi aralarında vefalı olma durumu gerektirir.

Bir ortamda birden ön plana çıkmak, kendinizi fark ettirmek, size temelli dostluklar sağlamaz. Dost seçimi kendiliğinden doğar. Birlikte olunan zaman içerisinde paylaşım ve birikimler oldukça dostluk kendini belli eder. İhtiyaç duyulan anlarda yanınızda olduğunu gördükçe hissedilir. Seri ilanlar vermeyi gerektirmez. Bir zorunluluktan oluşmayan bir araya gelişlerdir. Bu yaşımıza kadar olanlar oldu, olamayanlar da kaldı. Acaba yaşımız kadar dost edinebildik mi? Bunu yapmak gerekli mi? Bu düşünce ile gidersek olumlu neticelerle karşılaşamayız. İnsan çok yollardan geçer; aile, çevre, okul, iş… Her birinden hayatımıza birçok kişi alınır. Kimisi aileden olur, kimisi ile yollar ayrılır, fakat gönüller bir olur. Gerçek bir dostlukta sahtekârlık düşünülmez. Bu düşünceye sahip olanlar ile dostluk kurulabilir. Ancak bu kişilerden vefa beklenir. Diğerleri ise hak ettikleri mükemmel yaşantılarında eksikliğin ne olduğunu anlamaya çalışırlar. Bu kadar zaman içinde geriye kalan, belki de bir elin parmaklarını geçmeyecek inciler. Onlar en kötü günleri de en güzel günleri de paylaşmayı üstlendiler. Canımızdan, kanımızdan oldular.

Hayattaki en güzel duygu, anlaşıldığını hissetmektir. Öyle birinin, var ve seninle olduğunu bilmektir. İkili ilişkilerde de esas mesele bu değil mi zaten? Anlatmak, anlaşılmak ve de anlamak. İşte bu sebeple dostluk beceri gerektirir. Günümüzdeki dostluk ilişkileri de böyle midir? İnsanlar evlerinde bile çıkar içerisinde olabilirken gerçekten dost edinebiliyorlar mı, merak edilebilir. Bir insanda doğal olarak aile ilk sırada gelir. Daha sonra sevdiklerimiz vardır. Bu böyledir. Bir kargaşada kendi canından birileri varsa dost görünmez olur, yani sırasını sondan takip eder. Dostunuzun bir sıkıntısı olur, üzülürsünüz. Anlamak istersiniz, ama çoğu zaman mümkün olmaz. Yaşamadan bilemezsiniz. İşte bir dostun rolü asıl burada başlar. Yapılması gereken “Seni anlıyorum” diyerek geçmek değildir. Zaten tam olarak anlayamayacağınızın kendisi de farkındadır. Önemli olan, o durumda yanında olunduğunu hissettirmektir.

Aile başta gelir dedik, fakat öyle durumlar olur ki, dostundan başkası iyi gelmez. Çünkü dost sığınaktır, bir dayanaktır. Doğal olarak yaptırıcı getirileri vardır. Düşünmeden koyulursunuz işine, ama bu “iş” olmaz dost olduğun zaman. Döngü kendiliğinden sürer gider. Nefes almak ya da su içmek gibi. Hem de bu esnada bize elimizden gelenin en iyisini sunmak düşer. Aşık Veysel’in “Dost dost diye nicelerine sarıldım/ Benim sadık yârim kara topraktır” dizelerinde söylediği gibi kimseye bir kırıklık yaşatmamalıdır.

Yıllarınızı verirsiniz bir dostluğa. Çoğu zaman aynı kandanmışsınız gibi en yakınınız oluverir. Tüm bunlar yaşanırken bir gün sona ereceğini düşünmezsiniz. Ama o gün geldiğinde “Hiç yapmam” denilenler yapılır. İdrak edilemeyen nedir biliyor musunuz? Dostunuz size her zaman yanınızda olacağını söylemiştir. Verilen bu söze düşünmeden inanılmıştır. Şimdi nerede vefası? Söylenen sözler, gidilen yerler, acılar ve sevinçler nerede? Hepsi havadaymış. Vefa, işte dostluğu ayakta tutan temeldir. Havaya inşa edilirse bir süre sonra hak ettiği boşluğa doğru sürer. Yapılan vefasızlık göründükten sonra dost sandığınızın yüzünü dahi görmek istemezsiniz. Koca bir yalan kurulur, mumu yatsı vaktine kalmadan tükenir. Dostluk kolay kurulmuyor. Bulunduğunda da emin olunamıyorsa tutulamayacak sözler vermekten kaçınılmalıdır. En iyisi net olmaktır. Kimse sahte samimiyete muhtaç değildir.

Hayatımızda ne kırk yılı aşan dostluklar var. İmrenme uyandıracak olanları diyorum. O güzel dostluklar hatıralarda, ağızlarda. Vefasını eksiltmeyen kırk yıl da kırk ömür de konuşulur. Şimdi neredeler? İnsanlar yalnız olmaktan, daha doğrusu yalnız görünmekten korkuyorlar. Acaba bir sıkıntı hâlinde tek bir tanesi yanınızda mıdır? Dostluk 5’i 10’u gerektirmez. Biri olsun, yeri gelsin bin kadar olsun. Eskiden mektup vardı. Onun hissettirdiklerini nerede bulabiliriz ki? O zamanlar insanların çevrelerinin daha sakin ve sayılı olduğuna inanıyorum. Mesela “özlemek” daha gerçektir. Vefaya duyulan ihtiyaç daha az olabilir. Ya bir kahveyle kırk yıl kazananlara ne demeli? Paylaşımlar daha içtendi. İnsanlar öncesinde ve sonrasında kuşku duymazlardı. Şimdi hep bir beraberlik söz konusu. Ne zaman, nerede, ne yapılıyor kolaylıkla bilindiği için ilişkiler sıradanlaştı. Dostlukta duyulan samimiyette kopmalar yaşanmaya başlandı. Artık her şey basit! Gurbet yok, hasret yok. Ne çok şanslıyız! Hayır. Tekrar düşünün. Gerçekten şanslı hem de çok şanslı mıyız?

Anlayacağınız üzere sahip olunan dostluk, vefa temelinde bir arada olunan en gerekli ihtiyaç. Bu konuda pek çok tecrübe sahibi olunabilir. Beklenen tutum empati çerçevesinde yeterli açıklığa kavuşturulabilir. Gerçek bir dost sizi dünyadaki en zengin kişi yapabilir. Her daim güzel dostluklarda buluşun.

Vefa kendini duyurmadan var olsun…

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*