Fânî nefesleri şükürle bâkîleştirmek

İnsanın ne kadar büyük nimetlere mazhar olduğuna dikkat çekmek ve gafletten uyandırmak için “Aldığın her nefeste iki defa şükret. Biri aldığın için, diğeri verdiğin için.” demiş büyükler…

Hakikaten de insan bir bebeğin şefkatle kundakta sarılıp sarmalanması gibi birbirinden kıymetli nimetlerle sarılıp sarmalanmış bir durumdadır bu âlemde. Hava, su, toprak, güneş, ay, yıldızlar, dünya ve içindeki diğer bütün varlıklar; hülâsa kâinattaki her şey insanın hayatının devam etmesi için yaratılmış ve onun için çalışıyor, ona hizmet ediyor. Akla, kalbe, vicdana ve duygulara sahip birer insan olarak yaratılmış olmak, İslâmiyetle şereflenmek, sıhhat ve afiyet ile hayatını devam ettirmek de büyük nimetler arasında…

İnsanın tâdat etmeye gücünün yetmeyeceği tüm maddî ve manevî nimetler elbette şükür ister.

Ama çoğu zaman insan gafletinden dolayı ne kadar büyük nimetler içinde bulunduğunun farkında olmadığı için de şükürden uzak bir hayat yaşıyor ve pek çok sıkıntıya maruz kalıyor.

Peki, şükür nedir? İnsan neden şükretmelidir? Şükretmediğinde neyle karşılaşır?

Şükür nimeti ziyadeleştirir, şükürsüzlük ve şikâyet ise elden gitmesine sebep olur.

Şükreden insan kalben, ruhen, fikren ve bedenen daha huzurlu olur. İktisat ve kanaatin yardımıyla yaşama ve çalışma sevincini muhafaza eder. Şükür ile insan nimetlerden daha fazla lezzet alır.

İnsanı “ahsen-i takvim”e ulaştıracak vasıtalardan bir tanesi de şükürdür. İnsan imanı ve şükrü ile o makama erişir.

Âlemin yaratılışının en mühim neticesi şükürdür; insanın kesretten vahdete / çokluktan birliğe geçebilmesi ancak şükürle mümkündür.

Şükür; Cenab-ı Hakkın ihsan etmiş olduğu maddî ve manevî bütün nimetlere hürmet etmektir. Hürmet eden hürmet görür, huzurlu bir hayatın yolu şükürden geçer.

Şükürsüzlük ise “Rabbinizin nimetlerinden hangi birini inkâr edebilirsiniz?” ayetinin hükmünce bir nankörlük hükmüne geçeceği için hoş karşılanmamıştır.

Peki, bu kadar küllî nimetlere karşı insan nasıl şükredecek?

Öncelikle içinde bulunduğu gafletten kurtulmalı ve nimetten in’ama (nimetlendirmeye), oradan da Mün’im’e (nimeti verene) ulaşmalı.

Tüm bu küllî nimetlerin hepsini sayamasa bile küllî bir niyetle şükretmeli. Sadece sözle değil, kalben ve fiilen de şükür hâlinde olmalı.

Şükrün en önemli belirtisi olarak; Allah’ın emir ve yasaklarına riayet etmeli, verilen nimetleri yaratılış maksadına uygun kullanmalı ve israf etmemeli.

En önemlisi ise “Beni anın ki, Ben de sizi anayım. Bana şükredin, nankörlük etmeyin” ayetinde belirtildiği gibi, insanın Rabbini anması, ibadetlerini yapması, özellikle şükrün en geniş bir ifadesi olan namazlarını kılmasıdır.

Hülâsa, hayatı “zikir, fikir, şükür” diye formülleştirilen doğrultuda yaşamak olsa gerektir insanı asıl değerli kılacak olan.

İşte, o zaman şu fânî hayatta aldığımız nefesler, ebedî hayatta bâkî meyveler verecektir inşaallah.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*