Kâinatın vedâsı

Hayatta etrafınıza ne gözle bakarsanız, gelişme ve sonuç kısımları o nazar ile değişir ve gelişir. Sebepler aksi yönde bile cereyan etse, siz yine kış mevsimi içinde bir bahar, gece içinde bir aydınlık, ölüm içinde bir doğum hisseder ve görebilirsiniz.

İnsan, çok geniş olan bu kâinata, özel bir nazarla baktığında, durgunluğun içinde hareket, sebeplerin içinde sonuç, vedâların sonunda mutlaka bir kavuşma görecektir. İnsan hayatı nasıl ki bu döngülerle yüz yüze ise, kâinat da aynı döngülerle yüz yüze kalmış ve kalacaktır. Onun için her yönüyle “Kâinat içinde insan, insan içinde kâinat vardır” sözü bir hakikat ve bürhandır. Fakat insan, sıklıkla vedâlardan sonra kavuşma duygusunu yaşarken, kâinat sadece bir kere vedâ edecek ve sonrasında başka bir âleme tebdil edilecektir. Kâinatın vedâdan sonra tekrar kavuşması zerrelerden terekküb ettiği maddelerin ait olduğu yerlere iade edilmesi ile mümkün olacaktır. Onun kavuşması bütünü kapsamamaktadır.

Kısa süreliğine bu kâinatta bulunan görüntüler, sesler, mânâlar, ruhlar, maddeler defaatle kâinat içinde vedâ hadisesini yaşayıp ait oldukları âlemlere giderken, genel olarak kâinat da bir kere vedâyı yaşayıp ayrılık anında hem hüzünlenip hem de ümitle bu anı tadacaktır. Daha sonra gelmek üzere mevsimlerin vedâsı gibi, gün ve gecenin peşi sıra vedâsı gibi, yaprağın ve meyvenin ağaçtan vedâsı gibi, kelimelerin dilden vedâsı gibi değildir onun vedâsı. Bu vedâ öyle müthiş bir vedâ olacaktır ki, bir daha dönmemek üzere kesin, başka bir sahne ve tekrarı olamayacak şekilde son olacaktır.

İnsan-ı kebîr olan bu kâinatın vedâsı ayrıca bir kanun olması hasebi ile de öyle küçük bir vedâ değildir. Üzerinde yüzlerce filme ve kitaba konu olan bu vedâ, hem kendisi hem de içindeki tüm varlıklarla beraber toplu bir vedâ olacağından, az önce de bahsettiğimiz gibi hüzün ve ümit bu vedâda beraber olacaktır. Vedâ anında, kâinatın Cehennem’e gideceği yönü bir tarafa çekilerek hüzünlenip ağladıklarında, diğer yön olan Cennet’e doğru davet edilen kısım da ümit ve vedâ anını yaşayacaklardır. Bu vedâ ânını Bediüzzaman Hazretlerinden dinlediğimizde, şu cümleler kulaklarımıza çarpıp, hislerimizi ürpertecektir.

“İşte bu şiddetli ölümle hilkat bayılır, kâinat yayılır, hilkatin yağı ayranı birbirinden ayrılır; Cehennem, maddesiyle, aşiretiyle bir tarafa çekilir; Cennet de letafetiyle, lezaiziyle ve bütün güzel unsurlarıyla tecellî ve incilâ eder.”1

Evet kâinatın da ömrü nihayete erdiğinde bu hakikat yaşanacaktır.

Peki bu vedâ neden yaşanacaktır?

Yazının başında da aktardığımız gibi, insan ne nazarla olaylara bakarsa, durum öylece şekillenecektir. Biz de âleme ve kâinata aşağıdaki satırlar vechiyle baktığımızda durum netleşecek ve kâinatın vedâ hadisesinin öncesindeki hakikat perdesi aralanacaktır.

“Eğer o âlem-i kebîr bir şecere tahayyül edilirse, Nur-u Muhammedî hem çekirdeği, hem semeresi olur. Eğer dünya mücessem bir zîhayat farz edilirse, o nur onun ruhu olur.”2

Evet nasıl ki meyvesiz ağaç kesilir, ruhsuz insan ölürse, kâinatın bu özellik ve güzellikteki ruhu ve meyvesi hükmünde olan Peygamberimizin (asm) Nur’u, kâinata vedâ ettiğinde, kâinat da kendisi için vedâya başlayacak ve beklenen sonu yaşayacaktır. İki kere iki dört ettiği kat’iyetinde, Muhammed’in (asm) Nur’u dünya ve kâinat içinde var oldukça kâinat yaşamaya devam edecek, aksinde ise ölecektir. İşte vedânın asıl nedeni budur.

Ehl-i dünya için bu hakikat biraz garip görünse de bu müthiş saray, o Nur’un çıkması ile derhal dağıtılacağından dolayı, bu duruma açılan her kapı, bakılan her açı, sorulan her sorunun sonu Hz. Muhammed (asm) olacaktır. Şüphesiz Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın “Küllü nefsin zâikatü’l-mevt” (Her nefis ölümü tadıcıdır)3 âyetinin tahakkuku, kâinat için de yaşanacak ve bu hadisenin adı “Kıyamet” olacaktır.

Dipnotlar:
1) İşaratü’l-İ’caz, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2020, s. 229
2) Mesnevi-i Nuriye, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2019, s. 130
3) Ankebût Sûresi: 57

 

 

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*