Harekete geçemeyenler için bir kendine yardım rehberi

Siz kimsiniz? Olmak istediğiniz kişi misiniz? Nasıl bir hayat yaşıyorsunuz? Size göre hayatın anlamı neyse ona göre yaşayabiliyor musunuz? Peki, size göre hayatın anlamı ne? Bu dünyaya gelmiş ve bu dünyada yaşıyor olmanızı anlamlı kılacak, bu konuda sizi tatmin edecek, kendinize layık olduğunu düşündüğünüz şekilde davranabiliyor musunuz?

İnsanların iyilik hâlini artırmak için bu sorular üzerinde çalışan ve cevaplarını merkeze alan bir psikoloji yaklaşımından bahsetmek istiyorum sizlere. Türkçe kaynaklara Kabul ve Kararlılık Terapisi olarak geçen; ancak profesyonellerinin, kelime manası “harekete geç” olduğundan orijinal ifadesinin kısaltması olan ACT (sözcük haliyle, ekt olarak okunur) tabirini kullanmayı tercih ettiği bu model Davranışçı ekolün bir dalı. Davranışçı terapi ekolünü ise, insanın ruhsal durumunu iyileştirmeyi, merkeze duygu ve düşüncelerden ziyade somut ve gözlenebilir olduğu için davranışı yerleştirerek onu değiştirmek olarak kabul eden bir yaklaşım şeklinde kısaca tarif edebiliriz. Yani kişinin şikâyet olarak getirdiği sorunun hangi davranış veya davranışlarla ilişkili olduğunu tesbit ederek bu davranışa müdahale eder ve onu değiştirirse kişinin iyilik hâline katkı sunulabileceğini söyler. Dolayısıyla davranışçı bir model olan ACT yaklaşımı da bizim nasıl davrandığımızla ilgilenir. Bunu yaparken elbette hangi duygu ve düşüncelerle hareket ettiğimizi de analiz eder; fakat gayesi duygu ve düşüncenin değil davranışın değişimidir.

Peki, nasıl sağlıyor bu değişimi? Yapmak istediğiniz, yaşamak istediğiniz, gerçekten anlamlı bulduğunuz ama bir türlü harekete geçemediğiniz şey neyse bunu gerçekleştirmenizin önündeki içsel engelleri bulup onlara müdahalelerde bulunuyor. Daha sonra size küçük küçük adımlarla o hayata dâhil olmanın yolunu gösteriyor.

Üniversite öğrenimim sırasında psikoloji ders kitaplarından ziyade okuduğum Risale-i Nurlarda bu davranış odaklı yaklaşımı çokça gördüğümden olsa gerek kolaylıkla benimsemiştim. Mesleğe atıldıktan sonra kendimi geliştirmek istemek ve bir yaklaşım olarak benimsemek için bana en yakın gelen bu davranışçı yöntem olmuştu. Fakat kişilik özelliğim gereği her şeyin içinde temel olarak aradığım “anlam”a dair bir şeyleri onda bir türlü bulamamıştım. ACT ile tanışınca davranışı ne yönde değiştirmek istediğime dair o referansı nereden bulacağımı öğrenmiş oldum. O kaynak insanın kendi içindeki anlamda saklıydı. Kişi hangi değerleri benimsemeyi seçiyorsa, o doğrultuda hareket etmesi onun için gerçekten anlamlı olacak tek şeydi. Bu durumda faydasız olan davranışları, kişinin sahip olmayı seçtiği değerler doğrultusunda planlayacağı küçük davranışlarla değiştirmek o kişiye gerçekten yardım etmekti.

Bu durumda Bediüzzaman’ın hem ömrü boyunca hem eserleri vasıtasıyla bugüne dek bir sürü insana bu konuda yardım eden, onları iyileştiren, rehabilite eden bir konumda olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bunu uzun uzun anlatıp sizi sıkmak yerine bir örnek vermeyi yeğlerim. Bediüzzaman bir adlî psikolog gibi çalışıp mahkumları rehabilite etmiştir. “…boş vaktimizi sıkıntılı hülyalar yerinde Kur’ân’dan bildiğimiz sûreleri okumak ve mânâlarını bildiren arkadaşlardan öğrenmek ve kazaya kalmış farz namazlarımızı kaza etmek ve birbirinin güzel huylarından istifade edip bu hapishaneyi güzel seciyeli fidanlar yetiştiren bir mübarek bahçeye çevirmek gibi a’mâl-i saliha ile…” 1

Hapse mahkûm olmuş birinin düşünecek ne çok şeyi vardır, değil mi? Neden bunun başına geldiği, ne gibi hatalar ettiği, böyle yapmasaydı nasıl olacağı, durumu düzeltmek için neler yapabileceği, dışarıdaki ailesinin durumu, içerideki kendisinin ahvali, geçmişi, geleceği… Bütün bunları tekrar tekrar düşünmek ona sıkıntıdan başka bir şey vermeyeceği için olsa gerek Bediüzzaman bu davranışı “sıkıntılı hülyalar” diye tarif etmiştir. Bunları bırakmak gerektiğini söylemiş ve nazarı hemen eyleme çevirmiştir, davranış adımları planlamıştır. Ve bunu o kimselerin değer olarak gördüğü şeyler üzerinden yapmıştır. O kimseler “ahiretlerini düşünen, zamanın şeytanlarına uymak istemeyen ve ahiret için çalışan insanlar” olmayı seçtikleri için2 böyle hedefler göstermiştir. Bu sayede normal şartlarda oradaki hiç kimsenin değiştirecek bir güce sahip olmadığı hapishane bağlamı dahi değişerek bir medreseye dönmüştür.

Peki, olmak istediğimiz kişiye karar vermek için kendimizi analiz etmek, değiştirmek istediğimiz davranış için muhasebede bulunmak, belki kendini eleştirmek ve harekete geçmemizi engelleyen içsel sebepler ne ise onlarla mücadele etmek için de bir miktar düşünmek gerekmiyor mu? Elbette gerekiyor. Fakat bu düşünmeyi de planlı bir şekilde ve bize faydalı ölçüde yapabiliyor olmak önemli. Nitekim Bediüzzaman mahpuslara tavsiyede bulunduğu o ifadelerin öncesinde uzunca bir zihinsel performans sergiliyor. Aklı ikna edecek deliller üzerinde kasıtlı bir biçimde düşünüyor. Zaten bunu yaptığı için “ahiretini düşünen ve ona çalışan kimse” olma kararını hem kendisi veriyor hem de bu derse muhatap olan kişilerin bu değeri benimsemesini sağlıyor. Fakat neyi istediğine karar verdikten sonra ivedilikle davranışlarla harekete geçmeyi ve artık daha fazla aynı şeyleri düşünüyor olmamayı vurguluyor. (Vesvese bahsinde ehemmiyet vermemek olarak tarif ettiği zihinsel beceri aslında tamamen bu. Dilediğinde o şeyi düşünmeyi bırakabilmesi.)3

Mesela ölümü düşünmek, dünya lezzetlerini acılaştırarak yüzümüzü ahirete çevirmesi için bize tavsiye edilmiş. Fakat bu düşünmekten kasıt her an ve daima zihinde “Ben öleceğim, nasılsa öleceğim, saniyeler geçiyor, ömrüm azalıyor” düşüncesini tutmak, bunu takip etmek ancak bu düşüncenin ve onunla bağlantılı duyguların kalbe verdiği ağırlıkla hiçbir şey yapamamak değildir. Bediüzzaman’ın tabiriyle merdane ölümün yüzüne bakmak, onun ne istediğini görmek ve bu gerçekliği kabul etmenin sonucu olarak “Cennete layık bir kul olmak” değerini benimsemek ve artık verilen ömür dakikalarını bunun için kullanmak adına hemen harekete geçmektir. Bu değerden uzaklaştığımızı fark ettiğimiz zamanlarda, tıpkı doğuya giden ve yolunu kaybetmiş bir seyyahın pusulayı tekrar doğuya çevirerek rotasını yeniden hesaplaması gibi biz de o değere sahip olmamıza bizi ikna eden sebepleri elbette düşünebiliriz. Bu bizim için yolumuzu bulmamıza, ne yöne gideceğimiz ve nasıl davranacağımıza karar vermemize yardım edecek ölçüde olmalıdır.

Netice olarak ne yaparsak, nasıl davranırsak istediğimiz kişi olacağımıza dair kararı verecek biziz. Bu kararı verdikten sonra artık harekete geçme zamanıdır. Hayatımızla ilgili herhangi bir konuda muhasebelerde bulunabiliriz, yeter ki bu muhasebe vakitleri bütün hayatımıza yayılıp zamanımızı hiçbir şey yapmadan sadece neyi yanlış yaptığımızı ve aslında ne yapmak istediğimizi düşünüp duran biri haline getirmesin bizi. Eee, sen söyle bakalım. Bu dergiyi okuman bittiğinde ne için harekete geçeceksin?

Dipnotlar:
1) Bediüzaman Said Nursî,Şualar, 3. Mesele.
2) A.g.e., 7. Mesele.
3) Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, 21. Sözün İkinci Makamı.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*