Bugün, heybeme yeni kattığım bir şeyden bahsedeceğim, ismi Uzun Lale Sendromu. Şu anda Milli Eğitim bakanı olan Ziya Selçuk’un, 2011’de yazdığı bir yazıdan öğrendiğim bu yeni kavram üzerine biraz düşününce, aslında günümüz idealist gençlerinin de sıklıkla karşılaştığı bir yaraya parmak basıldığını fark ettim.
Hikâye şöyle: Dediğim dedik bir kral ve verdiği emirleri derhal yerine getiren sadık bir yardımcısı varmış. Bu ikili her gün sarayın lale bahçesinde dolaşırmış, bu esnada kralın yardımcısı krala, memlekette çıkıntılık yapan siyasetçileri, kral hakkında yersiz hiciv yapan sanatçıları anlatırmış. Kral da bu insanların akıbetini yardımcısına yaptığı sembolik bir hareketle belirlermiş. Lale bahçesinde biraz boyu uzun olan lalenin kafasını kılıcıyla kesiverirmiş. Bu hareketin anlamını anlayan yardımcısı derhal bu insanların cezasını kesiverirmiş.
Bu hikâyenin eğitim sistemimize yansıyan yönüne bakacak olursak, tekdüze yaşayan yetişkinler olmalarını hedeflediğimiz aynı yaştan çocukları topladığımız sınıflarda; tekdüze yaşamdan başka bir şey bilmeyen ve aşağı yukarı aynı yetersiz eğitimden geçmiş öğretmenler (istisnaları hariç tutuyoruz) vasıtasıyla eğitim veriyoruz. Hayâl gücü yüksek çocuğun zamanla hayâl gücünü elinden alıyoruz. Farklı düşünen, farklı öğrenen çocukları kendi öğretim yöntemlerimizle öğrenmeye zorluyoruz, öğrenmiyorsa da başarısızlığa mahkûm ediyoruz. E n’apıyoruz, uzun laleleri kılıcımızın ucuyla kesiveriyoruz…
Suçlanacak şeyi “sistem” diye nitelendirmişiz zaten nicedir. Evet doğru, sistem hatalı olabilir. Öğretmenin gelişmesini çok da gerekli görmeyen bir sistemin içindeysek, evet hatalıdır. Çünkü o kılıç dönüp dolaşıp, kendini geliştirmeye adamış öğretmene dokunuyorsa, mesela öğretmen kendini geliştirdikten sonra gittiği yerde (özellikle öğretmenler odasında) overqualified (gereğinden fazla nitelikli oluşu) nedeniyle mobbinge maruz kalıyorsa, evet vardır bir sıkıntı.
Sadece öğretmenler için geçerli değil bu olay. İyi bir üniversiteden mezun olduktan sonra akademik başarısına başka bir sürü beceri ekleyen nitelikli bir çalışan, ortalama bir kuruma alınmadan önce işveren tarafından “ortalığı karıştıracak” çalışan olarak etiketleniyorsa, bu uzun lale işi sadece eğitimde değil demektir. Ciddi bir problemimiz var demektir.
Bu problemi çözüme kavuşturacak olan şey nedir peki? Biz böyle kısa laleler olarak ortalıkta dolanıp duracak mıyız? Fazlasına cesaret etmekten korkan, ortalama aynı beceri düzeyinde kalan insancıklar mı olacağız? Olmamalıyız, tamam bence de. Ama bunu nasıl başaracağız? Fazla nitelikli olduğundan dolayı hep gelişimine ket vurulmuş bireyler yönetici pozisyonuna yükselse sanki bir şeyler değişebilir, diye düşünüyorum.
Yani diğerlerinden farklı oluşu hayatında birtakım problemlere sebebiyet vermiş biri, kendini geliştirmeye çalışan birini daha iyi anlar, diye tahmin ediyorum; onun derdine derman olmaya çalışır, gelişimine elinden geldiğince destek verir. Kılıç sallayanlara rağmen gelişip boy atmaya çalışmakta belki de başarı. Bizler de öyle olalım. Çalışalım, gelişelim, destek olalım ki bodur kalmayalım!
Allah’a ısmarladık!
Fotoğraf: Tuğba Karakurt
İlk yorumu siz yazın