Bana İngilizce lâzım

Malûmunuz okullarda kısmen de olsa yüz yüze eğitime başladık. Ancak uzaktan eğitimlerimiz tüm hızıyla devam ediyor. Telefon ya da bilgisayarlarımızın başında öğrencilerimizi derse dahil edebilmenin bin bir türlü gayretiyle evlerimizden ders anlatmaya devam ediyoruz.

Öğrenci diyorum ama karşımızda ne cismi var ne de resmi. Sadece ismi var ekranımızda. Bazen de kerpetenle aldığımız sesi. Özellikle okulumuzda eğitime yeni başlayan öğrencilerimizi sadece ismen tanıyoruz. Nadiren duyduğumuz sesleriyle de onlara hayalen bir suret veriyoruz. Karşımızda tüm dikkatiyle bizi dinliyormuş gibi düşünerek derslerimizi işlemeye devam ediyoruz.

Branşım İngilizce. Son dersimizde, ‘past tense’ senin ‘present tense’ benim, fiillerin ikinci hâlleriydi, cümle kalıplarıydı, çocuklarla haşir neşir olurken, bir tanesinin canına tak etmiş olacak ki canlı ve gür bir şekilde, “Hocam!’’ dedi. “Hocam bir sorum olacak. Biz İngilizce dilini neden öğreniyoruz?’’ Hoppala. Ben ne anlatıyorum çocuk nerelerde geziyor. Tam da konunun tepesindeyiz. Öğrencim devam etti, “Biz İngilizce öğreniyoruz, peki İngilizler de Türkçe öğreniyorlar mı?’’ Buyrun cenaze namazına. Ders o dakika kendinden geçti. Ancak son bir gayretle, soruyu ders sonunda tekrar almak sözüyle derse devam ettim ve konuyu bitirdim. Öğretmenler olarak bu taktiği çok kullanırız. Gelen sorunun cevabı mümkünse ertelenir, beynin bir lobuyla derse devam edilir diğer lobla da soruyla cebelleşilir. Şimdi gelen soruyla meşgul olan lobu sesli düşündürelim.

“Nereden çıktı bu soru şimdi? Tam da örnek cümlelerle konuyu tamamlayacaktık. Çocukların da dikkati dağıldı. Ah be oğlum, biraz daha bekleyemedin değil mi? Ama sen de haklısın tabi. Neden yabancı bir dil öğreniyorsunuz, neden bu kadar yabancı kelimelere maruz kalıyor, cümle kurmak adına yetmiş takla atıyorsunuz. Bir de tabiî onca dil içinde neden İngilizce? Dünyada başka dil mi kalmadı öğrenecek? Mesela neden bir Bengalce ya da Puncapca değil de İngilizce? İlkokuldan üniversite bitimine kadar İngilizce de İngilizce… Bitti mi, bitmedi. İş başvurusunda bulunursun, İngilizce. Yüksek lisans yapmak istersin, İngilizce. Hatta esnaf olursun, İngilizce. Şaka değil, esnaf bile İngilizce diyor. Ne alâka? (alâkası ileride). Şimdi toplum olarak nedir bu İngilizce merakımız? İngilizlerin babası muhtar mı? Kim karar veriyor buna?’’

Dersin bitiminde aşağıda değineceğim noktaların ufak bir özetini yaparak öğrencime verdiğim sözü tutmuş oldum. Ancak mesele, hak verirsiniz ki bir dersin son 10 dakikasında ifade edilebilecek kadar kısa değil.

Öncelikle belirtelim ki, ne İngilizlerin diğer milletlerden ne de İngilizcenin diğer dillerden üstünlüğü yoktur. Tüm milletleri de tüm dilleri de Allah yaratmıştır ve hiçbirine bu manada bir üstünlük vermemiştir. Ancak yabancı dil konusunda İngilizce’nin ön planda olmasının temel birkaç sebebinin olduğunu düşünüyorum;

-Küresel bir köy hâline gelen dünyanın ortak bir dile ihtiyacı var. Dünyada 7,6 milyar insan var, 7 bin 111 dil var. Her birey her dili bilemez ancak her birey bir dili öğrenebilirse tüm insanlar iletişime geçebilir.

-Bu ihtiyacı karşılayacak dilin geniş kullanıcı kitlesine sahip olması gerekir. (Dünyada en çok kullanılan dilller listesinde ilk sıralarda Çince ve İngilizce var. Ancak Çince’nin kullanıcı sayısının fazla olması nüfusuyla doğru orantılı bir meseledir. Yaklaşık 1,3 milyar insan Çince konuşuyor ancak hemen tamamı da uzak doğu ülkesi olan Çin topraklarındadır. Fakat hemen belirtelim ki son yıllarda küresel ticaret hacminde ilk sırayı alan Çin Halk Cumhuriyeti’nin dili olan Çince, dünyada popüler diller arasında yerini çoktan almıştır. Ancak İngilizce adına konuşmak gerekirse 430 milyon insanın birincil dili İngilizce iken dünya genelinde 1,5 milyarı aşkın insanın İngilizce konuştuğu tahmin ediliyor. Çince’nin İngilizce’nin yerini alması bu manada biraz uzak görünüyor.)

-İngilizcenin 1,5 milyar kullanıcı ile liste başı olmasının arkasında eğitim, teknoloji, sanayi, tarım, ticaret, hukuk, şehirleşme ve medeniyet gibi alanlarda ileri seviyelere ulaşmış olan ABD ve İngiltere gibi ülkeler var. Bu toplumların insanlığa ve bize katkı sağlayabilecek yanlarını çok. Yayımlanan her 100 makale veya bildiriden 17’si ABD’ye ait. ABD, dünyada en çok icat yapan ülke konumunda. Dünyanın en iyi 10 üniversitesinden 9’u ABD ve İngiltere’de bulunuyor. Elbette tüm bu birikimler tüm dünya ile paylaşılıyor ve dünya da bu ülkelerle daha iyi iletişim kurmak adına onların dillerini öğreniyor diyebiliriz.

Son Yüzyılın en büyük düşünürü ve İslâm âlimi Bediüzzaman Said Nursî, Avrupa özelinde batı ülkeleri için ilginç bir tespitte bulunuyor. “Avrupa ikidir. Birisi, İsevîlik din-i hakikîsinden aldığı feyizle hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nâfi san’atları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları takip eden bu birinci Avrupa…’’1 Bu tarife uyan Avrupa ve diğer dünya dilleri ile irtibatın en önemli vasıtası İngilizce.

-Avrupalısı İngilizce, Amerikalısı İngilizce, Afrikalısı İngilizce ve hattâ Asyalısı mesela Japonu İngilizce konuşuyor veya İngilizceyi biliyor. Çünkü tüm dünya artık ikinci köyleri olan dünyanın ana dilinin İngilizce olduğunu kabul etmişler.

Günümüzde Türkçe en çok konuşulan beşinci dil konumunda. Kim bilir, belki bir gün biz de elimizde tutamadığımız ve Avrupalının eline kaçan yüksek değerlerimizi tekrar elde ederiz; eğitimde, hukukta, adalette öncü oluruz ve dünyaca ünlü üniversitelere kavuşuruz; yapılaşma ve mimaride bir zamanlar yakaladığımız ihtişamı yakalarız; Kur’ân’dan aldığımız derslerle medeniyette zirve oluruz, işte o zaman bizim pazarımız ve mallarımız kıymetli olur. Malı kıymetli olanın dili de kıymetli olur. Dilimiz de beşten bire gelir.

Konumuzu bir anı ile bitirelim. Yukarıda bahsetmiştik, esnafımız dahi İngilizce derdinde. Erzurum’da üniversite öğrencisi olduğum yıllarda okula bisikletle gidip gelirdim. Bir gün okuldan dönerken bisikletimi kendisinden satın aldığım esnaf ağabeye uğradım. Hâl hatırdan sonra, benim de İngilizce bölümünde okuduğumu bilerek, “Ekrem, sana işim düştü’’ dedi, “Benim en kısa sürede İngilizce öğrenmem gerekiyor. En azından derdimi anlatacak kadar.’’

“Hayırdır abi’’ dedim “Senin ne işin olur İngilizceyle?’’

“Bayiliklerini yaptığım filanca bisiklet firması beni bir hafta Japonya’ya, üretim merkezine götürecek. İngilizce seviyemi sordular. Ben bu fırsatı kaçırmak istemiyorum. Bana İngilizce lazım.’’

Dipnot:
1) Said Nursî, Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat,İstanbul 2020, s. 130.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*