Merhaba Genç Yorum okurları,
Şubat ayında manevî bir rahmet mevsimi olan üç aylara girdik; Mart ayı ile de yine rahmetin coştuğu bir mevsim olan baharı karşılıyoruz. Sıkıntılı günlerden geçtiğimiz şu dönemde bu iki rahmet mevsiminin 15 gün farkla peşpeşe gelmesi hoş bir tevafuk oldu.
Mart ayı toprağın, tabiatın canlanıp mahlûkatın hareket ve faaliyete geçtiği bir ay. Birbiri ardına düşen cemrelerle kışta âdeta ölü gibi olan mahlûkat uyanıyor ve harekete geçiyor. Allah’ın isimlerine ayine olabilmek için çok parlak ve göz alıcı faaliyetlere girişiyor.
Aslında sadece bahar mevsimindeki mahlûkat değil kâinatta her şey hareket halinde. Her an her yerde hummalı bir hareket ve faaliyet göze çarpıyor. Galaksiler, güneşler, gezegenler, hayvanlar, bitkiler baş döndürücü bir hareket içindeler. Zahiren durgun görünen cansız maddeler bile iç âlemlerinde atomlar boyutunda müthiş hızlarla hareket ediyorlar. Demek ki mikro ve makro âlemde atalete, durgunluğa yer yok, herşey hareket ve faaliyet hâlinde.
Kâinattaki şuursuz varlıklar sadece Allah tarafından kendilerine verilen vazifeleri ifa edip Allah’ın isimlerine ayine oluyorlar. İnsan ise şuurlu; neyi neden yaptığını, yaptığının ne gibi sonuçlar doğuracağını bilecek bir akıl ve muhakemeye sahip. Fiil ve hareketleriyle Esma-i Hüsnaya ayine olduğu gibi, şuuruyla da o tecellileri görmesi/okuması gerekiyor.
Canlı-cansız, herşey bu denli bir hareket içinde iken insanın hareketsiz, faaliyetsiz kalması elbette düşünülemez. Fıtraten cevval olan; başta akıl, şuur ve cüz’î irade olmak üzere çeşitli duygu ve kabiliyetlerle donatılan insanın da mutlaka hareket ve faaliyet halinde bulunması lâzım geliyor.
Peki, insanın nasıl ve hangi amaca yönelik faaliyetlerde bulunması gerekiyor?
Ayette “O halde boş kaldın mı, yine kalk [başka bir iş ve ibadetle] yorul” (İnşirah Suresi: 7.) denilerek insanın sürekli bir hareket ve faaliyet hâlinde olması gerektiğine işaret ediliyor.
İnsan diğer varlıkların aksine hareketinde serbest bırakılmıştır. İmtihana tâbidir. Akıl ve şuuru da olduğu için hareket ve faaliyetlerinden sorumludur, hesaba çekilecektir.
İnsanın ömrü kısa, lüzumlu vazifeleri çoktur. Sadece kısa bir hayat yaşamak üzere dünyaya gönderilmemiştir. Ebede namzettir, ebede gidecektir. İnsanın hareket ve faaliyetlerinin bir anlam kazanabilmesi ancak ahirete yönelik olması ile mümkündür. Dünyanın en büyük ve önemli faaliyetlerinin bile ahirete müteallik olmadığı takdirde bir hiç olarak kalmaya mahkûm olduğu aşikârdır. Hattâ, ahirete yönelik olmayan faaliyetleri belki mesuliyet sebebi sayılacak, ahirette ceza ve itaba yol açacaktır.
İnsan, faydasız faaliyetlerden kaçınmasıyla rahmeti çekecek faaliyetlere girişmesiyle kendisine yeryüzünde tayin edilen misyonu yerine getirecek, böylece kendisine verilen ömür sermayesini en iyi şekilde değerlendirmiş olacaktır.
Sözü, Bediüzzaman’dan bir vecizeyle bağlayalım:
“Allah için işleyiniz, Allah için görüşünüz, Allah için çalışınız. ‘Lillah, livechillah, lieclillah’ rızası dairesinde hareket ediniz. O vakit sizin ömrünüzün dakikaları, seneler hükmüne geçer.” (Lem’alar)
* * *
23 Mart, Bediüzzaman Hazretlerinin vefatının 61. Yıldönümü. Hareket ve faaliyetleriyle insanlara ilham veren, yazdığı eserlerle milyonların imanının kurtulmasına vesile olan Bediüzzaman Said Nursî’yi rahmetle anıyoruz.
İlk yorumu siz yazın