Hak haktır, kulunki ayrı değil

Vasıtanın ve Yolun hakkı

Dört egzozlu kırmızı spor arabasıyla kalkışta yine asfaltı ağlatmıştı. Kısa sürede otobana ulaştı. Seyahat iyi gidiyordu. Sol şeritteydi. Ama manzara dikkatini çekti, yavaşladı. Hatta neredeyse yöntemini de hedefini de unuttu. Hâlâ sol şeritteydi ve yavaştı. Arkasından gelen ve “doğan görünümlü şahin” olmayı “hakka girmek” olarak gören “serçe görünümlü bir serçe”nin yol istediğini fark etmedi. Eşyaya dalmıştı. Serçe sağdan sollarken sürücüsü camdan kırmızılıya seslendi: Hakkını ver hakkını…

Taşın hakkı

Deniz kenarında irili ufaklı çakıl taşlarının arasında oturuyordu. “Kim bilir bu taşlar hangi dağlardan koptu, ne dereler ve ırmaklar aştı da buralara kadar geldi. Gözü olsaydı neler görürdü. Dili olsaydı neler söylerdi” diye düşündü.

Hemen ardından yandaki yuvarlak ak pak mermer taş dile geldi: “Sen ne bilirsin ki? Bir süre önce bir adam miras yüzünden tartıştığı kardeşinin kafasını benim gibi temiz bir taşı kötüye kullanarak kırıp öldürdü. O günden beri içim kan ağlıyor. Bakma rengimin beyazlığına…”

Libasın hakkı

Edebü’d-din ve talim-i eşya dersini yeni almıştı. Yatmadan önce pijamalarını giymek için elbiselerini çıkarıp askıya asarken onlarla konuştu: “Siz bugün benim ayıplarımı örttünüz. Sizi örüp diken idrislere de, ilk İdris’e ilk güzel dikmeyi öğreten Alim’e de selâm olsun.” Görenler deli derlerdi. Ama o velayet basamaklarındaydı.

Ölü ağacın hakkı

Gazete haberi: “Yeni bir sektör doğuyor. Çöpten kazananlar artıyor. Bilhassa sellerden sonra kıyıya vuran eğri büğrü ağaç dallarını ve köklerini toplayanlar yarış halinde. İlk bulan sahipleniyor. Topladıklarını birazcık şekillendirip, birleştirip, boyayıp, parlatıp ‘sanat eseri’ diye satıyorlar. Hem de yüksek fiyatlara…”

Karıncanın hakkı

“Sual: Gayr-ı müslimlerle nasıl müsavî olacağız?

“Cevap: Müsavat ise, fazilet ve şerefte değildir; hukuktadır. Hukukta ise, şah ve geda birdir. Acaba bir şeriat, karıncaya bilerek ayak basmayınız dese, tazibinden men’etse; nasıl benî-Âdemin hukukunu ihmal eder? Kellâ… Biz imtisal etmedik. Evet İmam-ı Ali’nin (ra) âdi bir Yahudi ile muhakemesi ve medar-ı fahriniz olan Salahaddin-i Eyyübî’nin miskin bir Hristiyan ile mürafaası, sizin şu yanlışınızı tashih eder zannederim.” (Bediüzzaman, Münazarat)

Kısaca anlayabildiklerimiz: Fazilet ve şeref yönünden asıl mesele Allah karşısındaki halimizdir ve bu yönden insanlar bir yarıştadır. Haklarımız yönünden ise padişah ve dilenci eşit. İslam şeriatı karıncanın bile hayat hakkını koruduğuna göre dinine bakmaksızın her insanın hukukunu zaten korur. Mesele bizim o kurallara uymamızda ve uygulamamızda. Tarihteki güzel örnekler ve bilhassa padişahların mahkemelerde hasımlarıyla eşit şartlarda yargılanmış olmaları bir emsal ve delil olarak yeterlidir.

Ya şu hesap:

“Hayat sebebiyle karınca küreden büyük olur

“Ger mizanü’l-vücudla karıncayı tartarsan, ondan çıkan kâinat küremize sıkışmaz.

“Bence küre hayevandır, başkaların zannınca meyyit olan küreyi ger getirip koyarsan

“Karıncanın karşısına, o zîşuur başının nısfı bile olamaz.” (Bediüzzaman, Lemaat – Sözler, 1921)

Kısaca anladığımız: Hayat sahibi olması sebebiyle karınca yerküreden daha büyük sayılır. Zira karınca hakkıyla incelenip ölçülüp biçilse, ondan çıkan kâinat, yerkürenin çapını aşar. Aslında üzerindeki canlılardan bağımsız olarak yerküre de canlıdır ama bazıları ölü sayıyor. Onların bakışıyla yerküreyi terazide karıncanın karşı kefesine koysak koca küre karıncanın şuur taşıyan başının yarısı kadar bile olamaz.

Ölü Hakkının hakkı

Cesedin niteliği ve naaş üzerinde kimin ne kadar hak sahibi olduğu hususu hukukun en tartışmalı konularından biridir. Zira o mirastan bir parça değildir. Devletin ya da kamunun malı da değildir. Akrabaların ceset üzerinde dilediği gibi serbestçe tasarruf edebilmesi de tartışmalıdır.

Peki, bu hak kimindir? Ölenin hakkı ise nasıl koruyabilir?

Ya kayıbın (gaibin) hakkı. O da bir tür ölü sayılabilir. Gaibin hakkında gıyabında “duymuş olsaydı söylenmesinden hoşlanmayacağı” şeylerinden yani menfî “özellik”lerinden veya “fiil”lerinden bahsetmek gıybetse ve ölü kardeşinin etini yemekse bu nasıl bir haktır? İnsan hakkı mıdır? Kul hakkı mıdır, Allah hakkı mıdır? Kim korur ve kim koruyamaz?

Hakkın büyük harflisi

Hak haktır, küçük harfle yazılanı ve büyük harfle yazılanı olmaz.

“Arap alfabesinde neden küçük/büyük harf ayrımı yok ve bu onlara ne kaybettiriyor ve ne kazandırıyor?” diye düşüne duralım; bir de “Latin alfabesinde ve diğer bazı alfabelerde bu ayrım var da bizim gibi yazarlar ve sizin gibi okurlar ne faydasını gördük?” diye de soralım.

Apostrofsuz (‘) Tırnaklı (“”) Hakkı

Hakkıya adını veren ana baba için Hakkı bir “Kul Hakkı”dır. Zira o şöyle düşünür: Benim Hakkım büyüyecek, kafası ve kasları güçlenecek, iradesi sağlamlaşacak, “özünden gür”leyecek ve artık bir gün “benden yana hür” olacaktır. Ama Allah’ın kuludur ve inşallah bunu bilerek yaşayacaktır. Allah muhafaza, abartır da “Hakka karşı da hür” olmayı isterse işte o zaman adını da değiştirebilir. Ama o kendisine ne ad verirse versin, kendisi bilmese ve hatta istemese de o yine Abdulhak olarak kalacaktır. O halde o büyüdüğü zaman artık benim değildir. O o zaman artık sadece bana nisbeten ve sadece sulben “benden”dir. O aslında Haktandır. Ben vazifemi yaptım. Adının Hakkını verdim. Abdulhak olduğunu öğrettim. Benim Hakkım da Onun hakkıdır. O ne Murad etmişse odur.

Hakkın hakikati

Her şey O’nundur. Hak Allah’ın hakkıdır. Diğer hepsi O’ndandır. Onun kendi var ettiklerine kendisininkinden verdiği bir parçadır. Akleden kalp de bir ölçücüdür. Ene denilen ölçek ile kendisini başkalarıyla kıyas ede ede ve ölçe ölçe sonunda ölçülemeyeni yani “sonsuz”u kavraması gerektiği gibi vicdan da vezin-mizan terazisini çalıştıra çalıştıra, varlıklar arasında nisbet ve münasebet kura kura nisbîden geçer ve Mutlak’a ulaşır, Allah’ı tanır, adaletini bilir ve onun HAK olduğuna inanır. Zira sonsuz bir tanedir. Mümkinler için vacib lazım. Miskinler için hareket gerek. Nisbîden ve mecazîden Hakka ve Hakikiye geçmek vacip. Aşkta da şefkatte de hakikileşmek. Ve hatta çoğul hak olan “hukûk”tan tekil hak olan Hakka…

Kul hakkını reddeden insan hakları doktrini

İnançsız vehim der ki: İnsan bizzat varlıktır. İnsanın hakkı “vardır”. İnsanı ve hakkını kimin var ettiğinin bir önemi yoktur. Başka insanların hakkına giren, insanın insan olarak haklarını ihlal etmiş olur. Az çok muktedir olan insan kendisinin ve çevresinin hakkını önce kendisi korur. Ayrıca insanların bir örgütü olan devlet ve devletlerin bir örgütü olan uluslararası divanlar ve mahkemeler de bu korumaya yardımcı olur.

Yine inançsız vehim der ki: İnsandan gayrısının hakkı ancak insanın merkezinde olduğu bir ilişkiler ağındaki talî haktır. Mesela hayvan hakları insanın hayvana eziyet etmeme yükümlülüğünden ibarettir. Bu hakkın hesabını -sorabilirse- Panter Emel’ler sorar. (Karıncalar bu vadide hayvan sayılmaz).

Yine inançsız vehim der ki: Çevre hakkı insanın çevreyi torunlarına bırakabilme hakkıdır. (Ne de olsa “biz çevreyi atalarımızdan miras almadık, torunlarımızdan ödünç aldık” der. “Sen ye torunun ödesin” lokantasında hesap ödeyen dede gibi!) Karınca bir çevredir. O da “olduğu” ya da hayata katkısı olduğu için korunmalıdır.

Peki, bu dünyada alınamayan hakkı sahibine kim verecek? Peki bu dünyada hakkı zayi olan canlıların ve cansızların hakkının sahibi yok mu?

“Kul hakkı”nı bilen kulluk yükümlülüğünü de bilir.

İnsan Hakkı olarak Kul Hakkı

Sadece kula kulluğu reddetmesi gerekirken Allah’a kulluğu da reddeden burnu havada birilerinin “kul hakkı” kavramına itirazı değersizdir.

Kul hakkı öncelikle “arkamda Allah var” diyen mü’minin hakkıdır. Allah’ı “henüz bilmeyen” ya da “Hakkıyla bilmeyen” kulun hakkı da bir kul hakkıdır. Allah’ı inkâr eden ve kulluğunu reddedenin de devlet katında hakkı vardır ve olmalıdır ama Allah nazarında bizzat değeri olmayanın hakkının Allah nazarındaki değeri ne olabilir ki?

“Kul hakkı”nı kavrayabilmek yüktür. Allah’a ve Ahirete inanana “Allah kulunu çok seviyor, sevdiğinin hakkına girersem hesabını O’na vermem gerekebilir” dedirtir. Ayağını denk aldırır. Kulunu dengede durdurur. Ahiret hesabını görür gibi gördürür.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*